Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Gerçi post-modern kavramını resim sanatı tarihi bağlamında daha derinlikli tartışmak gerekiyor ama kültürel, siyasi, sosyal boyutlarıyla post-modern kavramının tanımını ‘Post-modern Durum’ kitabıyla (1979)Jean-Francois Lyotard yaptı. Bu çalışmasında post-modern 'durumdan' bahsetmesi onun kavramı özellikle sanatla bağlantılı tartışmayacağını göstermek içindir.

        Ltoyard’ın daha sonra klasikleşmiş bu çalışmasına göre post-modern durumun en belirgin özelliği toplumda büyük anlatıların önemini kaybetmesi ve bunun yerine lokalleşmiş, daha bireyselleşmiş söylemlerin üstünlüğünün bulunmasıdır.

        Toplumda büyük söylemlerin örneği olarak sosyalizm, faşizmi, devletçilik, liberalizmi verebiliriz. Ltoyard 'geç' (Olgunlaşmış) kapitalist ülkelerde artık büyük anlatılara rağbet olmadığını ve insanların çok kapsayıcı ve büyük olma iddiası olmayan söylemlerin yerine hayatlarına daha dokunan ve lokalleşmiş taleplerle yaşadıklarını ve bu yüzden kendi durumlarına dokunan söylemlere rağbet ettiklerini söylüyor.

        Bu kavramlaştırmaya göre post-modern durumun en belirgin özelliği artık büyük anlatıların bulunmamasıdır.

        Gerçi Frederic Jameson, ‘Post-Modernism or The Cultural Logic of Late Capitalism' (1992) başlıklı çalışmasında post-modernizm durumunun gelişmiş kapitalist ülkelere yani ‘geç kapitalizme’ özgü bir durum olduğunu anlatır ama bu aşamaya katiyen gelememiş bizim gibi ülkeler de post-modern kültürü ithal edip benimsemiş görünüyorlar.

        Aslında büyük anlatılara ihtiyaç olan çok önemli bir seçime gidiliyor olsa da bizde de post-modern durumun göstergesi olan büyük anlatı eksikliği bence çok çarpıcı.

        Koşullarımızla uyumlu yerelleşmiş ve çok daha bireysel taleplere çözüm getirecek söylemlerle yürütülüyor siyasi kampanyaların büyük çoğunluğu.

        Büyük anlatıların bulunmadığı durumlarda siyasi adaylar çoğunlukla o anda konuştukları seçmen kitlesinin talepleri, beklentileri doğrultusunda konuşuyorlar. Seçmene büyük anlatıların eşliğinde büyük değişimlerin sözü fazla verilmiyor.

        Post-modern duruma uygun seçim sürecimizin bir diğer özelliği de adayların çoğunun farklı görüşteki insanlar ikna etmek için değil de kendi görüşlerine onay vereceği kesin olan insanlara konuşmayı tercih etmeleri veya medya yapısında yaşanan gelişmeler nedeniyle buna mecbur kalmaları.

        Bu bağlamda ben bir muhalif adayın muhalif diye bilinen bir kanala çıkıp o kanalı tercih eden izleyiciyi neden ikna etmeye uğraşır bunu anlamakta zorlanıyorum. O kanalı açan izleyici zaten o görüşlerde oluğundan adayın yapacağı konuşmalar sadece bir yankı odası etkisinde kalabiliyor.

        Siyaset bilimi kavramları arasındaki yerini almış olan yankı odası kavramının iki belirgin mekanizması var.

        İlki, aynı mesajın farklı kaynaklar tarafından tekrar edilmesinden ibarettir. İkinci mekanizma, benzer ancak birbirini tamamlayan mesajların tek bir kaynaktan yayınlanmasıdır. Yankı odası etkisini uzmanlar belirli bilgilerin bir hedef kitle için güvenilirliğini artırmaya yönelik bir strateji olarak da tanımlıyorlar. İşi somutlaştırmak için muhalif partileri adaylarının Halk TV, Tele1 veya KRT gibi kanallara çıkıp konuşmalarının veya iktidar yanlısı adayların A Haber, NTV veya CNN Turk gibi yandaş kanallarda boy göstermelerinin ülkemizdeki siyasi söylemlerin içerikli tartışılmasına ne gibi katkısı olabileceğini görebilmek mümkün değil.

        Kurumsal çerçevesi içinde yer aldığımdan övgü sözlerimin yanlış yorumlanacağını bilsem de bu süreçte özelikle Habertürk’ün tarafsız kalmaya çalışmasıyla önemli bir iş yapmaya çalıştığını görmemiz gerekiyor.

        Bu yankı odası süreçlerinin en çarpıcı olanlarından bir tanesi geçenlerde TİP ve HDP bağlamında yaşandı.

        Evinin penceresinden bakarak araştırmacı gazetecilik yapma imkanına sahip olan dünyanın ilk ve son gazetecisi Tuğrul Eryılmaz’ın yazdığına göre ilk önce TİP ve daha sonra HDP Cihangir’de üst üste seçim kampanyası yapıp görüşlerini anlatmışlar. Bunun pratik yararının ne olabileceği düşünüldü acaba, belki de adaylar dediklerinin kolay kabul edilmesinden özel zevk alabiliyorlardır veya karşı görüş olmadan konuşmak kolay da geliyor da olabilir. Bunda amaç neydiyse ne ama bu olayın tipik bir yankı odası süreci olduğuna şüphe yok.

        Belki de derinlikli karşıt görüşler arası tartışma bulunmaması veya siyasetin zaten aynı görüşleri paylaşan insanlar arasında bir kafe sohbetine indirgenmesi de post- modern durumun bir diğer özelliği de olabilir.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar