Perşembe geceleri
HAYATIMIZI kolaylaştıracağı iddia edilen teknolojik ürünlerin sayısı arttıkça bence zaten zor olan hayat daha da zorlaşmaya başladı. İş hayatı ve özel yaşamlarımız bizleri sürekli zorluyor, hepimizden sürekli daha fazlası bekleniyor. Bunu veremeyenler ise yarış dışına itilmekten korkuyor. Devamlı tetikteyiz. Devamlı bağlantılıyız, işten ve sorunlardan kopuş imkânı iyice azaldı.
Karşı kültürün teorisyeni Timothy Leary, 1960’lı yıllarda, “Turn On, Tune In, Drop Out” demiş ve bu cümle hippi hareketinin felsefesini özetlemeye başlamıştı.
O yıllarda “drop out”u başarmak mümkündü ama şimdilerde “turn on”. “Tune in” hayatımızın neredeyse tümüne hâkim olmaya başladı, kopabilmek artık neredeyse imkânsız. Eğer hepimiz birer mandıra filozofu olmayacaksak bunu yapamıyoruz. (Açıkça söyleyeyim bu bana hayli çekici de geliyor. Param olsa bunu hemen yaparım.)
Bizleri çevreleyen bu kültür ve çalışma uğraşma etiği aslında hepimizin üzerinde büyük baskı yaratıyor. Leary döneminde uyuşturucu insanları sakinleştirmeye yönelikti, şimdilerin uyuşturucuları bile insana enerji verip onu daha da aktifleştiren zehire sahipler.
Durum böyle olunca işimiz ve hayatımızın sorunları sürerken hepimiz kendimize yeni nefes alanları açmak zorundayız. Hafta sonu kültürü ve hafta sonlarına yüklenen özel anlamlar işte bu ihtiyacı gideriyor.
Ama hayatın temposu arttıkça bu da yetmemeye başladı. “Perşembe geceleri”nde, global düzeyde ve tabii ki İstanbul’da da yaşanan perşembe geceleri trendi işte bu ihtiyacın bir sonucu bence.
Perşembe geceleri eğlenmek önemli bir psikolojik ihtiyacı karşılıyor.
Bu gecede dışarıya çıkıp eğlenmek, hem hafta sonunu uzatmışlık duygusu veriyor insana hem de çalışma günlerini daha da çekilir kılıyor. Asmalımescit’te perşembe akşamlarının cumartesi akşamlarından daha canlı yaşanmaya başlandığını duyuyorum. İstanbul gece yaşamının içinde olanlar, perşembe akşamları şehirde ilginç hayatlar yaşandığını anlatıyorlar.
Perşembe, sadece uzamış hafta sonu duygusunu verip psikolojik bir ihtiyacı gidermiyor. Ayrıca hafta sonu için tüm planların yapıldığı ve paylaşıldığı gece olarak medya açısından da en önemli gecelerden biri olmaya başladı.
Örneğin New York Dergisi’nde son yayınlanan bir yazıya göre Amerikan televizyon kanalları arasında perşembe gecelerine hâkim olmak için büyük bir rekabet yaşanıyormuş.
İnsanlar gece dışarıya çıkmasalar da eşleriyle, sevgilileriyle hafta sonu nasıl eğleneceklerinin planlarını perşembe gecesi yapıyor.
Yeni araba almayı planlayanlar, hafta sonu galerileri dolaşmadan önce konu hakkında en yoğun perşembe gecesi konuşuyorlarmış.
Tüm dünyada yeni filmler de cuma günü vizyona sokulduğundan perşembe geceleri televizyonda yeni filmin reklamının yayınlanması gerekiyor.
Tüm bunlar perşembe gecelerini televizyon reklamları açısından son derece önemli yapıyor.
Bu yüzden reklam pastasından daha büyük pay kapmaya çalışan tüm kanallar da perşembe gecelerine tüm programcılık yeteneklerini yüklüyorlarmış.
Örneğin NBC kanalı eskiden Friends, Seinfeld ve ER gibi güçlü prgramlarının hepsini perşembe gecesine yüklemiş ve bu geceyi daima hâkimiyetinde tutmuş.
Bu şovlar artık kalktı ve gecenin yeni hâkimini belirlemek için ciddi bir rekabet var. CBS kanalı The Big Bang Theory ve Two and A Half Men adlı güçlü programlarını perşembe geceleri yayınlıyor.
Fox TV ise X-Factor ve American Idol gibi popüler yarışma programlarını bu gece yayınlıyor.
Ayrıca geceye Amerikan futbolu karşılaşması Thursday Night Football adıyla devreye sokuldu. Eskiden pazartesi akşamları için denendi ve tuttu bu formül; şimdi de perşembe gecesi spor naklen yayını var.
Ben de çok yorgunum, iş yüküm kontrolsüz biçimde yükseliyor gibi geliyor. Özel hayatımın da az fırtınasız olduğu söylenemez. Yanlış anlamayın, ciddi bir sorun yok, sadece rutinler beni yoruyor olabilir. Ben de maalesef sürekli “tune in” durumdayım.
“Drop out” olmak için yani kopmak için perşembe de dahil televizyonu tamamen kapıyorum ve elime bir kitap alıp koltuğa gömülüyorum.
Ama bu da beklediğim sakinleştirici etkiyi yaratmıyor, çünkü okuduklarım da medya üzerine oluyor.