Cazda geleneklere bağlı kalındığında ve yeni seslerle denemelere girişmeden bir sınıra gelindiğini ve bunu aşmanın mümkün olduğunu daha iyi anlamamız için özellikle iki sanatçının çabalarını iyi çalışmalıyız.
Caz ustası Pharoah Sanders ‘Ole’ adlı parçanın yeni yorumunun canlı kaydı yapılırken saksafonuyla solosunu çekerken öyle bir boyuta çıkmıştır ki, sınırları öylesine zorlamıştır ki, bir aşamada gideceği yönü bilmesine rağmen elindeki enstrümanın o sınırları aşmasına yetemediğini görünce çareyi çalmayı bırakıp saksafonuyla bir çığlık atmakta bulmuştur. Bence sanatçının aradığı sese ulaşamamasının ve eldeki aletlerin sınırına gelindiğinin yol açtığı hüsranın çığlıydı o.
John Coltrane, Keith Jarrett ve Miles Davis bir çoğunu kendilerinin koyduğu caz standardını genişletmek ve sınırları aşmak için dünya müziği yönünde adımlar atmaya çalıştılar..
Yenilikler aramak konusunda açık fikirli caz ustalarından bahsederken Ekim 1995’te kaybettiğimiz Don Cherry’den bahsetmemek olmaz.
Don Cherry neredeyse bütün caz uzmanlarının söylediği gibi yeni arayışlarda dünya müziğinden faydalanılması konusunda müthiş açık fikirli ve yeni denemelere açıktı.
Onun trompetiyle parçalarında yaptığı denemelerin var olan bütün sınırları zorladığı uzmanlarca söyleniyor. Dolayısıyla bu tür arayışlar içinde olan tüm sanatçıların Don Cherry parçalarını daha dikkatle dinleyip incelemeleri gerekiyor .
Rolling Stone Dergisi ve cazın sonu gerçekten geldi mi?
Rolling Stone Dergisi ve cazın sonu gerçekten geldi mi?
0:00 / 0:00
New York Times’ın yazarları arasında en sevdiğim olan Maureen Dowd (Bunun nedenini daha sonra açıklayacağım) 1960’lı 70’li yıllarda modernin tanımını yapan, trendleri belirleyen, kültürün yönünü çizen Rolling Stone dergisinin kurucusu ve sahibi Jan Wenner ile yaptığı söyleşiyi bir süre önce yayınladı. O yıllarda kaçırmadan okumaya çalıştığım derginin eski sahibi Jan Wenner artık yarı emekli hayatı yaşıyor ama hayat tarzı ve beyni neyse ki hala daha sakinleşmemiş. ‘Like a Rolling Stone' adını verdiği hatıraları 13 Eylül'de yayınlandı. Kitabı ısmarladım. Onu beklerken, söyleşide takıldığım bir konuya girmek istedim bugün.
Haklı olarak derginin çıkmaya başladığı dönemdeki Rock and Roll’un artık bitmiş olduğunu söyleyen Wenner, onun da sonunun caz gibi olacağını ve bir daha geri gelmeyeceğini söylemiş…
İki müzik türü hakkında da uzman değilim hele 'Rock and Roll' hakkında hiç değilim ama caz hakkında çok iyi bir öğrenci olduğumu söyleyebilirim.
İyi bir öğrenci olarak Bay Wenner’ın da ‘Caz öldü mü?’ başlıklı bitmeyen tartışmada 'Evet öldü' diyenlerin safında yer aldığını üzülerek gördüm böylece.
Aslında hem 'Rock and Roll' hem de cazda aynı yanılgı yaşanıyor. Nasıl ki cazda bir zamanlar gelenekleri belirleyen John Coltrane, Miles Davis, Dizzie Gillispie gibi ustalardan sonra gidilecek bir yer kalmadığı ve onların üstüne yeni bir şey yapılmayacağını düşünenler artık cazın öldüğünü söylüyorlarsa Rock and Roll'da da Rolling Stones, Bob Dylan, Beatles, U2’dan sonra artık bu türde yeni bir şeyler yapılamayacağını düşünenler de bu türün sonuna gelindiğini söylüyorlar.
REKLAM
Diğeri hakkında bir şey söyleyemeyeceğim ama caz hakkında bir şeyler söylemeliyim.
Cazın taa New Orleans’a uzanan Amerikan kültürüne dayalı türünde sınırlara hakikaten gelinmiş olabilir ama caz dünya müziğine açıldığı takdirde, yeni aletleri de( özellikle ud ve kanun’u) müziğine dahil ettiğinde cazın önü bence hala daha açık.
Cazın gelişim tarihini incelerseniz bazı enstrümanların aranılan sese karşılık vermesi için orkestraya kademeli olarak ilave edildiğini görürsünüz. Saksafon da trompet de serbest caza geçiş sürecinde bu nedenle grupların standart enstrümanı haline geldiler.
New Orleans'ta başlayıp Kansas City ve Chigago'ya da uğradıktan sonra New York ve San Fransico'da serbest caza geçiş yapan cazda belki de hakikaten bu Amerikan geleneğine dayanan ve standart enstrümanlarla yapılan cazın, hele ustaların paçaları hala daha dinlenmekteyken, sonu gelmiş gibi gözükebilir.
Bunun aşılması için cazın dünya müziği ile sentezler oluşturması gerekecek.
Ortadoğu'ya özgü müzik ile ud ve kanunun kullanıldığı parçalar ile cazda yeni denemeler yapmalarını geleneğe de uygun buluyor ve bütün kalbimle destekliyorum
Bizim coğrafyamıza özgü müzik ve enstrümanların klasik caz formatına açılımlar sağlayacağını düşüyorum ben.
Hatta bizim coğrafyamızın müzisyenlerinin yeni fikirlere açık olan caz ustaları ile buluştuğu takdirde bazıları tarafından öldüğü iddia edilen caz sanatının ölmeyi bırakın devrimci bir büyük yeni atılımdahi yapacağını biliyorum.
Ben şu an bu yazıyı yazarken cazda yenilik arayışlarının sürdürüldüğü New York’tan alıp getirdiğim ‘Letters From Iraq. Oud and String Quarted (Irak’tan Mektuplar. Ud ve Yaylı Sazlar Dörtlüsü) albümünü dinlemekteyim.
Ud sanatçısı Rabin abu Halil’in Arap caz topluluğu ile yaptığı Blue Camel (1992) albümünde bu tür yeni arayışlar içinde olduğunu biliyorum.
Özelikle ud enstrümanının cazın standart formatına eklenmesiyle müthiş işler çıkarılacağına ve olağanüstü yeni yolların açılacağına inanmaktayım.
Onun için caz ölmediği gibi yeni buluşların da eşiğinde.
Bu konunun girişinde New York Times yazarları arasında en sevdiğimin Maureen Dowd olduğunu söylemiştim. Şimdi bunun nedenini de açıklamalıyım. Dowd, siyaset de dahil hangi konuda yazarsa yazsın popüler kültür ve modern trendlerle bağlantısını hiç koparmıyor. En sıkıcı olabilecek siyasi konuda bile yazısını popüler kültür ögeleriyle süsleyip yazabiliyor. Yazı stili de hayli agresif olduğundan okuyucuilgisinitutupbırakmıyor. Dowd’un yazılarında ülkemizde hayli sıkıcı boyutlara taşınmış olan siyasi yazının geleceğini de belki görmek mümkün. Dowd ayrıca sadece popüler kültür konularında yazarken bile siyasi sonuçlara varabilme yeteneğine de sahip.
Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Aydınlatma Metni’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.