Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet

Önümüzdeki seçimde Türkiye’nin kaderini belirleyecek olan Z Kuşağı 2000 yılından sonra doğanlara verilen ad olduğundan onların çoğu benim 2000 yılı içinde ortaya atmış olduğum olduğum ‘Öteki Türkiye’ kavramından haberdar değillerdir. Bugün ise o kavramın anlaşılması Türkiye’de olan bitenin kavranabilmesi için bence hayati.

Aslen bir mizah yazarı olduğumdan bana nadiren gelen bir ciddiyet krizinde aklıma gelen ‘Öteki Türkiye’ kavramının oluşum hikayesini anlatacağım ilk önce. Sonra da o kavrama arada geçen zamanda neler olduğu üzerinde düşünmeye girişeceğim.

Ekonomi eğitimi almış bir mizah yazarı olsam da temelde trajik olan ekonomi konulu bir mizah yazısı yazmak Türkiye gibi ülkede zor ama benim arada bir ekonomiyi düşünmem önünde teorik bir engel yoktu herhalde.

2000'li yıllarda İstanbul’da bazı şeylerin göründüğü gibi gitmediği duygusu vardı hep içimde.

Aslında benim alışık olduğum çevrelerde, dolaştığım ortamlarda, arkadaşlarımda işler tıkırındaymış gibiydi.

Türkçe pop müzik patlamalar yapıyor, partiler davetler oluyor, insanlar eğlenebiliyordu.

Bunları görüyordum ama içim daima, açıklayamadığım bir nedenden dolayı huzursuzdu. Dolce Vita yaşamlara katılmak imkanım o dönemde bulunsa da içim daima buruktu.

Toplumda istatistiklerin bugün olduğu gibi tam göstermediği büyük haksızlıklar olduğu ve eşitsizliğin bulunduğu fikri kafamı tırmalayıp duruyordu

Huzursuzluğumun nedenini bulup 'Öteki Türkiye' yazımı yazdıktan sonra çıktığım televizyon programlarına bana kızgın ekonomistler işlerin benim dediğim gibi olmadığını, istatistiklerin, rakamların Türkiye’de gelir dağılımı bozukluğu olmadığını gösterdiğini söylediklerinde, "Siz rakamlara bakmayın, malum istatistikler güzel yalan söyler, sokağa çıkıp biraz yürürseniz rakamların yalan söylediklerini görürsünüz" demiştim.

O dönemde bir gün Ümraniye bölgesinde bir alışveriş marketine gittim.

Neden bilmiyorum ama bir futbol sahası kadar büyüktü market. O gün ne almam gerektiğini şimdi hatırlamıyorum ama markette dolaşırken çeşitli noktalara bırakılmış içi yiyecek içecek ile dolu alışveriş arabaları dikkatimi çekmişti. Bu tür dolu bırakılmış arabaların sayısı çok fazlaydı market içinde. Merak ettim bir görevliye sordum bu alışveriş arabalarını neden ortada bıraktıklarını.

Görevli bana "Biz bırakmıyoruz onları" dedi ve anlatmaya başladı.

O anlattıkça içimdeki aylar süren huzursuzluğun nedenini de anladım. İçim hüzünle doldu ve daha adamı dinlerken Öteki Türkiye kavramı kafamda oluşmuştu bile.

Mesele şuydu, fakir insanlar çocuklarıyla alışverişe geldiklerinde, satın almaları imkanı olmayan ürünleri sırf onları raftan alıp alışveriş arabasına koyma duygusunu bir kereliğine bile yaşayabilmek için arabaları doldurup kasalara gelmeden önce arabaları öyle bırakıp gidiyorlarmış.

Bilmiyorum bundan daha acıklı, daha trajik bir olay duydunuz mu siz, ben duymamıştım ve içimi derin bir utanç kapladı.

Ve döndükten sonra hemen bilgisayar başına oturup 'Öteki Türkiye' başlığını atıp yazıyı yazdım.

Bir toplumun ötekileştirdiği insanları düşünme ve onların durumunu iyileştirme yeteneğini kaybettiği zaman o ülkenin iktidarının süremeyeceğini ve düzenin de çökeceğini anlatmıştım Öteki Türkiye konulu yazılarımda.

Öteki Türkiye yazısı çıktıktan sonra ortalıkta resmen yer yerinden oynadı. Siyasi söylemi o kavram belirledi uzun süre. Öteki Türkiye adlı bir film bile yapıldı.

Biraz sonra anlatacağım gibi AK Parti kuruluş çalışmaları yapılırken bile bu kavramın tartışıldığı haberleri de çıkmıştı o dönemde.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar