Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son yazılarımın sadece başlığına bakanlar bile oldukça yoğun biçimde yaratıcı sanata, çöl estetiğine ve tabii çölde gerçekleştirilen sanata özel önem verdiğimi görebilirler.

        Bütün bu yazıları yazarken, onlar için çalışırken içimi sürekli bir duygu yiyip bitirmekteydi. Bunun neden kaynaklandığını uzun süre bulamadım ama bir şeylerin eksik kalmasından kaynaklandığı kesindi.

        Sonra Ağustos sonu ile Eylül ayının ilk haftası arası zaman aralığını düşününce içimi yiyip bitiren duygunun da ne olduğunu buldum.

        Bu tür yazılar her yıl bu tarihlerde ABD’de Nevada Red Rock Çölü'nde yapılan ‘Burning Man’ (Yanan Adam) festivalini de yazmadan kesin eksik kalacaktı.

        Açıkçası yazıyı sadece festivali anlatmak, neler yaşandığını aktarmak ile kısıtlı tutabilirdim. Bu bile tek başına yazıyı ilginç kılmak için yeterli olabilirdi ama o tür bilgileri birçok kaynaktan bulabileceğiniz için ve ben de son denemekte olduğum yazı türünde her yerde bulunamayacak bilgileri ve özellikle yazmakta olduğum konudaki teorik altyapıyı da aktarmaya özen gösterdiğimden yazının içeriği oldukça farklı olmaya başladı.

        REKLAM

        İlk önce çölde düzenlenen bu festivali anlatacağım; nereden çıktığını ve çölde neler yapıldığını anlatacağım tabii ki.

        Ama ondan sonra benim açımdan çok daha önemli olan festivalde var olan anarşi ile flört eden ideolojiyi ve felsefi bakışı da açacağım.

        1986 yılında San Fransisco’da Baker Plajı'nda toplanan 20 arkadaş sahilde tahtadan yapılmış bir adam heykelini yakmışlar. Ondan sonra her yıl bir araya gelip bir festival coşkusu içinde aynı yakma ritüelini tekrarlamaya karar vermişler.

        Ama bu tahta adam yakma eylemine hippiler, anarşistler ve özgürlükçü düşünürler de katılmaya başlamış ve katılanların sayısı her yıl artmaya başlamış.

        Sayılar on binleri bulunca tabii ki plaj yetmemeye başlamış.

        Ve festivalin Nevada’nın Red Rock Çölü'ne taşınıp her yıl orada toplanılmasına karar verilmiş,

        Ağustos ayının son haftasına gelindiğinde çölün belirlenen bir noktasında altyapısı yani kanalizasyonu ve su sistemi olan orta büyüklükte bir çadır kent oluşturuluyor. Son yıllarda hatta küçük bir uçak pisti bile inşa edilmeye başlanmış şehirde.

        Şehrin oluşturulmasına festivalin başlamasından bir ay önce başlanıyor. Kurulması bir ay süren şehrin festival bittikten sonra sökülüp yeniden kuma dönüştürülmesi de iki ay sürüyor.

        Festivale adını veren tahta dev boyutlu heykelin yakıldığı alana Playa deniliyor. Bu Playa’da 2000 yılından itibaren bir de tapınak denilen alan da bulunuyor. Bu tapınakta festivale gelen insanlar hatırlanmasını istedikleri, anmak istedikleri insanlara ait eşyaları veya sanat eserlerini sergiliyorlar. Aslında bir yas alanı olan bu tapınak da festival bitmeden içindeki eşyalarla birlikte yakılıyor.

        REKLAM

        Tahta adamın yıkılmasının anlamının ne olduğu sorulduğunda "Siz neyin yanıp kül olmasını istiyorsanız bu onun sembolüdür" cevabı veriliyor.

        Festivalin esas amacı katılan insanların özgürlüklerini tamamen serbest bırakarak hem tercih ettikleri kıyafetlerinde hem de sanat diye adlandırdıkları yerleştirilen eserlerinde toplumun hiçbir kısıtlamasının olmadığı bir ortamda yaratıcılık patlamaları yaşamaları. Heykelin yakılmasının aynı zamanda toplumla baskı karşısında başkaldırıyı da sembolize ettiği biliniyor.

        GELELİM FELSEFİ DURUŞ MESELESİNE

        Yukarıda festivali özetlerken dikkat ederseniz özgürlük, yaratıcılık, toplumsal baskılara karşı başkaldırı gibi kavramları da belirttim. Sadece bu kavramlar bile görünürde sanat paylaşımları yapılan ve insanların müzik dinleyerek eğlendiği bir ortam olan festivalin temelinde ciddi bir felsefi duruş olduğunu göstermeye yetmeli bence,

        Ama bunlar yetmiyorsa bunu göstermeye şimdi ben bu felsefi duruşun ne olduğunu anlatmaya girişeceğim. İlk önce festivalin ilan edilmiş prensiplerini sıralıyayım da ondan sonra felsefi duruş bölümüne içeceğim.

        Festivalin bu 10 prensibi şöyle sıralanmış

        1- Önkoşulsuz herkesin katılabilmesi 2- Kendi kendine yeterlilik 3- Kendini ifade 4- Toplu güç 5- Sivil sorumluluk 6- Karşılıksız hediye vermek 7- Meta olmaktan çıkarma 8- Katılım 9- Samimiyet 10- Arkanda iz bırakmama.

        Meta olmaktan çıkarma, samimiyet, kendini ifade etmek gibi kavramlar var olan ideolojik yapıda ciddi bir hippi ve anarşik tavır ağırlığı olduğunun göstergesi olan türde kavramlar.

        REKLAM

        Festival bittikten sonra kurulmuş olan şehrin yeniden sadece kuma dönüştürülmesi ve arkada bir tek bile çöp bırakılmaması da ‘arkada iz bırakılmaması’ prensibiyle bağlantılı.

        VE HAKİM BEY DEVREDE

        Festivale 1988 yılında ünlü anarşist ve müzisyen Hakim Bey (asıl adı Peter Lamborn Wilson) ve onun Cacaphony (Kakafoni) adlı topluluğu katılmış.

        Ve onun katılımı ile festivalin bugünkü düşünsel altyapısı ve felsefesi oluşmaya başlamış.

        Hakim Bey paylaşma ve özgürlüğün sınırsız olmasını ‘Şiirsel terörizm’ olarak adlandırıyor. 'Şiirsel terörizm' festivale katılan insanların festival alanındaki sahneler, çadırlar ve farklı performansların sergilendiği alanlar arasında özgürce dolaşmaları ve festivale katılan herkesin paylaşmaya her zaman açık olması nedeniyle oluşturulan bir kavram.

        Hakim Bey bu festivalde olduğu gibi insanların kısıtlamalar olmadan sınırı bulunmayan spontane bir araya gelmelerini ‘Geçici Otonom Alanlar' (Temporary Autonomous Zones, TAZ) kavramıyla düşünüyor.

        Benden 10 yaş büyük olan yani 76 yaşında olan Hakim bey Amerika’daki ‘Occupy’ hareketinde ve son ‘Black Lives Matter’ gösterilerinde geçici otonom alanlar oluşturulduğunu söyleyerek bu hareketlere de destek verdi.

        Bu aralar ailesinden kalan az bir parayla kendi deyimiyle ‘bağımsız fakirlik’ hayatını New York eyaletinde yaşayan Hakim Bey takma adını 1960’lı yıllarda Tasavvuf üzerine çalışmak için geldiği Ortadoğu bölgesinde ve daha sonra Tantra’yı da çalışmak için bir süre yaşadığı Hindistan’daki deneyimlerden sonra edinmiş.

        REKLAM

        Anlayacağınız Yanan Adam Festivali'nin düşünsel altyapısının temelleri Hakim Bey gibi ilginç yaşamı olan ve yaşamı kadar ilginç fikirleri de bulunan bir düşünür tarafından atılmış.

        Bu arada bitirirken bir de popüler kültür boyutu da ekleyeyim yazıya. New York gece yaşamında insanların kısa sürede haberleşerek spontane bir araya gelip müzik dinleyip dans ettiği ‘rave’ kültürünün de Hakim Bey’in ‘geçici otonom alanlar’ kavramıyla bağlantılı olduğunu bilmeniz gerekiyor.

        Bu rave partilerinde ağırlıkla dinlenen müzik tekno türü. 'Yanan Adam' festivalinin de dünyanın en iyi tekno gruplarının katılıp konserler verdiği festival olduğu da biliniyor.

        Herkesin fantastik kostümlerle özgürce dolaşıp birbiriyle kaynaştığı bir ortamda tekno müzik eşliğinde çölde güneşi batırmak herkese ölümden önce bir defa bile olsa yaşaması gereken bir deneyim bence.

        Tekno müzikten hiç hoşlanmasam da cazı tercih etsem de bunu mutlaka bir gün yaşamaya çalışacağım.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar