Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet

Yüzyılın demokrasi ve fikir özgürlüğü sınavını biz okuyucuları gururlandıracak düzeyde başarıyla vermekte olan yazılı basınımızda son aylarda sıkça ‘Yeni parti kurmak için düğmeye bastı’ haberleri görülüyor.

Düğmeye basıldı kavramı Ahmet Davutoğlu ve Abdullah Gül için tercih ediliyor.

Ali Babacan için ise 'parti çalışmalarını hızlandırdı' kavramı tercih ediliyor nedense.

O düğmeye o kadar çok basıldı ki millet sonunda "Galiba o düğme pek basmıyor olmalı" demeye başladı.

Ali Babacan ise haberlere göre o kadar çok hızlanmış olmalı ki, çizgi film karakteri ‘The Road Runner’ gibi aşırı hızdan hızını ayarlayıp bir türlü dengeye gelemiyor.

Bir dengeyi sağlayabilse belki de parti kurmaktan tamamen vazgeçecek ama o parti kurma çalışmalarını hızlandırdı kavramını gaz vermeyi kendisine iş edinmiş gazetecilerden duymanın şehvetine kapılmış gidiyor bir yerlere tüm süratiyle…

***

Davutoğlu düğmenin aslında basmadığını çoktan anladı ama yine de basıyormuş gibi yapıyor. Bu hareketin kendisini oyunun içinden tutar gibi olmasından hoşlandı sanıyorum. Gül ise basılan düğmenin aslında basmadığını anlayacak kadar bile yakından ilgilenmiyor meseleyle, o kendisini uzakta tutuyor gelişmelere, "Bu işin sonu iyi olmaz ilerde nasıl olur da yırtarım" diye düşünüyor galiba.

Aslında "Bu işin sonu iyi görünmüyor ileride nasıl olur da yırtarım bu işten" onun tüm cumhurbaşkanlığı kariyerini hatta tüm siyasi yaşamını bile özetleyen bir cümle. AliBabacan'ınhamallığını üstlenmiş gibi göründüğü yeni parti çalışması da onun "Aslında bu işin sonu iyi gözükmüyor, ileride nasıl olur da yırtarım bu işten" özetli siyasi kariyerinin son perdesi.

***

Davutoğlu hayatının sonuna kadar aslında basmadığını bildiği düğmeye basmakla yetinebilir. Çünkü bu onun alıştığı bir hayat tarzı. Siyasi kariyerine baktığımızda, Türkiye’nin dış politikasını aslında basmayan düğmelerle oynaya oynaya nasıl içinden çıkılmaz hale getirdiği görülebilir. Kurduğu fantezilerle hayali düğmeler yaratıyor kafasında ve onlara basmaya girişiyor. Üniversite hocası kalsaydı bu hali bir avantaj bile sayılabilirdi. Çünkü bir üniversite hocasından beklenilen aslında gerçekte olamayacak gelişmeleri teorik olarak düşünmesidir. Ama o nedense bununla yetinmedi ve maalesef siyasi yaşamımıza da girdi.

***

Bir insanın eğitim geçmişine bakarak onun siyasi açıdan bu ülkeye zarar verip vermeyeceğini kestirmek mümkündür bana göre. Bu nedenle TED Ankara Koleji’nden mezun olduktan sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ni bitirmiş olan bir insanın bu ülkeye çok istese bile zarar verebilmesi mümkün değildir.

Aralarında Türkiye’ye en az zarar verebilecek olanı Ali Babacan'dır bu nedenle.

Ve evet ona yönelik pozitif anlamda önyargım bulunuyor çünkü onunla aynı liseden mezunuz. Ve benim için TED Ankara Koleji mezunları bu dünyanın en mükemmel insanlarıdırlar. Buna inanmayanlara kendimi örnek gösterebilirim. Biz aynı zamanda mütevazı da oluruz.

***

Ali Babacan’ı diğerlerine göre daha fazla sevmem ayrıca, bir dış geziden özel uçakta dönerken biz gazetecilere mükemmel ziyafet verilmiş olmasına da bağlı olabilir. O muhteşem deniz ürünlerini, uyumlu şarabı ile birlikte düşünebilen bir ev sahibinin de kötü olabilmesi mümkün değil bence.

***

Her şeye rağmen TED'li kardeşimin siyaset ile hayatını mahvetmek yerine bir büyük uluslararası şirketin CEO’su olarak hayatının tadını çıkarmasının daha doğru olacağını söylemeliyim.

Yani anlayacağınız artık biraz sürat kesmekte yarar var.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar