Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Bundan 3 yıl kadar önce 30 Temmuz 2012’de “Başbakan, rektörü tabii ki azarlar” başlıklı bir yazı yazmış ve geçmişte sık olarak değindiğim temaya tekrar girmişim.

Ana tezim şuydu: “Türkiye’de kapitalist demokrasilerden bildiğimiz, alıştığımız türde bir burjuvazi yoktur. Türkiye’de burjuvazi diye bir sınıf bulunmamaktadır.”

İşte sadece bu yüzden ülkemizde bireysel ilişkilerimizden tutun da hayat tarzı krizlerimize, siyasi dengesizliklerimize ve anayasal sorunlarımıza kadar birçok kronik sorunumuzun temelinde aslında bu sınıfın olmaması yatar.

Yine bu yüzden bizler, başta Avrupa Birliği’ne üyeliği savunan bir Müslüman partinin hiçbir toplumsal tartışma yapmadan, hiçbir konsensüs aramadan Ortadoğu’nun en berbat yerlerinde görülen türde dini/otoriter bir sistem istermiş gibi yürümeye başlamasını, sanki kadermiş gibi kabullenmiş olduk.

Yine bu nedenle, Atatürk’ün bu ülkeyi beladan uzak tutabilmek ve dünyada onurlu bir yer edindirmek için formüle ettiği “müdahaleci olmayan dış politika”dan bölgenin en müdahaleci, başkalarının iç ilişkilerine burnunu sokan dış politikasına “stratejik derinlik” adıyla geçiş yapabildik.

Ve yine bu nedenle, demokrasinin olmazsa olmazı olan yargı bağımsızlığı bu ülkede çok rahat ortadan kaldırılabildi.

Güçlü ve bilinçli bir burjuva sınıfının olduğu ülkelerde, siyasi ve sosyal aktörlere çizilmiş kırmızı çizgiler vardır; kimse Türkiye’de olduğu gibi bunları istediği zaman rahatlıkla aşabileceğini düşünemez.

Türkiye’de bu kırmızı çizgiler olmadığından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kendi siyasi yükselişini buna göre planlayıp uygulayabildi.

Yıllardır yazdığım bu konuyu dün tekrar düşündüm ve aynı zamanda Ertuğrul Özkök’ün “sukut-u hayale uğradığını” söylediği yazısını da okudum. Özkök yazısını, “Beyler bu ülkenin bir burjuvazi sorunu vardır” diye bağlıyor.

Hayır bu ülkenin böyle bir sorunu katiyen yoktur; çünkü sorunlar ancak var olan bir şey hakkında çıkabilir. Türkiye’de ise olmayan sınıfın yarattığı bir sorun yok, sadece onun olmamasından kaynaklanan çarpıklıklar, krizler, dengesizlikler var.

Bizlerin İstanbul’da görmeye alışık olduğumuz beyefendiler ve hanımefendiler, sadece birer işadamı veya işkadınıdırlar. Burjuvazi ise ekonomik olduğu kadar aynı zamanda kültürel ve bilinçli bir araya gelmeyi içeren sınıfsal bir oluşumdur. Türkiye’de işadamları hiçbir zaman burjuvazi olmadı, bu bilinci geliştiremedi.

Bu iş insanlarının son yıllardaki durumu ve düştüğü haller, bu bilincin olmamasının, sınıf olarak var olamamanın nelere yol açabileceğini de gösterdi bize.

İşte yine bu nedenle en basitinden bir örnek verirsek, bu ülkenin başbakanının annesi vefat ettiğinde gazetelere ilan verme yarışına giren zenginler, kerli ferli iş insanları, bu ülkeye 50 yıl hizmet etmiş Süleyman Demirel gibi bir devlet adamı vefat ettiğinde aynı davranışı gösteremiyorlar.

Çünkü onlar sadece zengin insanlar, burjuva değiller.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar