Dengeleri tekrardan oluşturmak
Türkiye’nin geleceğini güzel yapabilecek tek yol; modern, çağdaş, seküler, özgürlükçü ve Müslüman bir ülke olarak demokrasisini var etmektir.
Türkiye’de, bu saydığım öğeler arasında dengeli ilişkiler olan ve bunu sürdüren bir demokrasi mümkündür. Bu öğeler arası dengeyi bir şekilde ister sekülerlik ister Müslümanlık lehine bozan her girişim sonucunda Türkiye demokrasisinin hassas dengeleri bozulur ve kriz çıkar.
Seçim sonunda çıkan tablo, bu bozulmuş olan dengeleri tekrardan oluşturma arzusudur.
AKP, iktidara ilk geldiği dönemde Türkiye demokrasisinin öğeleri arasında sekülerlik lehine bozulmuş olan dengeleri Müslümanlık öğesine ağırlık vererek düzeltmeye girişti. Bunu bir süre başardı da. Bu dönem onun gerçekten yükseldiği ve toplumdaki solcu, liberal ve dinsiz insanlardan da destek aldığı dönemdir.
Ancak sonra yeni kurulan hassas denge tekrar bu defa Müslümanlık öğesine ağırlık verilerek bozuldu. Öyle bir bozuldu ki toplumda her ilişki, her kurumsal yapı bozulmaya başladı.
Seçmenler, oylarıyla “Bizim hayatımızdaki dengeleri tekrardan kurun” mesajını verdi siyasetçilere.
Türkiye, dünyada ilk ve tek Müslüman demokrasi olma potansiyeline sahip, bu yüzden de büyük ve önemli olan bir ülkedir.
Atatürk’ün çerçevesini oluşturduğu bu sistem, ancak kendi demokrasisinin içindeki o öğeler arasında daima dengeyi sağlamayı başarmasıyla mümkündür.
Bu dengeyi aslında sağlamak da o kadar zor değildir, çünkü bunu isteyen ağırlıklı bir nüfus var Türkiye’de. Bizler dengelerimiz siyaset tarafından bozulmadığı takdirde gündelik yaşamlarımızda, hayat tarzlarımızda zaten o dengeleri içgüdüsel olarak oluşturduk.
Bizlerin gündelik yaşamları aslında “son derece hassas dengeleri sağlama sanatı”ydı. Çoğunluk birbirine karışmaz, kendisine ters gelenleri görmezden gelir, kimseyi farklı yaşıyor diye incitmeye, üzmeye kalkışmazdı. Aslında bu toplum kendiliğinden bir koalisyonlar ülkesiydi. Gündelik yaşamında sürekli koalisyon yapan bir ülkeyiz biz. Bunun istisnaları yok muydu? Maalesef vardı, ama her zaman olduğu gibi istisnalar kaideyi bozamadı.
Hoşgörüsüzlüğü ve anlamamaya çalışmayı bir özellik sayan iklimin bir isyan olarak tanımladığı ve benim seçim sonuçlarında ruhunun görüldüğünü söylediğim Gezi olayları da aslında gençlerimizin barışı ve gündelik geçici koalisyonlar kurarak yaşamaya alışık hayatımızı geri isteme çağrısıydı.
Bunu doğru anlayanlar anladı zaten. Öyle anlaşılıyor ki seçmenlerin çoğunluğu da alıştığımız barış ve sakinlik ortamını, Gezi’deki gençlerin o parkta sahneledikleri davranış biçimlerini istiyor ve arzuluyor.
İşte bu yüzden Türkiye, siyasetinde de bir beyaz perde açmaya ve CHP ile AKP arasındaki koalisyona sıcak bakıyor.
Türkiye’nin, CHP’den yeni ve cesur tavırlara ve AKP’nin ilk dönemindeki Avrupa Birliği’ni hedeflerken Müslümanların demokratik haklarına sahip çıkan haline dönmesine ihtiyacı var.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce