Bu tablodan kriz de çıkar büyük atılım da
SEÇİMLERİN bence en ilginç sonucu, CHP’li seçmenin bilinçli bir bölümünün HDP’ye emanet oy vermiş olmasıydı. Eğer bu ruh halini iyi analiz edersek, AK Parti’nin neden vazgeçilmez olduğu da dahil birçok siyasi trendi anlayabiliriz.
Beyaz Türk’ü HDP’de çare aramaya iten, HDP’yi kurtarıcı olarak ortaya çıkaran, ayrıca AK Parti’nin de bir haliyle vazgeçilmez olduğunu söyleyen o ruh hali, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek.
Türkiye’nin en büyük meselesi, nasıl bir dinselleşme yaşayacağıdır. AK Parti’yi yıllardır omuzlayarak taşıyan ve onun yönetiminin her türü yanlışlarına göz yuman ruh hali, bu dinselleşme arzusudur. Bu konuda bir konsensüs var, ama dinselleşmenin nasıl olacağı konusunda henüz bir uzlaşma yok.
Atatürk’ün cumhuriyeti, bu konuda Türkiye’nin çağdaş, modern, demokratik ve seküler bir Müslüman ülke olması formülüyle tavır almıştı. Bu özgün ve global düzeyde ilk, biricik olan bir yaklaşımdı.
AK Parti’nin kuruluşundan sonraki ilk yıllarında yaşadığı tüm toplumu kucaklayan, solculardan ve liberallerden de destek alan tavrı, aslında bu yaklaşımdı. AK Parti, yıllardır baskılanmış bir biçimde yaşayan Müslüman hayatları, çağdaş, modern ve seküler bir yaklaşımla açmayı savunuyordu.
Ayrıca Avrupa Birliği’ne üye olup da Müslüman demokrasi olma fikri, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin temel ilkelerine de tamamen uygundu. Aslında Recep Tayyip Erdoğan’ı bir dünya lideri olarak ortaya çıkaran iklim de buydu. Ancak sonrasında o iklim değiştirildi.
Değişimin anlamının ne olduğunu anlamak için Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturan ana ilkelere bakmak gerekiyor. Atatürk seküler, modern, çağdaş, demokratik bir Müslüman ülke olmak hedefini koymuştu. Cumhuriyetin ayakta kalabilmesi için bu hedefi oluşturan o öğelerin tam bir denge ve birbiriyle eşitlik ilişkisi içinde olması gerekiyordu.
Eğer öğelerden bir tanesi bile diğerlerine göre daha fazla güçlenir, baskın hale gelirse cumhuriyet sarsılıyor ve dengeler bozuluyordu. Örneğin, sekülerlik dengesiz biçimde abartıldığında baskıcı laik yönetimler geliyordu. Aksine Müslümanlık dengesiz biçimde ağırlık kazandığında tersi bir baskıcı ortam oluşabiliyordu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük bir devlet olarak var olabilmesi; seküler, çağdaş, modern, demokratik ve Müslümanlık değerleri arasındaki dengeyi bozmamasına bağlıydı. Atatürk’ün büyük dehası, işte bu dengeyi sağlaması mümkün olan bir cumhuriyet kurmasıydı.
AK Parti ilk döneminde yükselirken bu dengeleri kollayacağı izlenimi veriyordu. Ama sonra içindeki bir eğilim, bu dengeleri Ortadoğu (Arap) türü Müslümanlık yönünde bozmaya çalışınca Türkiye’de yeni sosyal krizler yaşanmaya başlandı.
Yaşadığımız seçim sonuçları, Türkiye’nin ağırlıklı ruh halinin, bozulmuş dengelerimizi yeniden kurma arzusunda olduğunu gösterdi.
CHP, son yıllardaki dinselleşme sürecini önlemenin tek yolunun bazı oyları HDP’ye kaydırmakla olacağını gördü. Kobani’de yaşananlardan sonra Güneydoğu’yu tamamen teslim alan HDP, AK Parti’deki Anadolu Müslümanlığı dışına çıkan eğilime karşı tavrını netleştirdi. AK Parti içindeki bir eğilim ise kendisini Anadolu Müslümanlığından uzaklaştıran tavırlara dur demeye eğilimli ve bunlar partinin geleceğini belirleyecekler.
Bu tablodan kriz de çıkar, çok büyük bir atılım da. Bence Türkiye bu atılımı yapmaya hazır halde.
AK Parti yine ilk kuruluş ve yükseliş günlerindeki durumuna dönmek istiyor. CHP, dinselleşmeyi anlamaya ve bununla uyumlu yaşamaya hazır halde. HDP ise kendisini, verilen emanet oyların farkında bir Türkiye partisi olarak tanımlıyor. MHP de milliyetçiliğin kaba yorumlarından uzaklaştı ve aslında uzlaşmalara sempatiyle bakıyor.
Bu tablodan kriz çıkmaması bir tek Cumhurbaşkanı’na bağlı. Türkiye ancak kendi dinselleşmesinin seküler, modern, çağdaş ve demokratik bir Müslüman ülke ortamında olursa büyük bir ülke olabileceğini görmeli.
Bence kriz değil, büyük Türkiye çıkmalı.