Ekonomik kurtuluş savaşı
VATANDAŞ olarak da devlet olarak da bir borç bataklığının içine düştük, battıkça batıyoruz.
Borcu döndürerek durumu kurtarma çabaları, -nasıl ki çırpınmalar bir insanı bataklığın içine daha da çekerse- bizleri de ülke olarak daha çok batırıyor.
Muhalifler bu ekonomik iflasın iktidarı götüreceğini düşünerek seviniyor, ama bataklık bir kere içine çekmeye başladığında muhalif-iktidar ayrımı yapmaz, hepimizi birlikte öldürür.
Bugüne kadar denenen politikalar artık iflas etti, ekonomiye yeni bir bakış lazım.
Uzun dönemde yaşayabilmemiz için sadece bataklıktan kaçma planları yapmak yetmeyecek, artık o bataklığı kurutma zamanı çoktan geldi.
Hepsi de günü kurtarmaktan başka işe yaramayan eski politikaları hemen terk edip bir ekonomik kurtuluş savaşı başlatmalıyız.
Ekonomi kasvetli (dismal science) olsa da sonunda yine bir bilimdir. (“Economics is a dismal science.” Thomas Carlyle’ın meşhur cümlesidir.)
Ve bilim olduğundan neler yapılabileceği de matematik kesinlikler taşıyabilir. “İki kere iki”ye nasıl “beş”tir diyemezseniz bugünkü ekonomik duruma bakıp “Bu politikalarla devam edelim” de diyemezsiniz.
Bugünkü durum, “iki kere iki”ye “dört” demek için gidilebilecek tek yol olduğunu gösteriyor.
Bugün borç bataklığından kurtulmak için yapılacak tek şey, “üretime ağırlık veren yeni bir düzen kurmak”tır.
İlk önce çarede anlaşırsak bunu nasıl yapacağımız üzerine de konuşuruz. Bugün üretim yapısı güçlü bir ekonomiye kavuşmadan borç batağımızı kurutmak mümkün değildir.
Nasıl bir üretim ekonomisi oluşturulabilir; hangi dallarda üretim yapan bir Türkiye olmalı?
Kapitalist dünya ekonomisi, üretim sektörlerini hiyerarşik bir şekilde ülkeler arasında dağıtmıştır. Bunun en üstünde Amerika, Çin, Almanya varsa diğerlerine de güçlerine göre birer sektör düşmüştür ve düzen, sorunlar olsa da işlemektedir.
Türkiye gibi azgelişmiş ülkelerin bu düzeni bozup var olan üretimlerden kendisine pay kapma şansı neredeyse hiç yoktur. Ama durum böyle diye umutsuz olmak da gerekmiyor.
Bir yeni sektör var ki Türkiye kendisine burada yer açabilir, dünya piyasasında yeni ve güçlü bir şekilde yer alabilir. Bunu tespit edip ona yüklenmeliyiz.
Dünya bir dijital devrim sürecinden geçiyor.
Amerika yine hiyerarşinin en üstünde ama diğer işbölümleri henüz oluşmadı, güç ilişkileri hâlâ oturmadı. Türkiye bu alanda büyük şansa sahip; çünkü var olan hiyerarşilerin dışında kendisine bir yer tanımlama imkânı var bu sektörde.
Türkiye kendi dijital rönesansını yaratmayı hedeflemelidir ve İstanbul ile çevresini yeni “silikon boğazı” haline getirmelidir.
Bunun için altyapımız, teknolojik seviyemiz ve eğitilmiş insan miktarımız hiç de az değil. İstersek büyük işler başarabilecek düzeydeyiz.
Amerika Ulusal Bilimler Akademisi, ABD’de doktora yapan dünya ülkeleri vatandaşlarının bir dökümünü çıkardı. Son yapılan değerlendirmeye göre, Türkiye doktora yapanlar listesinde dünyada 6’ncı sırada. Üstelik bu doktoraların yüzde 85’i bilim ve teknoloji dallarında, yani insanımız bu devrime aslında hazır.
Eğer devlet bu konuda kapsamlı yönlendirici planını yaparsa, eğer iş dostu bir ortam yaratırsa (yani yeni iş kurma imkânlarını kolaylaştırırsa, Ticaret Kanunu’nun iflasla ilgili maddelerini yeniden düzenlerse), dijital devrim için hedef koyucu programlar yaparsa, bu sektörde dev yatırımlar gerçekleştirebilir ve borç batağından çıkma yolunda üretim adımları atmaya başlayabiliriz.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce