Erdoğan'ın yeni paradigması
TÜRKİYE, AK Parti’den yana olanlar ve ondan nefret edenler olmak üzere tam ortasından ikiye bölündüğünden hiçbir mesele hakkında rasyonel düşünme, mantıki fikir üretme imkânımız ne yazık ki kalmadı.
Muhaliflerin bir bölümünde oluşan yoğun nefret söylemi, Türkiye’ye çok büyük zarar vermeye başladı. “Bu büyük zararın neresinden dönülse kârdır” denilecekse eğer, o zaman bu nefret söyleminin oluşmasına yol açanlar da nefret söyleminde bulunanlar da Türkiye için yeni bir söylem tutturmaya çalışmalılar.
Bu hemen gerçekleştirilecek bir talep değil biliyorum; zira her tarafta duygular çok keskinleşmiş. Ama buna rağmen bunları söylemek zorundayım. Çünkü çağımızın global şartları, toplumların bu şekilde duygusal bölünmeler sonucunda gerçekleri görmesine zaman tanımıyor artık.
Çağımız hem siyasette hem de ekonomide rasyonel davranmanın ve mantık koşullarına uymanın gerektirdiği bir çağ. Buna uymayan ülkeler ne yazık ki dünya liginde küme düşecekler, çağın yeni kolonileri haline gelecekler.
Ne yazık ki bunca potansiyeline rağmen, önünde büyük ülke olmaya giden yol varken Türkiye sadece iç bölünmeleri nedeniyle bu fırsatları kaçırmak ve çağın kaybedenleri arasında yer almak üzeredir.
Dediklerime en somut, en çarpıcı örnek, bahsettiğim nefret söylemli nüfusun, ülkenin Cumhurbaşkanı ile olan ilişkisinde ortaya çıkıyor.
Tabii kabul etmek gerekir ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, eskinin cumhurbaşkanlarına benzemiyor. O zaten benzemeyeceğini söylediğinden bunda şaşıracak bir durum artık kalmamalı. O provoke etmeyi seviyor, güncel politikanın hep içinde, muhaliflerini sinirlendirecek söylemleri kullanmayı da seviyor. Hatta arada bir, nefret söylemlerini daha fazla ateşlemek istermiş gibi de davranıyor.
Bütün bunlar var; tek umudum, yapabileceğim tek şey, bu yönün zaman içinde daha makul düzeye ineceğini beklemekten ibaret. Ama işin başka bir yönü de var. Cumhurbaşkanı’nın söylediği çok önemli bazı görüşler de bu genel olumsuz ortam içinde kaynayıp gidiyor.
Örnek olarak son ekonomi tartışmalarını gösterebilirim. Evet tabii ki Cumhurbaşkanı’nın Merkez Bankası Başkanı hakkında sarf ettiği bazı sözler keşke hiç söylenmemiş olsaydı.
Ama o tartışma aslında ne faiz oranları ne de Merkez Bankası Başkanı ile ilgiliydi. Tüm o söylemin temelinde öyle önemli bir fikir var ki, ülke için bunun da dikkate alınıp tartışılması gerekiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Merkez Bankası, faiz” derken, o konularda retorik yaparken diğer yandan da ekonomimiz açısından çok önemli bir paradigma değişikliğini tarif ediyordu. Bu ekonomide artık üretime önem vermemiz gerektiğini ve geleceğin böyle belirleneceğini de söylüyordu.
Ama maalesef işin başka boyutu öne çıkarılınca, nefret söylemi gündemi yine ele geçirince o sözler, o söylem boşa gider gibi oldu.
Eğer bu köşeyi bir süredir okuyorsanız, benim haftalardır ekonomi ve üretim vurgusunun önemi üzerine yazmakta olduğumu hatırlayacaksınız. Eğer bu ülkenin Cumhurbaşkanı “üretim” diyorsa, bu Türkiye açısından son derece önemli bir paradigma değişikliğidir.
Nefret söylemleri bu gerçeği görmemizi engellerse, ki engelliyor, bunun kaybedeni çocuklarımız olacak. Geleceğin Türkiye’sini kurabilmenin tek yolu var, o da üretime vurgu yapan ekonomik mekanizmaları kurmaktır.
Cumhurbaşkanı’nın bunu gündeme getirmesini bir fırsata çevirip tartışmak yerine, hiçbir anlamı olmayan bel altı vuruşlarına ve nefret söylemlerine yeni ivme kazandırmakla yetinirsek kaybeden bizler ve ülke olacaktır.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce