Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİRKAÇ gün önce “Charlie Hebdo vesilesiyle” başlıklı bir yazı yazmış ve herkesi kendisine basit bir soru sormaya çağırmıştım. “Bir mizah dergisi, yalnız Müslümanlara değil tüm diğer dinlere de rahatsızlık verecek çizgiler yayınladığı halde neden sadece bizlerin aklına bunun bedelini öldürmek, vahşetle ödetmek geliyor, kendimizde bu hakkı neden görüyoruz, bizleri diğer insanlardan ayıran özellik ne, neden bu şekilde davranmak bize normal geliyor?” yolunda bir soruydu bu.

        Bu soru basit ve sıradan gibi gözükse de çok önemli; belki 21’inci yüzyılın global düzeydeki en önemli sorularından birisini oluşturacak. Sorunun bu öneminden dolayı, Charlie Hebdo süreci de devam ettiği için onu da vesile ederek bugün aynı soruya başka türlü yaklaşacağım.

        Fransız karikatür dünyası, diğer Batılı meslektaşlarından farklılık gösteriyor. Fransız çizerler, fikirlerinde çok daha saldırgan ve rahatsız edici olmayı ilke edinmişler. Tavırlarını anarşist olarak da nitelemek mümkün. Bu belki de Fransa’nın özgün tarihinden kaynaklanmaktadır. Bu ülke, demokratik, özgürlükçü siyasi sistemini uzun yıllar süren mücadeleler, isyanlar sonunda oluşturdu.

        Aristokrasiye ve onun yanında yer alan din kurumuna karşı mücadele bazen çok kızışıyor ve bu mücadelede hep demokrat güçlerin yanında yer alan mizahçılar, dinsel kurumlara karşı çok sertleşiyorlardı. Bazen bu sertleşme hakaret dozuna da ulaşıyordu. Fakat uzun ve onurlu bir mücadelenin ardından özgürlük ve demokrasi de kurulduktan sonra karikatüristlerin bu tavrı neredeyse genlerinin bir parçası oldu. Denilebilir ki nihilist fikirlerinin yanına bir de ateizm eklendi.

        Bugün Charlie Hebdo’yu İslam karşıtı olarak tanımlamak tamamen yanlış olur. Charlie Hebdo sadece İslam karşıtı değil, tüm dinlere karşı. Bu da özgürlüklerin ve demokrasinin bulunduğu sistemlerde bir bireye tanınan en doğal haktır. Bir karikatürist bu hakkını sonuna kadar kullanırken bazen de rahatsız edici olabilir. Özgürlüğü içselleştirmiş insanlar da bunu hayatın doğal bir parçası olarak kabul ederler.

        Biliyorsunuz, çok yakın zaman önce Noel kutlandı. Bu Hıristiyan âlemi için son derece kutsal ve önemli bir gün. Charlie Hebdo’nun anarşist çizerleri, tam da Noel günü satışa çıkacak dergileri için bir kapak hazırladılar. “Bebek İsa’nın Gerçek Hikâyesi” başlığıyla sunulan bu çizimde İsa’nın doğduğu an anlatılıyor. Bu çizim bazı fanatik Hıristiyan tipleri muhakkak rahatsız etmiştir, ama bunu çok sevimli bulanlar da oldu. Kimse “Bizim kutsalımıza hakaret edildi” diye korkunç eylemler düşünmedi, kimse kimseyi öldürmedi, sert sözler bile edilmedi.

        Dahası, Charlie Hebdo baskınından sonra Papa hemen bir açıklama yapıp bu baskını kınadı. Herhalde kimse Papa’nın o kapağı onayladığını söyleyemez, ama o yine de bir ilkeyi savunabildi. Benim sormaya çalıştığım soru da bu işte. “Biz neden farklıyız? Bizler neden aynı demokrat tavrı sergileyemiyoruz. Bizi özel ve farklı kılan boyut nedir acaba?”

        Bir çizim daha beni çok etkiledi. Bakarken içim tıkandı. Yutkunmakta zorlandım, yüreğimi hüngürdetti. Bu karikatürü sizlerle paylaşmak istedim.

        Charles Schulz adlı çizerin çok meşhur bir “Peanuts” adlı çizimi var. Gündelik olarak yayınlanıyor birçok gazetede. Bu Peanuts karakterinin de adı Charlie. Ve Charlie Hebdo çizerleri, bu Peanuts çizimine çok değer veriyorlarmış.

        Baskın olduktan sonra kendi adının söylenişi de Charlie olan Charles Schulz, Peanuts çizimiyle baskını kınadı. Çizimde başı elleri arasında ağlayan çocuğun da adı Charlie. Çizime bir bakın, içiniz hüngürdemeden durabilecek misiniz?

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar