Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE’de de görüyoruz; genel ve yaygın bir kalitesizlik, zevksizlik hayatın her alanını kaplamaya başladı. Kolay para kazanan yeni zengin ile fakir vasatta eşitleniyor. İnsanlar artık kendilerini kültürel birikimleriyle, bilgileriyle öne çıkarmıyorlar; daha çok dindar olmak, daha fazla yandaş olmak gibi özelliklerin, daha kaliteli olmanın altyapısını oluşturacağını sanıyorlar.

        Ama bu da olmuyor tabii ki. Aksine bu “özellikler”, vasatın çok daha güçlenmesine, zevksizlik ve kalitesizliğin boyutlarının artmasına yol açtı. Bu da tabii bazı krizlere neden oluyor. Bunun son örneğini yandaş medyada yaşanan yayın yönetmenlerinin işten çıkarılması olayında gördük.

        Bu trend sadece Türkiye’de görünüyor değil tabii ki. Burada global bir trend söz konusu. Ben buna “global vasatizm” adını veriyorum. Kapitalist globalizmin temelinde gayet tabii ki sermayenin dünya çapında akışkanlığı yer alıyor.

        Kavramlara insani bir yüz vermek gerekirse, bunun anlamı yeni zenginlerin artık global dünyayı kendi ülkeleri olarak görmeleridir. Sermayenin milliyetçilik duyguları, Lenin’in tespitinden bu yana zaten zayıftı, onun temelinde para olan bir ülkesi vardı.

        Ancak şimdi iletişim kanallarının yeni gücü, internet, bulutlar vesaire nedeniyle yeni zenginin dünya boyutunda hareketi, onun nerede olursa olsun sanki hep iş merkezindeymiş gibi davranmasını sağlıyor.

        Hızlı ve kolay para kazama, bilgi eksikliği, kültürsüzlük ve temelde köklü ailelerin bulunmaması bir araya gelince global sermaye aynı zamanda bir cehalet ve kültürel zevksizlik taşıyıcısı haline dönüştü.

        Ben bunu yeni zenginlerin son yıllarda en favori şehirlerinden biri haline gelen New York’ta şahsen görüyorum. Bu darbenin etkilerini dolaylı olsa da hissediyorum.

        Popüler kültür teorisi yapanlar, bir şehirde zengin bir kültürel yaşamın, entelektüel birikimin olabilmesi için genç artist ve sanatçıların, yani tanım gereği az parası olanların şehirde rahat yaşayabilecekleri evler tutabilme şansları olabilmesi gerektiğinden bahsederler. İşte bu yüzden 1970’li yıllar New York şehri için bir entelektüel patlama yıllarıydı.

        Yine aynı nedenlerle 21’inci yüzyılda, aynı şehirde bir entelektüel ve kültürel vasatlaşma, yeni ve anlamlı düşünce üretme fakirliği yaşanıyor. Yeni global zenginler şehre akın akın geliyorlar. Kolay ve hızlı kazandıklarını, 30-40 milyon dolar gibi inanılmaz paralar döktükleri tek odalı evlere yatırıyorlar ve onlar yüzünden Manhattan adasında artist ve sanatçıların yaşayabileceği ev bulmak artık imkânsızlaştı.

        Yeni zenginin temelinde bir bilgi birikimi, bir zevk geleneği bulunmadığından, onlar sadece gösterişe önem veriyor; eski tür zenginlerin de paralarıyla kültürel faaliyette bulunmak, bir zihinsel şıklık yaratmak gibi arzuları yok. Bu durum, şehirdeki her şeyi gün geçtikçe vasatlaştırıyor.

        Örneğin, şehrin yemek kültürü de vasatlaşıyor. Kaliteli bir yemeğe, bilgi dolu yemek deneyimlerine para yatıranlar azaldı, şimdi gösterişe para yatırılıyor. Yani yemeği kaliteli hazırlayan değil, hazırlanan tabağı en iyi süsleyenler kazanıyor artık. İçerik yok, sadece iyi süs var.

        Biraz önce kitap dünyasıyla ilgili bir yazı okudum; yazı benim yaptığım tespitleri doğrular nitelikteydi. Daha önce de yazdım; Manhattan’da benim kendimi en rahat hissettiğim yerlerin başında Strand Kitabevi gelir. Burada dolaşıp yeni keşifler yapmaya bayılırım. New York Dergisi’nin aralık sayısında bu kitap dükkânıyla ilgili uzunca bir yazı var.

        Strand’in tarihi, bugünkü durumu inceleniyor ve yazının bir yerinde bana çok çarpıcı gelen tespit de var. “Butek” adlı evlere 30-40 milyon dolar verebilen yeni zenginler, evlerinde bulunabilecek kütüphaneleri doldurmak gerektiği zaman Strand’i arayıp toptan alım için sipariş veriyorlarmış.

        Yeni zenginler kitap siparişlerini konuya veya yazara göre değil, kitap kapağının rengine göre veriyormuş. Şehrin hangi bölümünden ne tür renk siparişi verileceği artık biliniyormuş ve kitap satıcıları stoklarını bu renk taleplerine göre hazırlıyormuş. Bu benim için bildiğim ve alıştığım anlamıyla medeniyetin sonu anlamına geliyor.

        Ben kitabevlerini kutsal olarak görürüm. Bugün olanlar benim kutsalıma bir hakaret gibi geldi. Bu rengine göre kitap seçen yeni zenginler, bana dekor olsun diye ansiklopedi alıp eve koyan Türk zenginlerini hatırlattı. Şimdi sermaye yapısındaki değişim nedeniyle bizdeki yeni zenginler de evlerine dekor olsun diye artık dini metinler içeren kitaplar koymaya başladılar.

        Bu yaşanan global vasatlık, zevksizlik, kalitesizlik bu gidişle yakında sosyalizmin global anlamda tekrar canlanmasını gerektirecek. Bu olasılığın var olması bile içime umut veriyor.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar