Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        UZUN zamandır mizah yazmadığıma bakmayın siz, yazmıyor değilim, sadece göndermeyip kendime saklıyorum. Yüreğim hep mizah ateşiyle dolu, istesem de vazgeçemem. Neden yazıp göndermediğime gelince; vasatın terörü altında can çekişen ve bu terörün de en çok medyada hissedildiği bir ülkede mizahı paylaşma arzum da aslında pek kalmadı.

        Yazıyorum durmadan, sizlerin gördükleriniz onların sadece bir bölümü. Yazarken güldüklerimi bir köşede saklıyorum. Bir gün bu terörün, bu dehşet verici vasatlığın gerileyeceğine ve Türkiye’ye yakışır şekilde havamızı tekrar bulacağımıza, tekrar neşeleneceğimize, üzerimizden bu gri, ağır havanın kalkacağına inanıyorum. İşte o gün geldiğinde tekrar yollayacağım mizah yazılarını.

        Bugün bir köşeye attıklarımdan birkaç örneği paylaşacağım sizinle. Sadece başlıklarını ve özetlerini vereceğim yazıların...

        SÖYLE KİM O KADIN?

        Çok sevdiğim bir reklam vardı. Adam yeni arabasıyla neşe içinde müzik dinleyerek evine gelir ve karısı adamı neşeyle görünce kaptığı vazoyu adama fırlatıp “Söyle kim o kadın?” diye bağırır. Adamın neşeli olması, bu kuşkuyu duyması için yetmiştir kadına. Geçen gün karım Rana aynen o reklamdaki kadının yüz ifadesiyle yaklaştı yanıma. “Ne oluyor, ne var?” diye soracaktım ama orada durmamın tehlikeli olacağını hissettiğimden kaçtım. Abartılı düşündüğümü, çabuk korktuğumu sanıyor olabilirsiniz, ama kadının elinde bir de keskin bıçak vardı.

        Geç saatte eve döndüm. Bütün olanları neyin tetiklemiş olabileceğini gerçekten de bilmiyordum. Sonra açık unuttuğu bilgisayarına baktım. Bir sitede çıkmış olan haberi okumuştu. Haberde Alman gazeteci, Türk medyasında CIA’dan maaş alan Türk gazeteciler olduğunu ve onların yazı başına 20 bin dolar maaş aldıklarını söylüyordu. Ben karımı tanıyorum. CIA’dan maaş almış olabilmemin yaratacağı etiksel meselelerle ilgilenmez o, sadece benim aldığım maaşları neden kendisinden sakladığımı ve parayı başka kadınlara yedirdiğime kızmıştır.

        N’AYIR N’OLAMAZ!

        Bu AK Parti’nin neden böyle birdenbire bu kadar fazla güçlenip hızla iktidara geldiği meselesini uzun zamandır düşünüyorum. Ekonomik temelli açıklamalar yapmaya çalıştım. Sistemdeki yanlışlıkları analizime dahil ettim, her tür açıklamayı denedim, ama hepsi eksik kaldı. Bu partinin bu kadar sadık bir seçmen kitlesine sahip olabilmesinin başka bir açıklaması muhakkak olmalıydı. Sonunda buldum sanıyorum.

        Bence AK Parti’nin yükselişinin ve böylesine sadık seçmen kitlesinin oluşmasının nedeni Hülya Koçyiğit’ti. Eski Türk sineması, halkın hoşuna gideceğine inandığı her türlü yolu denerdi. Bu yolların başında ise dini duyguları kullanmak gelirdi. Yönetmen radikal bir ateist de olsa gişe için bunu muhakkak yapardı. Ve bu yöntemin tutmasında da Hülya Koçyiğit’in özel yeri vardır. O güzel yüzüyle, büyük oyunculuğuyla filmde bazen öyle şeyler yapardı ve öyle şeyler söylerdi ki, seyirciler arasında yeminli din düşmanları bile film bittiği anda hızlı bir dindar olup çıkabilirlerdi.

        Örneğin, bir filmde aynen şu olmuştu: Hülya Koçyiğit şimdi hatırlamadığım son derece tuhaf bir nedenle aniden kör olmuştu. Tıp âlemi buna cevap bulamıyordu. Kadın bir gün beyaz değneğiyle sokakta yürümeye çalışırken ezan sesini duyar duyar duymaz gözleri aniden görmeye başlar ve o da “N’ayır n’olamaz, Allah’ım şükürler olsun, görüyorum” diye haykırır. Şimdi bu tür bombardımanlara tutulan bir halktan siz daha sonra rasyonel düşünmeye başlamalarını ve oy vermelerini bekleyin eğer kolaysa.

        Beyni eskiden böylesine ütülenmiş bir halkın bu aralarda uyanmasını engelleme görevi Türk sinemasından alındı ve televizyonlara verildi. Her gece mutlaka bir kanalda uçan dedeler, zaman yolculuğu yapan ulu kişiler, cennetin nasıl bir yer olduğunu anlatan ve cennette yolumuzu nasıl bulacağımızı tarif eden gazetecilerin bulunduğu programları bulmak mümkün.

        PENİS SELFIE’Sİ

        Yaşım ilerlediği için artık orta yaşlı sapık bir adam olmaktan çıkmam gerektiğini düşündüm. Artık yaşlı bir sapık adam olmaya başlamam gerekiyordu. Bu dönüşümü özel bir şekilde kutlamam lazımdı. Bu yüzden penisimin fotoğrafını çektim ve bunu sosyal medyada paylaştım. Sonra tuhaf bir şey oldu, herkes bu fotoğrafı nedense Snapchat’ten paylaştığımı sanmıştı. Sonra meseleyi anladım; Snapchat’te gönderilen fotoğraflar kısa sürede kendiliğinden siliniyor ya, benim fotoğraf gönderdiğim kişiler de çekilen organı bir türlü seçememişler, görememişler ve o bölümün silindiğini, bu yüzden Snapchat’ten gönderildiğini sanmışlar. Bu beni hayli üzdü tabii ki.

        Sosyal medyaya ayrı açıklama gönderecektim, “Görmemenizin nedeni Snapchat değil, başka bir sorun olmalı” diyecektim ama daha sonra bunun nafile olacağını, bu durumda kazanmamın imkânsız olduğunu düşündüm ve vazgeçtim. Başıma gelenleri karıma anlattığımda o da nedense müstehzi bir şekilde gülümsemekle yetindi, bana hiçbir sempati göstermedi.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar