Dostunu düşmanını tanımak
Mümin varken kâfiri dost edinmek hatadır ve münafıklık alametidir
GÜNÜMÜZÜN en önemli sosyal hastalıklarından biri, dost ve düşmanı tanıyamamaktır. İnananın, inananı bırakıp başkalarının yanında şeref araması çok büyük hatadır. Yüce Allah bunu Kuran-ı Kerim'de çeşitli ayetlerde ele almaktadır. Biz bunlardan birkaçını vererek konuyu açıklamaya çalışacağız. Ana ayetimiz şöyledir:
"Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler; onların yanında şeref mi arıyorlar? Şüphesiz bütün şeref yalnızca Allah'a aittir." (Nisa, 139)
Ayetin kapsamına giren konulara bakıldığında sanki ayet bugün inmiş gibidir.
1- KÂFİRLERİ DOST EDİNMEK
Kuran'ın temel konularından biri, insanlara dostunu, düşmanını tanıtıp onları bilinçlendirmek ve hata yapmalarını önlemektir. Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinenler kimlerdir? Sorunun cevabı hiç kuşkusuz münafıklardır. Bir yerde mümin yoksa kâfiri arkadaş edinmek mazur görülebilir, ama mümin varken kâfiri dost edinmek hatadır ve münafıklık alametidir. Münafıklık, dost edinme konusunda da kendini göstermektedir.
Burada şunu söylemekte yarar vardır; veli denen "dost" kavramının siyasi, hukuki ve ahlaki boyutları mevcuttur. Siyasi boyutuyla veli, milletlerarası ittifaklar içerisinde bulunmanın adı olabilir. Müminlerle politik ittifaklar kurmak yerine kâfirlerle politik ittifak kurmanın yanlışlığını hem Âl-i İmran Suresi'nin 28, hem de Nisa Suresi'nin 139. ayetleri bildirmektedir.
Hukuki boyutuyla veli, Maide Suresi'nin 51. ayetinde yer almaktadır: "Hanginiz onları vekil edinirse, kesinlikle onlardan olur." Dost edinmek, hukuki bakımdan işlerini görmek için Yahudi ve Hıristiyanları tercih etmesi, onu onlardan yapacaktır demesiyle Allah işin önemini gündeme getirmektedir. Ahlaki boyutuyla veli aynı hayat tarzını, aynı değerleri paylaşmayı ifade etmektedir. Mümin insan hayatını, ahlakını evrensel değerlere göre ayarlar. Evrensel değerlerin kaynağında ilahi vahiy ve akıl vardır. Kendi ahlaki değerlerini paylaşanlar için bir diyeceği yoktur, ama evrensel ahlak kurallarıyla ve ahlakın doğa kanunuyla çatışanlarla dostluk kurması imkânsız hale gelir. Bu durumda bir grup çıkıp müminle -rin hayat tarzını ve evrensel kurallara dayanan ahlakını bırakıp kafirlerin ahlakını benimserse Allah katında tehlikeli bir iş görmüş olur.
2-ŞEREFİN TAMAMI ALLAH'A AİT
Yüce Allah siyasi, hukuki ve ahlaki bakımdan dostlukların kurulması için bir sebebin olması gerektiğine dikkat çekmektedir. Ayetin ikinci bölümünde bu sebebin "şeref aramak" olacağına işaret edilmektedir. Devletler politik ittifaklarda yer alırken, onlardan bir güvence ve bir şeref beklerler. Ahlaki bakımdan da bu böyledir. Çeşitli sosyal grupları tercih etmek, onlardan bir şeref elde etmek arzusu bu tercihi yönlendirir. Mümin grubunu bırakıp kâfirleri dost edinecek kadar tercihini yanlış yönde kullanmak büyük bir değer uğruna yapılmış olmalıdır. Ayet bu büyük değere "şeref" adını vermektedir.
Aslında şerefi başkalarının dostluğunda aramanın manası, kendisinin şerefli olamamasından kaynaklanmaktadır. Aşağılık duygusu içinde olan toplumlar veya fertler, kendi düşünce ve eylemleriyle insanlık rının yanında olmakla şeref ararlar. Başkasının şerefinden şereflenmek, basitliğin ve yoksulluğun ifadesidir. Buradaki yoksulluğun anlamı beyin ve eylemleriyle ürün vermemektir.
Böylece, müminleri atıp kâfirleri dost edinmekle şeref edinilemez. Çünkü "Şerefin tamamı Allah'a aittir". O zaman Allah'ın benimseyeceği, takdir edeceği düşünce ve eylemleri üreterek şeref hazinesinden almak gerekiyor. Allah şerefin bazı yollarla elde edileceğini göstermiştir. Bu yollar nelerdir? Yüce Allah şerefi Kuran'da belirtmiştir: "Andolsun, içinde sizin için şeref bulunan bir kitap indirdik. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?" (Enbiya, 10); "Doğrusu Kuran sana ve kavmine bir şereftir. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız" (Zuhruf, 44).
Objektif, yani tarafsız ve kesin bilgi hem ferde hem de topluma itibar ve şeref getirir. Allah itibarı, şerefi, doğru bilgiyi üreten ve onu eyleme dönüştürene vermektedir. Müminleri bırakarak, onlara düşmanlık göstererek kâfirleri dost edinmekle şerefe ulaşılamaz. Ayette psikolojik analiz yapılmaktadır. İnsanlar itibar edinme ihtiyacı duyarlar. Bu itibar ihtiyacı onları aramaya sevk eder. Bu aramada genelde etrafına pek bakınmaz. Müminleri karşı olmak gerekiyorsa bunu yapmaktan çekinmez. Hatta bunu müminlerin arasındaki gruplar da birbirlerine karşı yaparlar. Müslüman milletler arasında bu şekilde davrananlar da bulunur.
Bu tür fertler ve toplumlar, kendilerini itibarsız ve şerefsiz hissedeceklerinden, itibar üretecek davranışları sergileyemediklerinden, birilerinin şerefine ortak olmak, ondan almak isterler. Bunun da faturası birilerine düşman olmak şeklinde ödenecekse, onu da yapmaktan çekinmezler. Çünkü itibarı elde etmek için doğru bilgi ve faydalı amel gerekiyor. Bunu yapmak, onlara çok zor gelir.
BAYRAKTAR HOCA yanıtlıyor
Ömrü uzunlar daha mı şanslı?
■ Hocam ömrü uzun olanlar daha mı şanslı? Çünkü insanlar yaşlanınca dine daha fazla bağlanıyorlar ve işlemiş oldukları günahları telafi etme imkânları var. C.K.
Allahu Teala, Hac Suresi'nin 5. ayetinde, ömrü çok uzun olanların ömrüne "erzeli ömür", yani "ömrün en rezil safhası", "bildiğini bilmez hale gelmek" diyor. Onun için ömrün çok uzun olması bir avantaj değildir. İnsanların yaşlandıkça dine bağlanmasının da bir garantisi yok, ayrıca yaşlandıkça dini görevlerin yerine getirilmesinde zorluk çekilebilir. Her şeyin iyisi gençlik yıllarındadır.
Öldükten sonra sevap sürer mi?
■ Bir kişi okul, aşevi, çeşme gibi hayır yapmışsa öldükten sonra da bunlardan dolayı sevabı
devam eder mi? Ç.T.
Eğer kişi o bahsettiğin şeyleri hayattayken yapmışsa sevabı devam eder. Ama öldükten sonra onun adına yapılmışsa olmaz.
Cin çarpması hurafe midir?
■ İnsanları cin çarpar mı hocam, yoksa bu bir hurafe midir? T.B.
Cinler insanları bir şekilde etkiler. Bazılarını çok, bazılarını ise az etkiler. Mesela, cinlerden olan şeytan bizi etkileyip günah işletiyor. Günah işlememiz, şeytanın etkisini ifade etmektedir.