Osman'ın suçu ne
Netflix’teki “Aşk 101” karakterlerin dublaj cümlelerle konuştuğu (“Bize ‘en kötüler’ derlerdi,” veya “orta-üst düzey sosyal tırmanıcı” gibi), 1998 yılında geçmesine rağmen fonda 2000’lerden şarkıların çaldığı (“Daha Mutlu Olamam” ve “Take Me Out” vs.), iki ana erkek karakteri sürekli birbirine karıştırdığım, kendisini bir Amerikan lisesi zanneden Türk lisesinde geçen, bu hayali lisede derslerde Dadaizm okutulan, kütük rolünde Kaan Urgancıoğlu’nun oynadığı, en sonda da bardağın içine düşen sinek misali Tuba Ünsal’ın belirdiği, adı “Lise 101” olsa daha uygun olacakmış gibi duran bir gençlik dizisi. İçinde eleştirilecek bir sürü taraf var, türlü acemilikler insanın gözünün içine batıyor; dizinin yaratıcısının adının Meriç Acemi olması şaka değil. İçinde bir tek eşcinsel karakter yok ama.
90’lardaki “Şehnaz Tango”dan beri tamamını izleyebildiğim, kendini bana izletebilen tek Türk dizisi oldu. Platforma yüklendikten aylar sonra bir oturuşta izlememin nedeni bugünlerde yaşanan Netflix tartışması. Bir de özellikle sonuna kadar izledim ki Osman karakterinin eşcinselliğe dair en ufak bir iz, ima, gönderme varsa kaçırmayayım diye. Görmedim, çünkü yok ve hiçbir zaman da olmadı.
SOSYAL MEDYA YALANI
İşin aslı şu: Twitter’da anonim bir hesap dizinin yayınlanmasından çok kısa önce Osman karakterinin eşcinsel olduğuna dair ortalığı karıştırdı, kasten bu olay köpürtüldü, sorgulama alışkanlığı olmayanlar da üzerine atladı. İddia sonradan “Baskılardan dolayı Netflix karakteri değiştirdi”ye dönüştü, ama bu da doğru değildi. Çünkü o ilk tweet’in atılmasından çok önce dizi tamamlanmış, hatta ön gösterim için Netflix tarafından ilgili basın mensuplarıyla paylaşılmıştı.
Osman tartışması çıktığında önce gülüp geçtim. Tamamen bir sosyal medya yalanı üzerinden kopan fırtınaydı. Ama orada kalmadı, bugün Netflix devlet katında tartışılmaya başlandı. Üstelik kimsenin diziyi izlediği de yok; kopan kıyamet sosyal medyaya dayanıyor. Buna inananlar da sadece iktidar çevreleri değil; güya bu sektörün içinde olanlar bile “Tepkiler üzerine değiştirdiler,” diyebiliyor.
Netflix’in çekimini apar topar durdurduğu diğer Türk dizisi biraz daha karmaşık. Senaryoda yan rollerde bir gay çift vardı hakikaten, sonradan çıkarıldı ama buna rağmen çekimler durdu. Olmayan Osman yalanına tepkiyle bu yeni dizi karıştırıldı mı, diye bir soru var kafamda. Daha büyük soru işaretiyse hakkında tartışma çıkan iki dizinin de yapımcısının Ay Yapım olması; şirket daha önce FETÖ’nün rating operasyonunda da hedefti.
Aslında toplumda, hatta siyasette eşcinselliğe dair bir kaygı ya da tartışma yok. Türkiye belki LGBT+ hakları konusunda çok ileri bir ülke değildi, ama hiçbir zaman eşcinselliğin yasaklandığı, cezalandırıldığı bir totaliter ülke de olmadı tarih boyunca. Bundan sonra böyle gideceği anlamına gelmiyor tabii ki, ama gitmemesi için de bir taban baskısı yok. Zeki Müren’e “Sanat Güneşi” payesini vermiş bir ülkede LGBT+ düşmanlığının sandıkta da bir karşılığı olduğunu sanmıyorum. Aksine iki milyonluk Netflix aboneleri siyaset için önemli olmalı ki bir sene önce AK Parti adayı Binali Yıldırım gençlere “Netflix izlemeleri için” bedava İnternet vaat etmişti.
Yine de şimdi Netflix ve eşcinsellik meselesinin ısrarla kaşınmasının türlü nedenleri olabilir. Devlet içinde bir bürokratın işgüzarlığı, siyasetin yeni bir düşman yaratma stratejisi veya bir delinin kuyuya attığı taştır; kim bilir.
Ama “Aşk 101”i izledikten sonra bana kalırsa eşcinsellik tartışması diziyle, genel olarak da Netflix’le ilgili asıl sıkıntıyı gizlemek için ortaya atılmış bir “red herring,” yani “tütsülenmiş ringa balığı.” Tam tercümesi: Dikkati başka yöne çekmek için öne sürülen konu.
TOPLUM MU BİREY Mİ
“Aşk 101”de bir tane başörtülü karakter yok; anne, teyze, Trabzon’dan nişan için gelen akrabalar arasında bile yok. Cuma namazına giden, tespih çeken, kafalarını tokuşturarak selamlaşan erkekler, bozkurt işareti, “Allah’a emanet ol” ifadesi, bıyık da yok. Onun yerine banklarda öpüşen, sahillerde bira içen, küfürlü konuşan, cinsel uyanışını yaşamış, rahat rahat seksten bahseden gençler, evli olmadan aynı evde yaşayan çiftler, tek gecelik ilişkilerin kabulü, rock konserleri, içinde “cigara” geçen şarkılar, yemek sofralarında şarap ve içeriye ayakkabıyla girilen evler var.
Çoktandır televizyonda böyle bir Türkiye’yi görmüyoruz. Aksine bu kentli yaşam -veya Eski Türkiye- özenle ekrandan ayıklandı, yerini de üst akıl, tuhaf komplo teorileri, mafya ve Osmanlıcılık aldı. Bir şeyin ekranda gözükmüyor olması ortadan kaybolduğu anlamına gelmiyor ama. Bugünün liseleri dizideki kuşaktan da ileri, onlar için bile tabu olabilecek konuları çoktan aştılar.
Ne kadar dikkat ederek yazdılar emin değilim, ama “Aşk 101”de “Toplum mu birey mi önemli?” konulu bir münazara sahnesi var. Belki bir dakika bile sürmüyor, ama dizinin genel mesajıyla örtüşüyor aslında. Ana karakterler başkalarının onlara söylediğini değil, kendi inandıklarını yapıyorlar ve ilkelerinden sapmıyorlar. Kuvvetli bir toplum için öncelikle kuvvetli bireyler olması gerektiğini kavrıyorlar: Başka dizilerde de tekrarlanan / tekrarlanacak bu mesajdan ya izleyenler etkilenirse?
Adı RTÜK ya da başka bir şey olsun, toplum mühendisliği için her zaman tehdittir birey. Netflix tartışmasında asıl korkulan LGBT+ bireyleri değil, düpedüz birey olmasın.