Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE’nin IŞİD politikası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerek New York’ta gerek yurda dönüşünde verdiği mesajlarla belirgin bir şekilde değişmiş görünüyor. Bilindiği gibi hükümet, IŞİD’e yok edilmesi gereken zararlı bir örgütlenme olarak bakmakla beraber, mücadelenin “counter terorism” (terörle mücadele) ile “counter insuegency” (isyanla mücadele) farkının inceliklerine uygun yürütülmesi gerektiğini düşünüyordu. Benim de taraftar olduğum bu görüşe göre, asıl mesele IŞİD gibi yapıların oluştuğu toprağı acil ve uzun soluklu tedbirlerle rehabilite etmek. Siyasal, toplumsal, kültürel sorunlardan arındırmayı hedefleyen ciddi ve titiz bir çalışma yaparak IŞİD’in bitip MIŞİD’in harekete geçmeyeceği bir ortamı sağlamayı garanti altına almak, bu yolda gerekirse uzun vadeli bir çabayı göze almak.

        ABD’nin yaklaşımı ise saydığımız faktörlerden uzak. ABD, IŞİD’in bıçağına karşı kendi İHA’larını gösterirse sonuç alabileceğini vehmediyor, daha doğrusu sonuç almayı filan umursamıyor. Bu durumda ne olur? Ebu Gureyb’de, Guantanamo’da akıl almaz işkencelere maruz kalan bölgenin -hele hele Irak’ın- Sünni hafızasındaki ABD nefreti işleri daha da içinden çıkılmaz hale getirir. Sünni hafıza diyoruz elbette, zira ABD’nin Irak işgalinden beri Şiiliği arkaladığı bir sır değil, Irak’ı mezhep tandanslı bir siyasal mekanizmaya teslim edip Şiilere mutlak bir iktidar vererek Sünnilere kota getiren düzenlemeler uygun gördüğünden beri durum böyle. Sufi, yumuşak ve ılımlı Sünniler, aşiretler bile Irak askerinin kontrol noktalarında Sünnilerin çocuklarına reva gördüğü zulmü anlatırken öfkeleniyor; hadiseleri “İşte, IŞİD bizi bunlardan kurtardı” diyerek anlatıyorlar.

        Öte yandan NYT’nin, WSJ’nin, Washington Post’un vs. son bir buçuk yıl içinde Türkiye’yi kendi yarattıkları bir imaj çamurunda boğmak istedikleri de ortada. Türkiye’yi yönetenleri radikal İslamcı akımlarla aynı torbaya koymak için yoğun bir uğraş veriyorlar ve yayınlarının devlet aklı ve iradesi içerdiği de bariz. Kerry’nin iddiaları misaldir. Türkiye’nin IŞİD’in petrol kaçakçılığı yapmasına izin verdiğini daha önce söylemişti, son olarak bazı ülkelerin Esad’ı düşürmek amacıyla Esad ile savaşan çürük yumurtalara da göz yumduğunu ifade ederek Türkiye’yi ima etti. Türkiye’den IŞİD’e katılımlar meselesi de şüyuu vukuundan büyük tezviratlar arasında. Bahsi geçen “petrol kaçakçılığı” PKK’nın yıllarca yaptığı, kimsenin ses çıkarmadığı; sınırın iki yanındaki iki adamın birbirine bahçe sulama hortumu uzatarak gerçekleştirdiği sistemin şimdi IŞİD tarafından uygulanmasından ibaret ve Türkiye gördüğü anda olaya el koyup petrolü imha ediyor, bu bir. IŞİD’e katılım konusunda ise herkes önce rekor sayıda katılıma bunca zaman izin veren Avrupa’ya bakmalı, iki.

        Kapılar ardında Türkiye’nin vaktiyle yaptığı uyarıların değerini bilememek konulu günah çıkarmalar olsa da, kamuya açık beyanatlarda Türkiye’yi silkeleme tavrı açık... Amaç belli: Türkiye’yi utangaçlığa ve tedirginliğe mahkûm etmek, suçluluk duygusu girdabına ittirmek.

        Hükümetin yazının girişinde özetlediğim görüşüne mukabil Erdoğan’ın askeri operasyona katılımı onaylayan bir çizgiye daha yakın durmasının temel sebebi kanımca, söz konusu bitimsiz mahcubiyet mahkûmiyetine meydan okumak, blöfü görüp el yükseltmek. Türkiye’yi IŞİD sopasıyla terbiye etmeye mi kalkıyorsun, o sopayı alırım elinden taktiği. İkincisi, diplomaside olumsuz cümleler kurmak yerine, olumlu cümle kurup, cümlenin ikinci yarısına kurduğun cümlenin içeriğini tümüyle hükümden düşüren şartlar eklemek gelenektir. Nitekim Erdoğan bu istekli “katılım” beyanına “Ama, şöyle olursa....” kısımları yerleştirmeye başladı bile. ABD’nin sıcak bakmadığı tampon bölge, olmadı güvenli bölge taleplerine böyle bakmak gerek.

        Boynuna “radikal İslamcıları destekleme” baltası asılmaya çalışılan bir ülkenin, böyle bir girişimi hassas tekniklerle yönetmesi lazım. Ancak ben devlet yönetmiyorum ve yaklaşımımı sürdürme yanlısıyım: İslam’ı zehir zemberek bir din gibi lanse eden, canilikleri diz boyuna ulaşmış IŞİD ile mücadeleye “Evet”. ABD’nin yanında muharip güç olarak yer almaya, askeri çatışmaya girmeye “Hayır” diyorum.

        Çünkü bu yöntem tek başına barış getirmeyecek. Çünkü söz konusu operasyonların IŞİD’i derinleştireceği belli. Çünkü ABD’nin vitrin süsleme ihtiyacının faturasını ödemek Türkiye’nin görevi değil.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar