Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇOK değil, yeniden yapılandırıldığı 2004-2005 yılına gelene kadar, itaatkâr bireyler yaratıp onları "olağanüstü hal" seferberliği ve vatandaşlığına yönlendiren bir eğitim ve öğretim müfredatı söz konusuydu.

        Öğretmenler, devletin merkeziyetçi ve güvenlikçi politikalarının uygulayıcısı ve nöbetçisi olarak kodlanmıştı. O günlerden bugünlere birçok şey değişti. Ancak "Devletin dili Türkçe'dir" ifadesini halen taşıyan 82 Anayasasının tahakkümcü ruhunun pek çok şeye olduğu gibi "okul"a da sindiğini yadsıyamayız.

        Oysa birçok şey gibi, barış fikri de bireyin ilk toplumsallaşma yeri olan okuldan başlıyor. İçinde bulunduğumuz süreç, öğretmenlerin devletin güvenlikçi politikalarının aracısı olmaktan çıkarak, barış ikliminin temelini atan aktörler olarak ele alınmasını gerektiren bir süreç aynı zamanda.

        Çatışma yaşanmış, Kürt-Türk meselesine dair çetin dönemlerden geçmiş yahut köy boşaltmalar nedeniyle yoğun göç almış bölgelerde öğretmenlik yapanların "sınıfı" nasıl yöneteceği, ayrışma ve farkları nasıl uzlaştıracağı, sansürden mi, konuşmaktan mı yana olacağı barış sürecinin cevaplaması gereken soruları arasında. Zira etnik kökeninden dolayı kimi zaman ayrımcılığa uğrama, dağa çıkan, haber alınamayan ya da cesedi gelen yakınlar, okula yabancılaşma, anadilde konuşmanın cezalandırıldığı bir okul hayatı dolayımıyla "veli toplantısına gelemeyen veliler", hâlâ ülkemizdeki Kürt çocuklarının problemleri arasında.

        Helsinki Yurttaşlar Derneği, "Toplumsal Barışın İnşasında Öğretmenlerin Rolü: Kürt Meselesi Okula Nasıl Yansıyor?" başlıklı bir çalışma yapmış. Raporu hazırlayanların Kürt meselesi ve çözüm perspektifini tümüyle paylaştığımı söyleyemem. Ama "öğretmen"in bu süreçteki önemini vurguladığı için araştırmayı önemli buldum.

        Araştırma analiz ve önerilerin yanı sıra, Muş, Van ve İstanbul'daki öğretmenlerin konuyla ilgili deneyimlerine de yer veriyor. Şu cümleler, "anadilde eğitime geçilmese bile", bölgede görev yapan öğretmenlerin iki satır Kürtçe öğrenmesinin ne denli elzem olduğunu gözler önüne seriyor:

        "Ben çift dilliyim. Coğrafya öğretmeniyim. Derste çocuklara bu bölgenin bitkilerinin Kürtçe isimlerini söylememek için kendimi zor tutuyorum. Oysa söylediğimde öğrenci anlattığım şeyi daha iyi anlıyor, yüzü gülüyor."

        "Özellikle 12. ve 3. sınıflarda anadil meselesi çok ciddi. Evde Kürtçe konuşan çocuk, okula geldiğinde bir özgüven sorunu yaşamaya başlıyor. (...) Çocuk Türkçe konuşmaya başladıktan sonra da annesiyle kopuş yaşıyor, çünkü çocukların anneleri Türkçe bilmiyor."

        İstanbul'da görev yapan bir öğretmen, denetlemedeki ayrımcılıktan tedirgin:

        "...Kürt öğretmenlerden 'Türklüğünü' ispat için daha fazla çaba göstermesi bekleniyor. (...) Müfettişler Kürt çocukları da aynı şeye zorluyor, çocuklara şöyle sorular sorulduğunu biliyorum mesela: 'Sınıfınızda Anıtkabir var mı?' Herhalde Anıtkabir resminden bahsediyor fakat bu soru çocuğu zor durumda bırakıyor..."

        Doğu'da görev yapan ve Kürt olmayan öğretmenlerin, politik bilinci erken gelişmiş çocuklar arasında görev yaparken öğrencilerin güvenini kazanmakta zorlandıklarını anlatan detaylar da içeriyor rapor. Bazı öğrencilerin, kendi kültürlerine yeterince saygılı olmadığını düşündükleri öğretmenlerini dinlemedikleri, hatta nadiren de olsa küçük bahanelerle tehdit dahi edebildikleri aktarılıyor. Öte yandan Muş ve Van'daki öğretmenler arasında Batı'dan gelen öğretmenlerin bir an önce dönmek istedikleri, motivasyonlarının da çok düşük olduğu yönünde bir kanaat hâkim.

        Devletin öğretmene, öğrencinin öğretmene, öğretmenin öğretmene güven sorunu var. Fakat bütün öğretmenlerin toplumsal barışın inşasında önemli bir aktör olup olmadıkları sorusuna "olumlu" cevap vermesi gibi iyi haberler de var.

        Öğretmenler, yakın tarihinde ağır çatışmalara sahne olmuş bölgelere gitmeden önce bu ortama hazırlanmaya, "demokratik sınıf yönetimi"ne uygun hareket etmelerini sağlayacak pedagojk formasyona sahip olmaya istekli görünüyor. Öğrenciler arasındaki ayrımcılığın önlenmesi, Kürt olmayan öğrencilerin ve öğretmenlerin ayrımcı ifadeler kullanmasının engellenmesi ancak "donanım" ile çözülebilecek bir mesele çünkü.

        Adına ister "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi" deyin, ister başka bir şey deyin, barış sınıftan başlıyor.

        Türk ve Kürt çocuklarını birbirlerinden yaralanan, birbiriyle ilgili kötü hatıraları olan bireyler olarak değil, birbirlerini kardeş bilen arkadaşlar olarak yetiştirmek; öğretmenlerin, dolayısıyla devletin görevleri arasında artık.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar