Yenidoğan skandalına karışan 17 hastane neden hala açık?
Türkiye gelmiş en büyük sağlık skandalını yaşıyor.
Yeni doğmuş bebeklerin alındığı yenidoğan ünitesi olarak adlandırılan bölümün bir çıkar şebekesinin eline geçmesini ve 10 bebeğin ihmal ve kasıt nedeniyle öldürülmesini içeren bir olaylar silsilesi mevcut.
Kamuoyu bu skandalı ilk olaraksavcıyı tehdit eden Mustafa Kemal Zengin’in dolaşıma giren videosu ile duydu. Başlı başına ayrı bir çete-mafya-siyaset örüntüsünü ortaya koyan bu olay açığa çıktığında henüz bebeklere yapılan korkunç muamelenin detayları bilinmiyordu.
27 Mart 2023'te bebeğini kaybeden bir ailenin CİMER’e yaptığı ihbar nedeniyle İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü konuyu araştırmaya başlıyor ve 5 Mayıs 2023'te üst yazı ile meseleyi İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bildiriyor. Daha sonra Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı Örgütlü suçlar ve Terör suçları Soruşturma Büro Savcısı başlattığı soruşturmayı tehditlere rağmen yürüttü. İşte bu kahraman savcının soruşturmasını engellemek için devreye girmiş garip bir adamdı Mustafa Kemal Zengin. İnstagram profili ‘ölürüm Türkiyem’ temalı gösterilerle dolu olan bir mafya 'yetkilisi' olarak, yenidoğan ünitelerini ele geçiren mafya adına savcıya gözdağı vermek amacıyla "Bunlar öyle adamlar ki savcım ailenizi bulur öldürürler" şeklinde bir konuşma yapıyordu.
Yani bebekleri öldüren çete soruşturmayı durdurmak için başka bir çeteden hizmet alıyor, hizmet veren çete de bu Mustafa Kemal Zengin isimli ‘iş bitirici’yi savcının üzerine salıyordu.
İktidarından muhalifine her siyasetçi ile fotoğraf çektirmiş olan bu ‘Ölürüm Türkiyem’ profilli iş bitirici, cesur savcı sayesinde işini bitiremedi.
Onun yerine ters kelepçe ile kafası bastırıla bastırıla polis otosuna alındı.
Çalışan bir sistemin olmasının sevindirici yüzü buydu. Ancak sevincimiz uzun sürmedi.
ÖLEN BEBEKLERLE VE AİLELERİYLE DALGA GEÇİYORLAR
Yeni doğmuş bebekler üzerinden aileleri ve SGK’yı sömürmek için kurulmuş bir çete hakkında düzenlenen iddianame mideleri ağızlara getirdi. İddianame eklerindeki tapeler iki gündür Türkiye’yi sarsıyor.
Yenidoğan ünitesine alınan hasta bebekleri kimi zaman 28 gün yatırıp, bakımsızlıktan, bilerek isteyerek ölmelerine göz yummaktan dolayı 22 kişi tutuklanmış durumda.
Hem SGK’yı dolandırmak hem yüreği ağzında aileleri soymak için sarılık olmadığı halde sarılık yapan ilaç enjekte edilen bebekleri mi dersiniz, yoksa sistemde entübe görünen ama aslına entübe edilmemiş bebekleri mi?
Tapelerdeki konuşmalar o kadar iğrenç ki, insanın kalbi oyuluyor. Bir gün yaşat babası 150 bin ateşleyecek onu alalım sonra ölsün diyen de var, ölen bebekle alay eden de.
Vaka eksenli bakarsanız bir avuç ahlaksız suçlu sağlık çalışanının kurduğu bir çıkar şebekesi var.
Sistem merkezli bakarsanız olay daha karışık ve sorun daha büyük.
SİSTEMİ NASIL HACK’LEMİŞLER?
Türkiye’de hastaneler kamu hastaneleri ve özel hastaneler olmak üzere ayrılıyor.
Bir bebek kamu hastanesinde doğduğunda yeni doğan yoğun bakımında yer yoksa özel hastaneye sevki gerekiyor. Çete tam olarak bu sevk mekanizmasına çökmüş durumda.
Yani 112’ye sızmış durumda.Bu sızma çete elemanları yoğunluk nedeniyle sevk edilen bebeğin, başka bir kamu hastanesine değil anlaşmalı belirli özel hastanelere gitmesini sağlıyor.
İşin başında bulunan Fırat Sarı isimli bebek katili %40 komisyon alarak özel hastanelerin yenidoğan bakım ünitelerini doldurmak için anlaşma yapmış. Nereyle? Bu işin mafyası var. Onunla.
Bebek hiç de kalifiye olmayan apartmandan bozma hastanelerin yenidoğan ünitesine alınıyor ve burada kaldığı süre boyunca devlet/SGK bu özel hastanelere ödeme yapıyor.
Kalınan gün ne kadar ise o kadar ödeme.
Kullanılan ilaç ne kadar ise o kadar ödeme.
Çetenin tek amacı var, bebekleri olabildiğince uzun tutmak ve SGK’dan gün sayısı oranında para alıp %40-%60 paylaşmak. Bu faaliyetlerden dolayı çete üyelerine günlük 8-9 bin TL para kaldığı hesaplanmış.
%40’ın nereye gittiği biliniyor. Başını Ferhat Sarı’nın çektiği iş başında bulunan bu mekanizmayı yürüten çeteye. %60 bu tezgahı kuran ve bazı bağlantılarla tezgahın sürmesini sağlayan mafyaya. O %60’ın içinde bazı siyasetçi ve bürokratların olmadığını düşünmek abesle iştigal olur.
Kumpasın ilaç boyutu ayrıca mide bulandırıcı.
Mesela nefes darlığını gideren ve piyasa fiyatı on bin TL civarında olan bir ilaç ‘hiç gereği yokken’ bebeğin sağlık durumunu belgeleyen kayıtlarla oynanarak SGK’dan talep ediliyor. Bebeğin durumunu olandan daha ağır bir vak’a olarak gösteriyorlar. Bu ilacı SGK’dan alıyor, çocuğa vermiyor, dışarda pahalıya satıyorlar.
Hatta anneler babalar şüphelenip çocuklarını üniteden çıkaracak oluyorlar bazen. “Yok iki gün daha kalmalı, bari bir gün kalsın” diye pazarlık yapıyorlar. Ailelerin bazıları sosyal medyada ilan edilen 19 hastane ile ilgili deneyimlerini paylaşıyor. “Bu ne iştir?” şüphesi arttığında 15 dk önce entübe görünen bir bebeğin 15 dakika sonra iyileştiği olmuş. Böyle bir rezillik.
Ayrıca bu çetenin yönlendirme yaptığı hastaneler, artık beleş ödemelere alıştıkları için herhalde, işi iyice azıtmışlar, hizmet de vermiyorlar. Tapelerden anlaşıldığı kadarıyla geceleri,bebekleri 18 yaşında bir çalışanı bekçi olarak belirleyip gidiyorlar. Çocuk “Burada bebek kanıyor ben bir şey yapamıyorum lütfen bir hemşire alın diye kaç kez söyledim” diye arkadaşını görüntülü arıyor.
Bebekleri öldüren bu hastanelerde doktorlar doktordan başka her şeye benziyor, hemşireler alem yapmaktan bahsediyor, ilaç varsa bile bebeklere verilmiyor, veriliyorsa bile yanlış veriliyor.
Türkiye’de sağlık sistemi yıllarca övgü aldı. Yıllarca AK Parti’ye seçim kazandırdı sağlık alanında yapılanlar.
Ancak sistemin büyük açıkları var ve bu açıkları yakalayıp kullananların özgüvenine cüretine dikkat ettiğinizde anlaşılıyor ki, 1) Ya denetlenmeyeceklerinden/doğru denetlenmeyeceklerinden eminler 2) Ya da iplerini sağlam kazığa bağladıklarından, doğru yerleri yemlediklerinden eminler.
BAŞHEKİMLER İŞİN İÇİNDEYSE HASTANELER DE İŞİN İÇİNDE SAYILMALIDIR
Adalet Bakanlığı nezdinde yürütülen soruşturma oldukça etkili, detaylı.
Ama garip şekilde hastaneler bağlam dışı bırakılmış.
19 hastane var bebek ölümleriyle sonuçlanmış kumpasın içinde.
Ama kapısına mühür vurulan hastane sayısı sadece 2.
Daha önce kapanmış hastaneler. Bağcılar Özel Şafak Hastanesi eylül, Medilife Sağlık Hizmetleri Hastanesi’yse mayıs ayından beri kapalı.
Peki diğer hastaneler?
Kalan 17 hastane açık ve şu an çalışıyor.
Oysa buradaki kumpası görmeyen, işletmesinde olanı biteni fark etmemiş hatta belki buradaki kanlı paraya ortak olmuş olan hastaneler bunlar.
Düşünün ki tutuklanan 22 kişi arasında başhekimler de var. İşin içinde başhekim varken hastaneler nasıl sorumlu tutulmaz? Geçici olarak, tedbiren hizmetlerinin bir süreliğine askıya alınması gerekir.
Tüm olayı Fırat Sarı’dan ibaret gibi gösterip ona da "Aa bak zaten PKK’lıymış, terörist işte noolacak" deyince hadise bitiyor mu? Diğer tutuklular da mı PKK’lıymış?
Yahu bebekler ölmüş, öldürülmüş. Bu konuyu birkaç failin ideolojisine indirgeyip oldu da bitti maşallah diyerek rahat yataklara dönmek akla vicdana sığar mı?
Elbette yargılama sürüyor. Ancak mesele bu soysuzlardan ibaret değil. Sağlık Bakanı’nın soysuzların sızamayacağı bir sistem inşası hakkında konuşması gerekiyor. “Bazı vicdansızlar yüzünden diğer sağlık çalışanlarını töhmet altında bırakmayalım” ifadesi güven telkin etmekten uzak.
Çok belli ki sistemin açıkları var.
İti uğursuzu belli ki bu açıkları kullanıyor. Yapıyor çünkü yapabiliyor.
İnsanlık düşmanları için vicdan terazisi yoktur, onlar sadece imkan ve fırsat arar.
Sistemi vicdansızların delemeyeceği kadar sağlam kurmakla görevli olanlar, sistemi düzeltmekle ilgili somut adımlar atmazlarsa, suçu işleyenlerin elde ettikleri fırsatlara izin verdikleri için sorumlu olur.
Burada hadise bebeklerin başına geldiği için nutkumuz tutulmuş durumda ama bu buzdağının görünen yüzü.
“Hastaneler,yoğun bakım servisleri, hekimler ve sağlık çalışanları ne kadar güvenilir?” sorusunun akıllara düşmesi bile kamu düzeninde onulmaz yaralar açtı.