Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Biz öyle her yıl Ege’ye güneye koşan bir aile değiliz. Üst üste birkaç yılı ‘yaz tatili’ tanımına uyan bir tatil yapmadan geçirebilirdik.

        Tatile çıkmak istediğimizde de çıkardık. Zorlanmazdık, bu iş için özel olarak para biriktirmezdik.

        Ama geçen yıl ve bu yıl özellikle çıkmak istedik. Şeytan dürttü de dürttü.

        Sanırım “Hayır hayır biz hala orta sınıfız, tatile çıkabiliriz”i kendimize kanıtlamak istedik.

        Bedeli ağır oldu.

        Anladık ki, karı koca çalışan bir ailenin lükse kaçmayan ama standardı düşürmeyen bir tatil yapması artık iyiden iyiye lüks olmuş.

        Bodrum’da geçirdiğimiz beş gün boyunca kaldığımız apartta ve yürüdüğümüz sokaklarda hiç Türk turiste denk gelmedik desek yeridir.

        Sokaklar oteller kalabalık ama İngiliz, Alman, Hollandalıların yanı sıra bu yıl çocuklarının ismi Emir Abdullah vs olan kendi aralarında Fransızca konuşan Cezayirliler, Tunuslular, İranlılar ve ziyadesiyle seküler Araplar da vardı.

        Ve ilçede yeni konut, site, otel inşaat alanları çok ama çok artmış.

        Yeni yerleşimciler de öyle.

        BODRUM IS THE NEW ÇINARCIK?

        İstanbul’u terk edip Bodrum’a yerleşme trendi vardı zaten. Bodrum iç göç alan bir yer.

        Ancak konutla beraber vatandaşlık satılması burada da işleri değiştirmiş.

        Bodrum Datça civarında İngiliz güvenlikli siteleri yeni bir şey değil. Ama önceden belirli bir kesim gelirken, şimdi İngiltere’de öğretmen emeklisi olan teyzeler amcalar gelip ev alıyor ve Türk parasının değersizliği sayesinde kral kraliçe hayatı yaşıyorlar.

        Dahası ilçenin gıda, ulaşım, kira ve gayrimenkul fiyatlarını yükseltiyorlar.

        Bunun Antalya versiyonunda başrolde Ruslar var. Antalyalı’nın da ciddi bir konut ve barınma sorunu var artık. 100 metrekare evlerin kirası 12-14 bin civarında.

        Bodrum’da da nitekim, 1+1 evler bile 8-10 bin TL’ye kiraya gidiyor.

        Konut arzı yeterli gelmiyor.

        Ekonomik kriz ve enflasyon ortamında, ithalat bağımlısı bir ülkede her babayiğit konut yapmaya yeltenemez.

        Ama yapması da çözüm değil çünkü o ihtimalde de misal Bodrum artık Bodrum olmaz, karakteristiği bozulur.

        Zaten bozulma çok bariz. Yalıkavak, Gümüşlük hala güzel ama diğer yerler öyle değil. Dikkatli bakan biri Bodrum’un pek çok yerinin Çınarcık’a döndüğünü anlar.

        Konuştuğum insanlar altyapısıyla imkanlarıyla hala ilçe olan bir yerin bu kadar pahalı hale gelmesinden dolayı Bodrum’u terk etmekten bahsediyorlar.

        Tıpkı İstanbul’un mütevazi gelirli öğretmen, memur, işçi ya da memur emeklilerinin şehri terk etmeye başlaması gibi, Bodrum’un yerlisi de kendisine barınacak yeni mahal bakıyor.

        Kimle konuşsak insanlar mütemadiyen ilçenin altyapısının bu kalabalığı, bu ölçüde insan akınını epeydir kaldıramadığından yakınıyor.

        Sık sık elektrik kesintileri yaşandığını, otellere, apartlara elektrik vermek için yerli ahaliye günde birkaç saat elektrik verildiği konuşuluyor. İnsan duydukları karşısında kulaklarına inanamıyor.

        Turizm buysa olmaz olsun, diyecek noktaya gelebiliyorsunuz.

        TURİZME ABANMAK

        Turizm bir ülkenin gelir kalemlerinden sadece biridir normalde.

        Ama bizde turizmi gelir kalemlerinden biri olarak görme yok, turizme ‘abanma’ var.

        “Aman neyimiz var neyimiz yok satışa çıkaralım” telaşıyla bütün destinasyonlar hor kullanılıyor.

        Yeşil bir şey mi gördün 3/4’ünü kes ve yerine otel yap. Elbette bir çok oldubitti Ankara’dan ama birçok ruhsat da belediyeden.

        İşin garibi turizmin sürdürülebilir bir gelir kalemi olması, o ülkenin asetlerine daha iyi bakılmasına, özenli olunmasına bağlı. Ama bizde olaylar Moğol ordularının çapula çıkması şeklinde cereyan ediyor.

        Bodrum’da en çok duyduğum söz, "Biz artık denize giremiyoruz, çünkü girecek yer bulamıyoruz” cümlesi oldu. “Neden?” “Çünkü denize girdiğimiz her yer otel oldu, sahili otel temellük ediyor, özel güvenlik firması dikiyor başına. Anayasaya aykırı bu ama güvenlikçiden dayak yeme pahasına denize gireceğiz diye de tutturamayız sonuçta”

        Eğri oturalım doğru konuşalım. İç ya da dış turizm fark etmez, her turistik faaliyet yapıldığı yerin tabiatına, otantikliğine zarar verir. Zararı minimize etmek için çok sert kurallara koymanız gerekir.

        Bizde o kurallar yok.

        Bizde ‘yeter ki gel’ çaresizliği var. Bu mealde açıklamalar yapan makamlı mevkili siyasetçilerimiz Türkiye’nin ne kadar çok kanadığını öylesine veciz ifadelerle kayda geçtiler ki, bu sektöre de yansıyor, turist popülasyonuna da. İş yapanın usulüne de, gelenin davranışına da.

        Uyanık aç gözlü girişimciyi de cesaretlendiriyor bu durum. Bakın daha yakınlarda “Bu otel işletilemez” denilen, ÇED raporunu alamadığı halde birçok müşteriden rezervasyon alan otelin mühürlenmesi nedeniyle ortada kalan turistlerin kuyruk görüntüleri vardı haberlerde. Beceremeyen, usulsüz ve kalitesiz hizmet veren işletmeciyi sektörden azleden katı kurallar da yok nasılsa.

        Bir yıl olan, ertesi yıl olmayan oteller cenneti Ege ve Akdeniz. Özellikle kamuoyunda tesettür oteli diye bilinen yerlerdeki hizmet kalitesi(zliği) ile fiyat arasında asla doğru orantı yok. İlk yılı amatörüz diyerek anlayış dilenerek atlatıp ikinci yıl bırakıyor ve başka bir işletmeye geçiyorlar. Beceremediniz ve adadan ayrılıyorsunuz artık bu işi yapamazsınız diyen yok.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar