Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İsmailağa cemaati ismiyle maruf cemaatin lideri 93 yaşındaki Mahmut Ustaosmanoğlu vefat etti. Allah rahmet eylesin.

        Ben bu vefat haberini, Mahmut Ustaosmanoğlu hakkında taziye yayınlayan siyasetçilerin maruz kaldığı linçler üzerinden öğrendim.

        Gördüğüm kadarıyla Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve cenazeye CHP adına katılan İlhan Kesici epey ağır bir tepkiselliğe maruz kaldı.

        Tepkiler "Kadınların okumasına karşı olan birine rahmet dileyip özgürlükçü olunur mu?" ile "Sadece altı yıl önce bir cemaat darbe yapmaya kalkmış, hala mı cemaatlere övgü, demokrat değil AK Parti’nin lacivertisin!” şeklinde toplam iki itiraz cihetinden yürüyordu.

        Tepkilerin çoğu pek tabii Kemalistlerden geliyordu, bu da tuhaftı.

        Çünkü bu cemaatle Kemalistlerin anlaştığı pek çok konu vardır. İlki başörtülü dindar kadınların okullardan ve meslek hayatından yasaklanması konusudur.

        İsmailağa cemaati de tıpkı Kemalistler gibi "Dindar kadınsan yerin evdir, ne işin vardır okulda şurada burada” görüşündedir.

        İkinci konu “Çarşamba tutulsun, Patrikhane civarında gayrimüslim yerleşimleri Balat’tan Fatih’e tırmanmasın, engellensin” konusudur.

        Bu ülke böyle işte, başörtülü genç kızların engellenmesi üzerinden oluşan travma sayesinde iktidara gelen parti, “Hayır hayır kız çocuklarını okula göndermeyin” diyen bir cemaat liderinin cenazesine adeta ‘devlet’ olarak çıkartma yapar. Çünkü mesele hiçbir zaman başörtülü kadınlar olmadı…

        Öte yandan daha bir yıl önce başörtülü kadınların hakimlik mesleğini yapamayacağını söyleyen Fikri Sağlar kalkar Mahmut Ustaosmanoğlu’na taziyede bulunanları küçük düşürmek maksadıyla “Kız çocukları okuyacak. Kadınlar eşit haklara sahip olacak. Nokta” diye tivit atar. Çünkü mesele hiçbir zaman eşitlik olmadı…

        Ama pek tabii, Mahmut Ustaosmanoğlu'na gösterilen ta'zim ve debdebeli ilgide mesele ne kadar dindir, ne kadar ilimdir, bu ülke her âlime bu kadar saygı gösteriyor mu, büyük cemaat lideri nasıl olunur soruları de epey tartışmalı.

        KURAL 1: NE KADAR OTANTİK VE KATI İSEN O KADAR BÜYÜK CEMAAT OLUYORSUN

        Bu ülkede insanlar genel kanaatin aksine, pek dindar değildirler. Dini yaşamanın ortak bir kodu yoktur bu memlekette. Herkes kendisine dindarım diyor ama dine uygun bir ahlak ya da yaşam tarzı, fiiliyata tesir edebilmiş ortak bir dindarlık pratiği yok. Bu duruma son zamanlarda hükümetin yaptığı işlerden tuttuğu adaletsiz yoldan mürekkep travma yaşayan insanların sekülerleşme eğilimleri de eklendi.

        Ancak tüm bunlara rağmen bu ülkede, eski usul dini ilim tedris etmiş insanlara saygı büyüktür. Yani Arapça bilen, kutsal kitabı ve hadisleri Arapça tefsir ya da şerh edebilme noktasına gelmiş, medrese usulüyle yetişmiş ve talebe yetiştirmiş kişiler saygı görürler, hürmet görürler.

        Lakin buraya dikkat, benimsedikleri din yorumu ne kadar katı ne kadar otantik, ne kadar hayata geçirilmesi zor hatta imkansız ise hürmet o kadar artar.

        Hiyerarşinin çok katı olduğu cemaat ve tarîkatler büyür, karşılıklı konuşmaya, eleştirel bakışa saygı duyanların değil, sözü üzerine söz söylenemeyen ‘alim’lerin şanı yürür, cemaat yönetecek seviyeye gelir.

        KURAL 2: İMKANSIZLA EZECEK ŞEFAAT VAADİYLE KUCAKLAYACAKSIN

        Orijinal sözün üzerine ne kadar az akıl yürütürseniz, ayet /hadisler ile yaratılışın amacı, Yaratıcı’nın insandan ve evrenden ne umduğu soruları arasında aradığınız ‘bağlam’ ne kadar az ise o kadar değer görürsünüz.

        Mahmut Hoca’nın çelik çekirdek cemaati dışından, sokaktan sıradan insanlardan da cenazeye ne kadar çok ilgi gösterildiğini gördünüz değil mi? Neden sizce?

        Çünkü bizim insanımız yaşanması imkansız, varılması güç bir menzili gösteren/anlatan dini hüviyetleri daha çok seviyor.

        Honda CRW’si ya da Renault Spring’i ile ama engelleri aşarak ama ite kaka gidilebilir yahut yayan olarak bile yürünebilir olan, varılması mümkün olan akılla mantıkla felsefeyle bağ kurmuş kurtuluş yollarını küçümsüyor. Bunlar yerine zaten ayda yaşayan ve dolunay zamanı üç kez üflenip abdest aldırılmış dürbünle ama o da ‘belki’ görünebilir aslında sadece ‘vehmedilebilir’ olan bir din yorumunu benimsiyor ki, yaşamak, hayata geçirmek zorunda kalmasın!

        Kendisinin yaşamadığı dini, kendi yerine yaşayanlara olan minneti çok büyük, çünkü şefaat sözü almış! Yaşasın!

        Kimse bu kişilerin hikmetli sözlerini ’nas’ olarak ‘dogma’ olarak görmüyor anlayacağınız.

        Huzurlarında birkaç kez diz kırıp sohbet dinlemişliklerinin, cenazesine katılıp namaza durmalarının Sırat köprüsünde geçiş kolaylığı sağlayacağını düşünüp, çaresizliklerini kompanse etmek için bağlanıyorlar.

        Bana kalırsa büyük cemaatler, çelik çekirdeklerinin büyüklüğü ile değil, yukarıda anlattığım psiko-dinamiklerle hareket eden yüzer gezer insan topluluklarını peşlerine takabilme güçleriyle büyük oluyorlar.

        Bu anlamda İsmailağa cemaati de, Mahmut Hoca da evet bu yönüyle ‘büyük’.

        Tam da bu nedenle, kanlı taht kavgalarına sahne oldu ve tüm zamanların en bol reytingli din 'showman'i ‘Cübbeli’ bu cemaatin içinden çıktı.

        İnsan güçleri de büyük, o gücü kullanma şekilleri de.

        İstanbul Sözleşmesi’ni bu cemaat iptal ettirdi diyorlar, yanlış. O mevzu için çalışan çabalayan kitle daha geniş ve çok unsurluydu. Ama gönül rahatlığıyla şunu diyebiliriz: Eski Diyanet Başkanı Mehmet Görmez’i bu cemaatin baskıları yedi.

        Buraya kadar böyle.

        Ancak buraya kadar böyle olması, motivasyon ne olursa olsun geniş kitlelerin Mahmut Ustaoamanoğlu’nu sevdiği saygı duyduğu gerçeğini değiştirmiyor.

        Ne yazık ki ülkede kimin kimi neyi sevip hürmet edeceğine kendilerinin karar vereceğini iddia eden çevre, eleştiri sınırlarının fersah fersah ötesine geçti ve müteveffanın defnedilmesini bile beklemeyip işi hakaret etmeye, taziyede bulunanlara düşmanca karşılık verme noktasına getirdi.

        AYIP ETTİNİZ

        Anlaşılacağı şekilde İsmailağa cemaatinin görüşlerini ben de sevmiyorum.

        Kız çocuklarının okumasını, eğitim almasını, meslek edinmesini hatta ve hatta cenaze namazlarına bile gelmemesini dayatan, mevzû olduğu, uydurma olduğu, ravi zinciri kopuk ya da râvisi güvenilmez (sîka ravi) olan hadisleri bile sahih kabul edip onunla amel eden ve "Sadece böylesi doğrudur" tahakkümüne âşık bir cemaate/gruba sempati duymanın yanından bile geçmem.

        Ama cemaat ve tarikatler bu toplumun gerçeği, ve olmaya devam edecekler. Yasaklayamaz, hükümden düşüremezsiniz ama denetleyebilir, şeffaf ve açık yapılar olmalarını sağlayabilirsiniz.

        Ancak konu bu değil. Konu bir kesimin cenazeye saygısızlığı marifetmiş gibi dalga dalga çoğaltması.

        94 yaşında, vefat etmiş, tepki çeken pek çok görüşünün yanı sıra elbette zaman zaman feraset ve basiret içeren cümleler de kurmuş bir kişiye, hiç değilse artık bu dünyada olmadığı için biraz şefkat gösterilmesini beklersiniz. Normali budur.

        Toplumda biraz AK Parti’nin özellikle 2017 sonrası sergilediği güç sarhoşluğunun, biraz ekonomik krizin, biraz dinin her yanlışın aklayıcısı olarak kullanılmasının yol açtığı bir sekülerleşme ve tepkisellik var. Çoğu hükümetin neden olduğu travmalardan kaynaklanıyor. Bunu anlıyorum.

        Anlamadığım eğitimli olmakla övünen bu linççi kesimin toplum ve kitle psikolojisini anlamaktan bu kadar uzak olması.

        Anlamadığım sürekli yobazlıktan, zorbalıktan, kabalıktan şikayet eden bu linççi kitlenin ölene ve yakınlarına nezaket gibi kavramları tamamen unutmuş olması.

        CEVAP VEREMEDİĞİM SORU

        Beyler, Hanımlar, Romalılar… Lütfen içinizden gelmese de medeni olun. Bir zararını görmezsiniz.

        Emin olun o gün, hiç de İsmailağacı olmayan, hatta cemaatlere tarikatlere mesafeli olan pek çok dindarı ve muhafazakarı kızdırdınız. Bakın endişelendirdiniz demiyorum. Çünkü seçimlere fazla bir zaman kalmadığı için, içinde olduğumuz dönem aynı zamanda artık endişe ve sempati gibi muğlak pozisyonların kararlılık ve kesinlik kazanmaya başladığı bir dönem.

        Bir arkadaşım şöyle yazmış: “Biz de bu laikçi muhaliflerin sevdiği herkesi sevmiyor, hürmet etmiyoruz, ama hayatlarını kaybettiklerinde, yahut ölüm yıldönümlerinde şaşaalı gösterilerle anıldıklarında bu denli seviyeyi düşürmüyor, seveni var, hürmet edeni var diyerek hiç değilse bugün ayarı ölçüyü kaçırmaktan imtina edelim, günler torbaya mı girdi, üç gün bekleyelim diyoruz. Bunlar nasıl insanlar böyle?”

        Maalesef bir cevap veremedim.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar