Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Önce CHP’li Belediyeler terörle iltisaklı 45 bin kişiyi işe almakla itham edildi. Sonra İçişleri Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde işbaşı yaptırılan bazı çalışanların, terör örgütleriyle iltisaklı olduğu iddiasıyla özel teftiş başlatıldığını açıkladı. Bütün bunlar olurken fonda, “İstanbul hazır, inancımız tam” yazılı bir Erdoğan paylaşımı vardı. Sosyal medya afişteki hata ile, yani arka planda yer alan caminin İstanbul camilerinden biri değil, Edirne’deki Selimiye Camii olmasıyla ilgilenmişlerdi. Şimdi bu paylaşımın İBB’ye yönelik suçlamalar ve bu suçlamaların sonucu ile alakalı bir gönderme olup olmadığı tartışılıyor.

        45 bin az buz bir rakam değil arkadaşlar.

        Bunun doğru olması için CHP’nin iş başvurusu yapanlara “Git bir terör örgütünden temiz kağıdı getir” demesi lazım.

        Ya da PKK’dan liste istenmesi lazım.

        Kafanın bu derece net olması, bu derece açık keskin bir angajmanı bulunması PKK’nın insan kaynakları firması gibi kabul görmesi lazım yani.

        Allah aşkına böyle bir şey mümkün mü?

        Köküyle ilgili sorunumuz vardır yoktur ayrı ama günün sonunda CHP gibi köklü bir partinin, anayasal düzenin gerek ve yeter şartları çerçevesinde kurulmuş ve varlığını sürdürmüş meşru bir partinin teröristleri bile isteye işe alacağı iddiası mantıklı mı?

        CHP’li belediye işe alım yaparken MİT’ten destek alacak değil, Jandarma’ya "Mücavir alanda bu tipe rastladınız mı?” diye soracak değil. Bir yetki şeması var var sonuçta. Belediye, Adalet Bakanlığı’nın verdiği adli sicil ile bağlıdır. Adli sicili düzgün ise, kişinin yeterliliği başvurduğu işle uygunsa işe alır.

        Hem Allah aşkına nedir şu ‘irtibat’ ve ‘iltisak’?

        “Terör örgütü üyesi olmamakla beraber…” diye başlayan tanımların ucundan çıkan şu icatları sayesinde hasbelkader bir teröriste hatta bazen kendisinin terörist olduğunu bilmeyen tırnak içinde teröriste ‘selamünaleyküm’ demek bile ‘iltisak’a girebiliyor.

        Gerçi şöyle oluyor: İktidarı destekliyorsanız, geçmişte beraber iş yapsanız da, siyaset yapsanız da, yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmese de bu iltisak sayılmıyor.

        Ama iktidara muhalefet ediyorsanız, siyasi olarak AKP’den ya da MHP’den uzak iseniz, hakkında soruşturma olan ya da olmayan ama devletin bir şekilde izlemeye aldığı birine selam verirseniz ‘iltisak’, çay verirseniz ‘irtibat’…

        Böyle adalet olur mu, bu şartlarda kimin hukuk güvenliği var, ben anlayamıyorum, anladığını iddia edenlere de inanmıyorum.

        TEFTİŞLE BAŞLAYAN KAYYUMLA BİTER VE ORADA DA KALMAYABİLİR

        Zihinlere düşen şimdi haliyle şu: “İçine girilen ekonomik dramın atlatılması için İstanbul’un gelirlerine ihtiyaç duyan Cumhur İttifakı İBB’yi terör örgütüyle ‘iltisak-irtibat’ diyerek hedef haline getirip İBB’nin başına kayyum mu atamak istiyor?” Soru bu.

        Doğrusu, iki ihtimal var.

        1) Kur korumalı mevduat ürününü sunan ve bir şekilde doların düşürüp TL’nin yükselmesini sağlayan iktidar söylem üstünlüğünü yeniden ele geçirdi ve yeniden gündemi belirlemeye başlamışken bu üstünlüğü kaybetmemek için İBB’nin terörle iltisaklı kişileri işe aldığından bahsediyor. Yani amaç, gündem belirlemek, İBB’yi sindirmek ve teftiş ile üzerinde tepinilecek yeni malzemeler bulmak ve seçimlerde kullanmak.

        2) Daha da uzun erimlisi, geniş spektrumlusu. Yani: “Hazır siyasi üstünlük bize geçmiş iken hem İBB’yi kayyum atama yoluyla geri alalım hem de Ekrem İmamoğlu’nu siyasi yasaklı hale getirerek denklem dışı bırakalım” şeklinde bir plan da devreye sokuluyor olabilir.

        Fark ettiyseniz ilki daha dolayımlı. İkincisi daha kapsamlı ve keskin, direkt hedefe yönelik.

        İYİ PARTİ NE YAPACAK, AMA ASIL SORU CHP NE YAPACAK?

        Muhalefet bu olan bitene nasıl direnebilir?

        Açıkçası burada İyi Parti’nin takınacağı rol önemli.

        İyi Parti “Ama böyle isimler de varsa, tabii yani bilemiyoruz” gibi bir duruş sergilerse Cumhur İttifakı amacına ulaşır.

        Hep yazıyor söylüyorum, Cumhurbaşkanlığı hükümet modeli siyasi zemini iki ana hatta ayırdı. Millet İttifakı kendisini hukuk ve demokrasi bloku haline getirip, bugünkü iktidar blokunun, neo ittihatçı ön kabullerine, devlet ve millet arasına kurduğu itaat ilişkisine, Türkiye’yi emperyal bir güç olarak konumlama çabalarının malolduğu acı reçetelere kendine güvenerek temelden yüksek sesle itiraz etmedikçe iktidar dönüp dolaşıp Millet İttifakı bileşenlerini bölmeyi ya da güçsüzleştirmeyi, inandırıcılıklarına gölge düşürmeyi başarır.

        Muhalefet şapkadan çıkan her tavşanla ambole olmayı bırakıp ‘şapkayı’ konuşmayı, ‘şapkayı’ sorgulamayı, ’şapkaya’ itiraz etmeyi tercih etmediği sürece hamle üstünlüğü öyle ya da böyle sürekli iktidarın eline geçer.

        Daha önce de yazmıştım yine hatırlatayım. AK Parti artık bir parti değil devlet organizasyonudur, rejim aplikasyonudur.

        Bugün muhalefet etmek demek, rejime rejimin ön kabullerini sarsan sorular sormak, itiraz yükseltmektir, sadece Tayyip Erdoğan’la uğraşmak değil.

        Demokrasi demagoji değildir, fantezi değildir, şımarık ve sosyetik bir sınıfsal gösterge değildir. Sorun çözme aracıdır.

        Muhalefetin hem milli kalması hem rejimin anti demokratik ve tahakkümcü politikalarına itiraz etmesi mümkün.

        Hemen bugün ele aldığımız konuyla da ilgili bir örnek vereyim.

        Bakın rejim beka meselesini her şeyin önünde tutuyor.

        Terörle mücadelenin siyasetin elinde kullanışlı bir siyaset yapma aracı haline gelmesinin, bugün İBB’yi konuşmamızın nedeni bu.

        Rejime “Evet evet haklısın tabii ama biz de iyi çocuklarız” diyerek muhalefet olunmaz, ‘sinyalci’ olunur.

        Ama “Yok böyle bir tehdit, siz milliyetçiler hayal görüyorsunuz” diyerek de geniş tabanlı bir muhalefet olunmaz olsa olsa HDP’li olunur. Kaldı ki bu gerçekçi değildir, evet böyle bir risk vardır.

        Mesele bu ülkenin bekası olduğunda işin özü şudur: Bugün Cumhur İttifakı eliyle rejim blokunun uyguladığı sert ve dışlayıcı politikalarla bölünme riski izale mi ediliyor yoksa kaçınılmaz hale mi geliyor? Adeta garanti mi ediliyor ?

        Acaba asıl ‘milli’ olan yöntem, dışlayıcı ve ötekileştirici yöntemlerle bugün Kürtleri yarın başkalarını bu ülke tasavvurundan, vatan sevgisinden, milletle aidiyet ilişkisi kurmaktan koparmak, uzaklaştırmak mı, yoksa içerde tutacak yol ve yöntemler mi?

        Rejim blokunun terörle mücadele yaklaşımına itiraz etmek için en anlamlı yol, bu sorunun alanından itiraz geliştirmektir.

        Neden yapılmadığını anlamak ise mümkün değil.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar