İlk kez AK Partili bir bakan böyle bir cümle kuruyor
22 Ağustos günü kadın cinayetleriyle mücadeleyi güçlü kılacak son derece önemli bir açıklama yapıldı. Pek çok internet sitesi ve yayın bu açıklamaya yer verdi. Ama kimse bu cümlenin ağırlığını ve ne anlama geldiğini tartışmadı. Ben de sonradan fark ettim.
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül geçtiğimiz günlerde bir apartman katından düşerek hayatını kaybeden ve erkek arkadaşı tarafından itilerek düştüğü üzerinde kuvvetli şüphe bulunan Duygu Delen’in ailesini ziyaret etti. Taziye ziyaretinde yaptığı açıklamada şu ifadeyi kullandı: “Kadın cinayetleri bir terör eylemidir ve bu eylemlere karşı hepimiz topyekun şekilde mücadele etmek zorundayız.”
Benim hatırladığım kadarıyla AK Parti hükümetlerinde ilk kez bir bakan, kadın cinayetlerini ‘terör’ olarak nitelendirdi.
Terör kavramı, genellikle siyasal bir dava uğruna girişilen, toplumu korkutmaya, yıldırmaya yönelik her türlü eylemi ifade eder.
Abdülhamit Gül’ün kastettiği terör elbette Terörle Mücadele Yasası’nda geçen terör kavramı değil. Yani kadın cinayetlerinin hedefi, belirli bir ideolojiden hareketle, şiddet kullanarak ve korku yaratarak rejimi değiştirmek yahut bir toprak parçası üzerinde egemenlik kurmak değil.
Ancak her hâlükârda bu ifadenin seçimi önemli, çünkü ‘benzerlik’ de hiç az değil. ‘terör’ eylemlerinin şiddet içermesi, sistematik olması ve eylemlerin arkasında belirli bir fikri ya da zihinsel altyapının bulunması gibi unsurlar, kadın cinayetlerindeki şiddet, süreklilik ve cinayet eylemlerinin en azından olay anında ve öncesinde ‘kendisini kadından üstün gören’ ‘kendisini cinayet işlemekte haklı gören’ ‘kadınlar üzerinde egemenlik hakkı olduğuna inanmış’ zihinler tarafından tasarlanması gibi cihetlerle benzeşiyor.
Gül’ün kadınlara yönelen şiddet eylemleri için ‘terör’ kavramını vurguyu güçlendirme amacıyla mı, yoksa teknik anlamdaki benzerlikleri öne çıkarmak için mi seçtiğini bilmiyoruz. Ama salt vurguyu güçlendirme için değilse kadına yönelik şiddet ve cinayetlere ilişkin bakış açısının da, mücadele metodunun da değişmesi gerekir diye düşünüyorum. Çünkü eğer bu bir ‘terör’ şekli ise, en başta kadın cinayetlerinin arkasında ‘neredeyse’ ideolojik bir motivasyon, bir güdüleyici olduğunu kabul etmek lüzum eder.
Bakalım, bu önemli değerlendirme karşılığını bulabilecek mi?