Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sadece iki hafta önce bu süreçte sağlık çalışanlarının yükünün ne kadar ağır olduğunu yazmış, ne kadar alkışlasak azdır demiştim. Bir doktor kızı ve doktor eşi olarak hekimlerin aldığı riskin ne kadar büyük olduğunun dışarıdan bir gözle değerlendirilmesinin güç olduğunu anlatmaya çalışmıştım.

        Şom ağzımı açtığım için midir bilmiyorum, bu cümleleri sarf ettikten kısa bir süre sonra babam öksürük ve yüksek ateş belirtileriyle hastaneye gitti. Akciğer tomografisinde ‘tutulum’ tespit edildiği için yatışı yapıldı. Test sonuçlarının gelmesi birkaç gün sürdü: Sonuç pozitifti. Covid 19 teşhisi konularak tedavisine başlandı.

        Böyle anlatınca basit gibi görünüyor. Ama değil. Test sonucunun pozitif çıktığı anda kalbinizin üzerine boğa oturuyor. Sonra “Baba 70 yaş üstüsün, böbrek hastasısın, şekerin var, sen çalışma, kapat muayenehaneyi” dediğimizde “Hayır, benim hasta tipolojim ağrısı sızısı olan kişiler, onlar tedavi olmak için kapımı çaldığı sürece ben randevularımı iptal edemem” sözüne karşı geri adım attığınız için kendinizi suçluyorsunuz.

        Nitekim yüksek olasılıkla enfekte olduğu sonradan anlaşılan iki hastasına operasyon yapması gerekmişti babamın, virüsü onlardan kaptığına kesin gözüyle bakıyoruz.

        Kardeşlerim, annem karantinada. Babamla son günlerde temas halinde olan klinik çalışanları, arkadaşları, kardeşlerim bilgilendirildi, uyarıldı, semptom gösterip göstermediklerine bakıldı. Kardeşlerimin test sonuçları negatif çıktı. Annemin test sonucu da nihayet negatif geldi. Aynı evde yaşayan iki kişiden biri pozitif iken diğeri nasıl negatif olabiliyor, anlamak zor. Daha doğrusu bu virüsün yayılma bulaşma safhasında nasıl hareket ettiğini kavramak zor.

        Çok tuhaf, insanın kalbini kıran işler.

        70 yaşında olan ve akıllı telefonu olsa bile online sipariş vermeyi bilmeyen annenizi tek başına eve kapatıyorsunuz ve asla sokağa çıkma deyip bir buçuk metre uzaktan maske ile dezenfektan, C vitamini, erzak veriyorsunuz.

        Covid 19 sevdiğiniz yaşlıları yatağa düşürürken ya da yanlarında olamayacağınız bir yalnızlığa kilitlerken yapabildiğiniz tek şey, FaceTime görüntülü arama. Moralini düzeltmek için komik videolar gönderme. İnternetten bağışıklık yükseltici kara mürver şurupları sipariş edip kargoyu annenize yönlendirme.

        Whatsap gibi uygulamalarla ilişkiniz değişiyor. Bir anda Kuran-ı Kerim hatmetmek için cüz paylaştırılan, gece gündüz “Kara mürver ekstraktı alsak mı?”, “Şehriye çorbası göndersek hastane babama verir mi?” Tavsiye ve endişelerinin havada uçuştuğu bir yer olup çıkıyor.

        Sosyal medyaya katlanamıyorsunuz sonra.

        Çünkü size çok yakın biri can alan bir hastalığa yakalandığında sosyal medyada dönen koronavirüs makara kukarası insana ağır geliyor.

        Sağlık çalışanlarının, doktorların malzeme ve ekipman taleplerine, “Ee siz de elinizi taşın altına koyun canım azıcık” diyenlerin rahatlığı ağır geliyor. Yaptığı tek fedakarlık dükkanı kilitleyip bir süreliğine gelir kaybetmek olan adamların, her gün virüs bombardımanına doğru koşan, kendi canını da ailesinin canını da tehlikeye atma pahasına ‘cepheyi’ terk etmeyen doktora “Sen de az fedakarlık yapacan goçum” diyenlerin ruh halini anlamak anlamsızlaşıyor. Fedakarlık derken?

        *

        Hamdolsun babamın durumu iyiye gidiyor, en azından kötüye gitmiyor.

        Sadece şövalye ruhlu değil, sadece hayatı boyunca hastaları ve öğrencileri için azami fedakarlık göstermiş biri değil, 70 yaş üstü kronik hastalıkları olan biri olarak ne kadar çetinceviz olduğunu gösteriyor bize.

        Nihat Bengisu
        Nihat Bengisu

        Adamcağız hasta yatağından bir de bizi mücadeleyi gayet iyi yürüttüğüne, ayağa kalkacağına, iyi olacağına ikna etmekle uğraşıyor. Bu hastalığa yakalanmanın en zor taraflarından biri, yanınızda duracak, elinizi tutacak, çok güçsüz olduğunuzda sizin için basit bir şey yapacak bir yakınınızın size refakat etme imkanının olmaması. Bu durum refakat etmesi gerekirken refakatçi olamayan şahısları sizden daha hızlı demoralize ediyor. Nitekim dün, iki haftadır sürdürdüğüm sosyal izolasyona ‘delirmeme molası’ verip hastane penceresinin önüne demir attım.

        Babamın pencereden el salladığını, en azından ayakta durabildiğini kendi gözlerimle gördüğümde dünyanın en mutlu insanı ben oldum.

        Bir hafta boyunca, özellikle ilk günlerde yaşadığım bedbinliği aşmış ve şurada iki satır yazabilmiş olmayı, kendisini film kaplı pencere camının arasından şöyle bir görmüş olmaya borçluyum.

        Böyle zamanlarda moralinizi düzgün tutmak, güçlü olmak zorunda olduğunuzu biliyorsunuz ama bilmenin yetmediği anlar var. O hastane penceresinin altı, son sekiz gün içinde nefes alabildiğim tek yer oldu.

        Lütfen siz de dualarınızı, iyi dileklerinizi eksik etmeyin. Başta eşim, kardeşlerim ve Medikal Park Fatih çalışanları olmak üzere, desteğini yanımda bulduğum arkadaşlarıma, ilgisini ve duasını eksik etmeyen herkese teşekkür ederim.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar