Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Önce, İran’ı haritadan silmek istediğine dair kuvvetli masajlar veren Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı görevden alındı. Washington Post’un Bolton’a yakın bir kişiye dayandırdığı habere göre, Bolton’ın ayrılışındaki temel neden Trump’ın İran’a uygulanan yaptırımları yumuşatmak istemesi üzerine yaşanan anlaşmazlık oldu. Bazıları ise bardağı taşıranın Trump’ın Afganistan’daki savaşı bitirmek için Taliban temsilcileriyle Camp David’de müzakereye oturma planına Bolton’ın sert bir şekilde karşı koyması ve bununla da yetinmeyip bu gizli planı basına sızdırması olduğunu iddia ediyor. Her hâlükârda Bolton dendiğinde akla ilk gelen İran konusunda şahin fikirleri olduğu ve en azından İran’da rejim değişikliği dayatmasını sahiplendiği oluyor. Nitekim görevden alınması İran tarafından olumlu karşılanmış ve “Beyaz Saray artık İran’ı anlama konusunda daha az engelle karşılaşacak” açıklaması yapmıştı.

        Bu gelişmenin üzerinden sadece birkaç gün sonra Suudi Aramco’ya ait iki büyük petrol tesisi Yemen’deki Şii Husi milisler tarafından üstlenilen bir saldırıya maruz kaldı.

        İran Cumhurbaşkanı Ruhani, "Yemenlilerin kendilerine yönelik saldırılar karşısında kendilerini savunma hakkı vardır. Bu saldırılar Yemen'de yıllardır devam eden saldırılara verilen karşılıktır" dedi. Ben yapmadım ama yapanın eline sağlık anlamına da gelebilecek bu açıklamadan sonra Pompeo saldırıdan İran’ı sorumlu tuttu. Tahran iddiaları reddetti.

        Saldırı petrol fiyatlarının artmasına neden olmasının dışında Suudi hava savunma sisteminin ihtiyaç duyduğu güvenlik düzeyi konusundaki şüpheleri arttırdı. Küresel enerji piyasasında bu kadar önemli rol oynayan bir aktörün tesislerini koruyamaması ciddi bir sorun. Dahası Batıya borçlu olduğu hava kuvvetleri filosu sayesinde Yemen’de çocuk kadın demeden bir dizi ölüme sebebiyet vermiş Suudi Arabistan’ın sadece insani kriterler açısından değil, karşı saldırılara karşı da zaaf içinde olduğu ortaya çıkmış durumda. Füze saldırısı olsaydı hava savunma sistemi alarma geçerdi, demek ki drone saldırısı deniliyor ama geçmiş olsun, ne ile saldırılmış olduğu Suudi Arabistan’ın petrol tesislerini koruyamadığı gerçeğini değiştirmiyor. Öte yandan Irak'tan ya da İran'dan atılan kruz füzesi benzeri bir silahla saldırılmış olması ihtimali de henüz elenmiş değil.

        Kim yaptı sorusundaki cevaplar muhtelif.

        Saldırıdan etkilenen 17 ayrı yer olması, saldırının kuzey ve kuzaybatıdan geldiği verileri söz konusu taarruzu tam olarak kimin yaptığını silikleştiriyor. Saldırının Yemen yerine İran’dan ya da Irak’taki şii Husi yanlıları tarafından düzenlendiği ihtimalleri üzerinde duruluyor.

        Ancak bunlar teknik detay. Suudi Arabistan’daki tesislere saldırı yapmak ABD’ye saldırmak demek ve ABD Suudi Arabistan’ın Yemen’e yaptığı hava saldırılarını, yeni bir insani kriz bölgesi yaratmaktan başka bir sonuç doğurmayan tutumunu sorgulasa ve eleştirse bile, bu saldırıda İran’ı sorumlu görüyor, Suudi Arabistan’ın tarafında yer alıyor ama dikkatli gözlerden kaçmayacak şekilde dozu çok da yükseltmiyor. Zira John Bolton görevden alınalı çok olmadı, görevden alınma nedeni de İran’a ağır baskı uygulanmasını istemesiydi ve şimdi Aramco vuruldu diye bu kararla çelişilemez. Dahası Trump’ın söz konusu gelişmeye rağmen BM Genel Kurul toplantısı kapsamında İran’la temas kurulmasını önermek istediği biliniyor.

        Bu durum da akıllara İran’ın Trump’ın sert gösterip yumuşak oynayan tarafını sezdiği, ne kadar atsa tutsa da özünde ABD’ye yeni askeri cepheler açmak istemediğini fark ettiği tezini getiriyor. Trump’ı bu şekilde okumuş bir İran’ın körfezin sularını bile isteye ısıtmak istediği, bilerek ‘gerdiği’ düşüncesi uzak bir ihtimal değil. Çünkü İran ABD’nin en çok meydan okuyan ama en korkak, en kapalı en iddiasız döneminden geçtiğini, doğru yere yapılan baskı ve doğru zamanda dile getirilen ‘inkar’ politikalarıyla sonuç alınabildiğini gördü. Örnek: Suriye.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar