Baskın seçimin nedeni: Eksen baskısı
2 HAFTA önce erken seçim şiddetle reddediliyordu. Sonra erken seçim bile değil, epey erken seçim kararı alındı. Ama ortada bir danışıklı dövüş olduğu tezine inanmıyorum. Cumhur ittifakının halka karşı hile yapacağına ihtimal vermiyorum. Bence Bahçeli’nin çıkışı, Erdoğan’a rağmen değilse de Erdoğan’ı bile şaşırtan keskinlikteydi.
Peki ne oldu da 2 hafta önce Bahçeli tarafından reddedilen, Bahçeli’nin çıkışından sonra bile bol 2019 vurgulu konuşma yapan Erdoğan’dan böyle radikal bir tavır değişikliği sâdır oldu? Cevap “Son 2 hafta içinde ne oldu?” sorusunun cevabında.
Ekonomik sıkışma beklentisi bir sebep ama sorunun cevabı değil. Ekonomik daralmanın geldiği uzun bir süredir belliydi ve Erdoğan’ın kafasında buna karşı bir plan varmış gibi görünüyordu. Kaldı ki seçim yapmak yapısal sorunların çözümü değil, sadece ötelenmesi anlamına geliyor.
Yerel seçimlerin Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinden önce yapılmasının yaratabileceği olumsuz etki de cevap değil. Bu yerel seçimlerin en bilinen özelliğidir. Oy oranındaki rakamsal artış kendinden sonra gelen genel seçime pozitif bir katkı sağlamaz, ama düşüş negatif etki yapar. Yeni değil. Erken seçim kararı alacak Erdoğan-Bahçeli ikilisinin bilinen bir duruma rağmen neden son ana kadar “Erken seçim yok” deyip sonra fikir değiştirdiklerini açıklamaz.
Son 2 hafta içinde olan ve beklenmeyen şey, ABD’nin önce “Çekileceğim” deyip sonra Suriye’nin (İran) boşaltılmış tesislerini vurarak Rusya’ya mesaj vermesi ve iktidarın bu vuruşa “Kimyasal silah kullanmanın cevapsız kalması düşünülemezdi” demesiydi.
Rusya’yla yakın ilişkiler içinde olan Türkiye’nin bu tutumuna ilk tepki doğal olarak Lavrov’dan geldi: “Afrin’de kalmayın, artık çekilseniz iyi olur.” Çünkü Rusya, Türkiye’nin, daha doğrusu AK Parti iktidarının tutumunu, “NATO ile bağları koparmaya niyetli olmamak” olarak okudu ve tepki gösterdi. Doğru bir okumaydı ve görüldüğü gibi tepki gösteren sadece Rusya olmadı.
Türkiye’nin hem Atlantik hem de Avrasya hattıyla konu odaklı işbirlikleri yapması hem doğal hem de olması gerekendi. Ancak “Hangi hattaki hangi müttefik kalıcı, hangisi zorunlu?” soruları bir yere kadar ertelenebilecekti ve Türkiye eninde sonunda “Eksenini seç” baskısıyla karşılaşacaktı.
Zannımca baskın seçimin nedeni, yaklaşan “eksen baskısı”nın öngörülmesi ve bu baskıyı öteleme ya da bu baskıya karşı siyasi ve moral açıdan güç kazanmış bir şekilde girme temennisidir.
***********
KOMPLO MU ARIYORDUNUZ?
ERKEN seçim kararına ilişkin “danışıklı dövüş” tezlerine can suyu vermede birincilik, yaşını başını almış koskoca bir muhafazakâr yazarın yaptığı, “Cumhurbaşkanı seçiminin öne çekilmesi isabetli oldu. Harp hiledir. Allah hayırlı etsin” açıklamasına gitmeli. Zira bu düşüncesiz ve sorumsuz açıklama karşısında haliyle sormak gerekiyor:
Toplumun yarısının Cumhurbaşkanı’na duyduğu sevginin nedeni “özü sözü bir” olması, rol yapmaması, samimi olması değil miydi? Ne demek istiyorsun? Erdoğan dahil tüm AK Parti kurmayları bütün topluma ve kendi tabanlarına ısrarla “Erken seçim yok” derken hile mi yapıyorlardı? Hile sadece harpte o da düşmana karşı yapılırsa mubah olabilir. Halk düşman mı ki hilenin muhatabı olsun?
İkincisi: Seçimleri harple aynı cümlede kullanmak ülkeye de hakaret, kavramların namusuna da. Çünkü “seçimli sistem” harp değil bilakis harbi engelleme metodu. İnsanlar “Kim yönetecek?” şeklindeki hayati soruyu savaşmadan cevaplayabilsinler diye ortaya çıkmış bir olgu.
Son zamanlarda şu çok sık oluyor: Seçim sonucu ortaya çıkacak iradenin küresel dinamiklere, manipülasyonlara karşı nasıl bir mücadele vereceğiyle ilgili kaygı ve tercihler kabak gibi ortada olan şeyi unutturuyor. Sadece Türkiye’de değil pek çok ülkede sıkışma olduğu ve globalde olanın yereli etkileme hızı çok arttığı için olsa gerek, basit gerçekler çok çabuk gözardı edilir oluyor. Hatırlatalım: Oy vermeye giden de “Ben daha iyi yönetirim” diye iddia ortaya koyan da William, Hans, Agatha, Tabitha değil; Murat, Hacı, Osman, Cemile filan. Yani biz. İşin özü, ülkeyi iyi yönetecek ve bunu yaparken yönetim maliyetinin tümünü halkın sırtına yüklemeyecek becerikli ve dürüst birini seçeceğiz.
Hadiseyi “Harp hiledir” noktasına taşımak, kendi kendimize nişan almayı mubah gösterme saçmalığına savrulmaktan başka bir şey değil. Adil ve demokratik seçimler, pek çok konuda ayrışabilen Türkiye toplumunun tümüyle mutabık kaldığı az sayıda unsurdan biri. En az tarih kadar, en az kültür kadar birleştirici ve bizi “millet” yapan en önemli dinamikler arasında. Seçimlere hilenin ve acımasızlığın mubah olduğu bir savaş oyunu olarak bakanlar, AK Parti tabanını oluşturan büyük bir çoğunluğun da böyle baktığı zehabını uyandırarak vebal altına giriyorlar. Çünkü böyle bir zehap, “sandık sonuçları”, YSK gibi şeffaf ve tarafsız olması gereken kurumların inandırıcılığını tartışmalı hale getiriyor.
Oysa bu büyük bir risk. Çünkü bunlar tartışmalı hale gelince bırakın keskin muhalifleri bir yana, sıradan vatandaşın ülkesine ve devletine bakışı en gerçek dışı komplo teorileri tarafından örgütlenmeye müsait hale geliyor. Yani komployu uzaklarda, Netflix’te, La Casa de Papel’de filan aramayalım. Muhtemelen kötü niyet içermeden söylenmiş ama büyük yanlışlar içeren lafazanlıklarda, içimizde, aynada arasak daha iyi olur.