İşe yaramayan sabotajlar listesi
Meşhur Türk Akımı doğalgaz boru hattının hükümetler arası anlaşması, bütün engellere rağmen nihayet imzalandı. Rusya da Türkiye de memnun. Rus basını, Erdoğan-Putin görüşmesine geniş yer ayırdı ve haberler “Putin ve Erdoğan, Türk Akımı, doğalgaz indirimi ve tarım ürünleri konularında anlaştı” ibaresinin yanı sıra şu müjdeyle neşvü nema buldu: “Türk meyvesi geri dönüyor.”
Engeller dedim. Çünkü ABD bu anlaşmaya karşıydı ve gizlemiyordu. ABD’ye göre Türk Akımı Projesi, Ukrayna’yı by-pass ederek Avrupa’ya gaz götürmeye çalışan Güney Akımı’nın aynısıydı.
ABD Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Enerji İlişkileri Özel Temsilcisi Amos Hochstein, 23 Mart 2015’te Hürriyet’e verdiği bir röportajda Rusya’nın doğalgazı siyasi bir silah olarak kullandığını, dolayısıyla Türk Akımı’nın da siyasi bir proje olduğunu, gerçekleşmemesini umut ettiğini ifade ediyordu. Türkiye’nin yapması gereken, TANAP’a yoğunlaşmaktı.
Aynı yıl kasım ayı içinde Türkiye, Rusya’nın uçağını düşürdü. Türkmendağı gibi Türkiye için önemli saydığı bir bölgeyi bombalarken düşürülen uçak, Türkiye’nin angajman kurallarını da ihlal ettiği için hak edilmiş bir cezanın doğal kurbanı muamelesi gördü. Bugün ise o uçağın Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinin bozulmasını sağlamak ve NATO’ya (yani ABD politikalarına) mahkûm etmek için ordu içindeki FETÖ’nün müdahalesiyle düşürüldüğüne kesin gözüyle bakılıyor.
Aynı şekilde, 29 Haziran 2016’da, Rusya ile ilişkilerin düzelmesi için ilk adım atılır atılmaz gerçekleşen Atatürk Havalimanı saldırısı; 42 kişiyi ölüme gönderen o vahşi eylem şimdi çok daha manidar görünüyor.
Sadece 16 gün sonra Türkiye bir darbe girişimine maruz kalıyor. ABD’nin tepkisi uzunca bir süre “Bizim çocuklar başaramadı” üzüntüleri eşliğinde seyrediyor.
Cerablus’a burnumuzu soktuğumuz andan itibaren ABD bayrağı asan PYD’lilerle karşılaşıyoruz.
Eylülde Rus Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov’un Ankara ziyareti var. Ertesi gün ABD Deyrizor’daki Esad birliklerini “yanlışlıkla” bombalıyor.
İnsan ister istemez 1992’de Birinci Körfez Savaşı’na katılmayan Türkiye’nin “Muavenet Zırhlısı”nın nasıl “kazara” vuruldu- ğunu hatırlıyor. Ya da 90’larda Belgrad Büyükelçiliği “yanlışlıkla” vurulan Çin’in aslında Yugoslavya’nın parçalanmasına karşı çıktığı için başına böyle bir şey geldiğini anımsıyor.
Derken, Irak’taki askerlerimiz CENTCOM’un ABD’li komutanı tarafından istenmeyen unsur ilan ediliyor. Washington toparlamaya çalışıyor vs.
FETÖ’cü vesayeti (17-25 Aralık) ve darbe girişimini (15 Temmuz) püskürtmüş, PKK’nın ve HDP’nin hendek siyasetiyle elde etmek istedikleri hedeflere direnmiş, PKK ile mücadelesini taviz vermeden yürüten, IŞİD’e destek veriyor tezviratına maruz kalırken bırakın destek vermeyi Fırat Kalkanı operasyonu ile IŞİD’i doğrudan hedef almış Türkiye’nin bunca şeyi “tesadüfen” yaşadığını düşünmemiştiniz değil mi? Türkiye atlattığı ve halen mücadele ettiği badirelere direnirken ittifaklarını da tazelemek durumunda kaldı. Sadece Türkiye değil, Suudi Arabistan ile de gerildi ABD.
Suud’un gidip Çin’le güvenlik anlaşması imzalaması gibi bir eksen kayması dahi, tamamen ABD’nin Ortadoğu politikalarının sonucudur. Türkiye de, evet, doğal olarak Rusya’yla yakınlaştı. Fırat Kalkanı operasyonu da, Rusya’yla karşı karşıya gelmeden, hatta iki ülkenin belirli konularda anlaşması üzerinden sürdürülen bir projeydi. Deyrizor bombalaması ise besbelli Rusya’yı tepki vermeye zorlamak ve her iki ülkeye de dengeleri ve kendisine rağmen yapılan ittifakları bir günde değiştirebileceğini göstermek içindi. Nitekim Rusya yardım TIR’larını bombalayarak ABD’nin ince oynadığı her alanda tuzağa düşme potansiyeli olduğunu göstermiş oldu ki, bahsi diğer.
Hillary Clinton’ın başkan seçilirse, PYD’yi daha çok silahlandırmayı düşündüğünü de listeye ekleyiverin.
Görmemiz gereken, geriye doğru yapılan kaba bir basın taramasının bile Türkiye-Rusya ilişkilerinin ne kadar çok sabote edildiğini gösterir nitelikte olduğu.
Gördüğümüz, ABD’nin başta Kürt koridoru hayaline ilişkin planlarını Türkiye aleyhine olacak şekilde sürdürmeye devam edeceği, bir yandan da Rusya ile yakınlaşmanın hesabını hep masada tutacağı.
Ancak umudu kaybetmemek gerekiyor. Çünkü Beyaz Saray’da yapılan planların, coğrafyanın çamurlu sahasına dayanamamak gibi bir kusuru var.