Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ensar Vakfı dini, ahlaki, milli değerleri haiz bir sistemi yüceltmek için kuruldu. Kurucusu Ahmet Şişman’ın nasıl sevilip sayıldığını bilmek için camianın kenarından geçmiş olmak yeterlidir.

        “Değer” temelli vakıf son birkaç yıl içinde hedefleri arasına “büyüme” nitelikli bir performansı da kattı. Çapı büyüdü, etki alanı büyüdü, kadroları büyüdü. Ama vakıf benzeri yapılar da devletler gibidir. Ekonomik büyümesini ve genişleyen hacmini sağlam güvenlik politikalarıyla perçinleyemedikleri zaman darbelere açık hale gelirler.

        Ensar Vakfı belirli bir ideale dayanıyor ve bazıları için sorun olarak bu bile yeterli. Erdoğan’ın “Dindar nesil istiyoruz” sözleriyle bağlantılanan etkinliği, bir proje olarak görülmesine ve sırf bu nedenle dahi tahammülsüzlükle karşılanmasına neden oluyor. Doğrudur.

        Son günlerde büyük bir imtihandan geçiyor nitekim. Zira vakıfla ilintili yerlerde gönüllü belletmenlik yapmış olduğu anlaşılan Muharrem B. isimli bir çocuk tacizcisinin neden olduğu yüz kızartıcı taciz vakaları üzerinden Ensar Vakfı’na yönelik bir kampanya yürütülüyor, vakıf bahane edilerek dine de küfrediliyor.

        Olay Galatasaray Lisesi’nde olsaydı toplum Galatasaray Lisesi’ni değil “pedofili”yi konuşurdu. Olay Ensar Vakfı’na bağlı yurtta gerçekleşince herkes Ensar Vakfı’nı konuştu, hatta iş konuşma sınırlarını aşarak siyasi kampanyaya dönüştü.

        Buraya kadar böyle. Tamam ama ortada da sahiden korkunç, berbat bir durum var.

        Ensar Vakfı’nın karşı karşıya olduğu sıkıntıyı anlıyorum. Ama, “ama” demeyi tercih ediyorum.

        Çünkü böyle bir durumda vakfın yönetici elitiyle değil, çocukları iğfal edilmiş ailelerle empati kurmayı tercih ederim. Unutmayalım ki siyasileşmesinden önce konu, sadece çocuktu. Meselenin orijininden kopmadan, bir anne olarak da, bir dindar olarak da bu konuda soru sorma hatta hesap sorma hakkının en çok % 49.5’ta olduğunu düşünüyorum.

        Vakfa karşı yürütülen kampanyanın haksız olması, böylesi korkunç olayda kısmen sorumluluğu bulunanlara dokunulmazlık temin etmeyi gerektirmiyor. Dahası nereye kadar her konuyu ama her konuyu “vatana, millete ihanet” parantezine alıp eylemin özünü değerlendirmekten kaçacağız?

        Daha nereye kadar eylemin hak ettiği tartışmayı yapmaktan, misal muhafazakâr toplumda da pedofiliye rastlandığı ama “Bizde olmaz öyle şeyler” mantığıyla davranılıp gereken önlemin alınmadığı gerçeğiyle yüzleşmekten kaçacağız?

        Unutulmasın: Vakfa güvenenler, çocuğunu emanet edenler, Ensar Vakfı’na karşı kara kampanya yönetenlerle aynı zihniyet özründen malul değildi. Aynı şekilde vakfa güvenenler, çocuğunu emanet edenler Muharrem B.’yi ya da onu bunu referans alarak gelmiyor, “Ensar” ismine itibar ederek geliyordu. Sadece bu bile vakfın içtimai bir bedel ödemesi için kâfi.

        Tamam, Ensar Vakfı “Tecavüzcü” diye yaftalanmayı da, “Kapatılsın” diyenlerin nefretini de hak etmiyor. Hatta Allah var, vakıf yönetiminde bulunan akıllı ve eğitimli insanlarin bu meseleden kaçmamak gerektiğini savunduklarını da biliyorum. Bir vakıf yöneticisinin bu hadiseyi bir “yüzleşme” fırsatı, kurumsallaşma, yeniden yapılandırma ve sistemi onarma vesilesi olarak gördüklerini söylemesinden anlıyorum ki, vakıf yönetiminde de sorumluluktan kaçmama eğilimi var.

        Ancak hukuki açıdan da akla takılan sorular var. Savcılığın ön soruşturmasında mağdur çocuklar “Ensar evinde kaldıkları” ifadesini verdiler. Aynı ifadelerin iddianamede de yer aldığını görüyoruz. Bu detayın önemi ortada bir “örtbas” olmadığını göstermesi. Diğer boyutu ise Ensar Vakfı’nın “Bu kişi bizde sadece 2013 yılında 5 ay çalıştı, ilk suç fiili ise 2014’te işlenmiş, yani bizimle ilgisi yok” açıklamasını açığa düşürmesi. Bu durumun vakfın “suçun şahsiliği” savunmasını da etkilemesi lazım. “İşlenen suç bağlamında ‘olay yeri’ vakfa bağlı yurt ya da ev ise ve bu durum iddianameyle de belgeleniyorsa suç nasıl şahsi olur?” sorusu haklı bir sorudur. Bu soruyu soran herkesi paralel, kripto, onun bunun çocuğu, hain diye yaftalayanlara ise itibar etmiyorum. Çünkü istismara uğrayan çocuklar kendi çocukları olsaydı vakfı silahla basacak yapıda olduklarını gayet iyi biliyorum.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar