Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Murat Belge ne yazarsa yazsın -çok yaşasın- bir şekilde naif bir iç dünyaya sahip olduğunu düşündüğüm biridir. O kadar açık sözlüdür ki, onun yazılarına bakmak parmağınızı ıslatıp rüzgâra karşı tutmak gibidir: Ne yönden estiğini anlarsınız.

        2008 yılında Gazeteport’tan Safile Usul’a verdiği röportajda “Türkiye, beğenmediğimiz yönleri olabilir ama ne İran’dır, ne de Malezya filan. (...) Türk ordusu ve burjuvazisi omurgası olan kurumlardır. Laikliği korur. Bu ülkeye Ayetullahlar filan gelemez...” diyordu.

        Normal şartlarda son derece olağan olan bu cümle, o günün koşullarında TSK’yı kıyasıya eleştiren birinin laiklik konusunda orduyu güvence olarak görmesi bağlamında sıra dışı gelmişti. Oysa aradan geçen zaman zarfında yaşananlara bakarak diyebiliriz ki orada ilginç olan “sol”dan gelme birinin burjuvaziye bu kadar açık ve net selam çakması imiş.

        Nitekim Belge’nin “Ordu izin vermez” söyleminin bir öngörü değil, “AK Parti’yi kucaklarına oturtamayanların yaptığı bir uyarı” olduğunun anlaşılması bağlamında 2012’de T24’ten Hazal Özvarış’a verdiği bir röportaj da önemlidir. Belge bu kez de “Kürt meselesi sarpa sarar, Erdoğan kafasının dikine gider ve ciddi gaflar yapmaya devam ederse gene darbe olur” diyecektir. İlgili röportajda şu cümleleri de kurar Belge:

        “2002’de seçim kazanıp geldiğinde dış dünyanın ‘Sakın ha ilişmeyin’ dediği bir ortam yaratmıştı Erdoğan, ama bu son birkaç yıldır, Ortadoğu’da yaptıkları ve Batı hakkındaki konuşmalarıyla onu sildi.

        Soru: Batı’nın Erdoğan için gördüğü emniyet supabı niteliği sizce kalktı mı?

        - Evet. ‘Bu adamlarla olmuyor, zaten model olmaktan da çıktılar, askerler bildiği gibi yapsın’ diyebilirler. (...)”

        Bugüne gelelim. 8 Eylül 2015 tarihli “Körlemesine Bir Gidiş” yazısına.

        Yeni Şafak’tan Salih Tuna alıntılamasa fark etmeyecektim. Oysa yine önemli ifadeler var. Belge, yaşadığımız kargaşanın arkasında ne olduğuna dair önemli bir ifşaat yapmış çünkü. Hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “üst akıl” olarak formüle edilen güdüleyiciyi zımnen onaylayarak!

        Şunları yazmış:

        “Tayyip Erdoğan ‘Kemalist müesses nizam’ın muhalefetiyle karşılaşacağını bilerek geldi ve karşılaştı. Ancak, o ‘müesses nizam’, çok önemli bir araçtan, ‘dış destek’ten yoksundu. Bu nedenle kolu kanadı kırıktı, alışılmış eylemlerini yapamadı. Gezi direnişiyle birlikte Erdoğan, işin başında hesaplayamadığı bir dirençle karşılaşmaya başladı. Bilmediği sularda kararlarını da yanlış vermeye başladı. (...) Yolsuzluk sorunu ortaya çıkınca yanlışlar çoğaldı ve büyüdü ve halen de böyle devam ediyor. (...)”

        Demek ki neymiş? Gezi ile başlayan kalkışma da, 17-25 darbe girişimi de “dış destek” aldıkları için sarsıcı ve etkin olabilmişler.

        Geniş yorumla devam edelim. Demek ki Belge’nin 2008’den beri dilinden düşürmediği “darbe olasılığı” da eğer gerçekleşirse aynı nedenden gerçekleşecek: Dış destek ve ona kulluk eden yerli güç sahipleri, Belge’nin tabiriyle “omurgası olan” burjuva ve imkânları (kamuoyu oluşturma gücü) eliyle.

        O halde bugün açık açık cinayet işlemekle beraber birtakım “burjuva” ve dışa bağımlı entelijensiyası tarafından sempatiyle karşılanan PKK için oldum olası kullanılan ifadeyi; “taşeron” sözcüğünü hatırlamanın da tam zamanı.

        Nedir taşeron? Dışardan aldığı ihale ile içerde iş yapan. Yaptığı bir sözleşme uyarınca imkânları ve malzemeyi bir araya getirip bir eylem, bir iş ortaya koyan.

        Söz konusu terör örgütü olduğunda işin adı terör eylemleri yoluyla bir ülkeyi istikrarsızlaştırmak, yönetilemez hale getirmek oluyor. Malzemenin adı da insan hayatı.

        * * *

        Çözüm sürecinin amacı insanları örgüte “malzeme olmaktan” kurtarmaktı.

        Örgüte bu saatten sonra, eğer gerçekten barış istiyorsa kendi kendisini lağvetme ve siyasete entegre olma yolunda verilen son bir şanstı.

        PKK yöneticileri bu şansı kullanmak yerine savaşı seçti.

        Çünkü Suriye’de savaşan versiyonları basbayağı Batı’dan destek alıyordu, neden Türkiye’de savaşan PKK da “dış destek” almasındı?

        Hükümeti IŞİD ile aynı çanağa koyma ve IŞİD’e karşı savaşan PYD-YPG ile aynı dış desteği alma stratejisi böyle gelişti.

        Aklı kim vermişti acaba?

        Pardon? Duyamadım?

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar