Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İsveç ifade özgürlüğü sınırlarının dünyada en geniş tanımlandığı ülkelerin başında geliyor.

        Şeffaflık ve bilgi edinme yasalarının atası İsveç’e dayanıyor. Gösteri ve basın özgürlüğü dokunulmazların ilk sırasında.

        Dört ana ayak üzerine oturan İsveç Anayasası'nda iki ayak basın özgürlüğü (Freedom of the Press Act) ve ifade özgürlüğünü garanti altında alan temel kanun (Fundamental Law on Freedom of Expression).

        Ancak burada çok önemli bir istisna var. Nefret söylemi (Hate speech)

        İsveç Anayasa'sı nefret söylemini ifade ve basın özgürlüğü sınırları dışında tutuyor. Nefret söylemi etnik, dini ya da toplumun belli bir grubuna yönelik ayrımcı, infiale sebep olabilecek söylem olarak tanımlanıyor.

        Zaten Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. Maddesi de bu konuda net. Kaosa, şiddete ya da infiale yol açabilecek, herhangi bir etnik, dini ya da dezavantajlı gruba yönelik negatif söylemi ifade özgürlüğü sınırlarının dışına iter 10. Madde.

        Dolayısıyla İsveç’te Türkiye Büyükelçiliği önünde ırkçı ve İslam düşmanı politikacı Rasmus Paludan’ın dün yaptığı nefret eylemi hiçbir şekilde İsveç’teki demokrasi seviyesi ile açıklanamaz.

        REKLAM

        Bu apaçık bir provokasyon.

        Ancak şunu da belirtmeliyim ki bu, ırkçı Paludan’ın ilk eylemi değil.

        2020’de yine Kur’an’ı yakmaya kalktı, o kışkırtma nedeniyle Malmö’de arabalar ateşe verildi, protestolar düzenlendi

        Geçen sene nisanda Kur’an-ı Kerim ile futbol oynadı, İsveç polisi yine sadece izlemekle yetindi.

        Sonrasında bir kez daha Kur’an yakma gösterisi düzenledi, yine İsveç polisi Paludan ve Stram Kurs Hareketi’nin eylemini seyretti.

        Ancak sonra arabaların yakıldığı, dükkanların taşlandığı olaylar yaşandı, orada 100’den fazla polis ve polis kurşunu ile 3 sivil yaralandı.

        Yani İsveç otoriteleri ülkelerinde nefret söylemi ifade özgürlüğünün dışında tanımlandığı halde bu tip eylemlere ilk kez tepkisiz kalmıyorlar.

        Dünkü tüyleri diken diken edici provokasyona müdahale etmeyen emniyet özellikle Türkiye’ye yönelik olumsuz bir tavır içinde olduğu için değil daha önce de aynı konuda aynı tepkiyi verdiği ve bu tavırlarını sürdürmeye kararlı oldukları için böyle davranıyorlar.

        Esasen İsveç’te kanunlar polise bu tip provokatif gösterilere müdahale yetkisi vermiyor. Yani anayasada tanımlanan ifade özgürlüğü nefret söylemini dışlasa da nefret söylemine dayanan eylem ve gösteriyi engellemek için polisin elinde kanuni bir dayanak olmadığı söyleniyor.

        Polis ancak sonrasında ortaya çıkan şiddet ve kaosa yönelik müdahalede bulunabiliyor.

        Bu konu İsveç’te geçen yıl Kur'an yakma eyleminden sonra ortaya çıkan olaylarda epey tartışıldı, ülkede birçok siyasetçi ve kanaat önderi ilgili kanunlarda revizyona gidilmesi gerektiğini savundular. Ama sonuçta bir değişlik olmadı.

        İsveç elbette yanlış bir tavır içinde ancak ben buradaki yanlışlığın bir çifte standarttan ziyade İsveç’teki uygulanmayan temel prensipten ve bu prensip ile çelişen kanunlardan kaynaklandığını hatırlatıyorum. Bu boyut Türkiye'deki tartışmalarda ihmal ediliyor.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar