Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçtiğimiz hafta doğum günümü vesile edip birkaç günü Atina’da geçirdim. Biraz hava değişikliği, dinlenme, uzaklaşma… Pandemide unuttuğumuz o eski güzel günlerdeki gibi seyahat etme...

        Gitmişken Yunanistan’daki siyasi havayı da merak ettim ve hem medya hem de iktidar ve muhalefet kanadından çok kritik isimlerle biraraya geldim. Yaptığım görüşmelerin tümü deep background olduğu için isim vermeden Atina’dan görünen siyasi tabloyu size aktaracağım…

        Yunanistan’ın hem iktidar hem de muhalefet kanadı bir konuda hemfikir: Başbakan Kyriakos Miçotakis’in mart ortasındaki Türkiye ziyareti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesi gerilimli ilişkileri yeniden düzlüğe çıkaracak olumlu bir havada geçti. Doğu Akdeniz’deki restleşme ortamının yumuşayacağı yönünde bir kanaat hakim Yunan siyasetine. Cuma günü sevgili Kübra (Par) da yazdı, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi sıkıştıran hava dağılıyor.

        DÖNÜM NOKTASI UKRAYNA SAVAŞI

        Yunanistan’daki siyasi çevreler bunu büyük oranda Ukrayna savaşına bağlıyorlar. Hükümete yakın bir kaynak ABD’nin Rusya’yı izole etme stratejisine paralel olarak Doğu Akdeniz’de gerilimi düşürmeyi öncelediğini, Washington’un Türkiye ile iyi ilişkilere şu sıra özellikle ihtiyacı olduğunu ve diğer sorunları çözme yoluna gittiğini söyledi. Kısacası Batı, Putin ile bir savaşa tutuşmuşken ABD, Doğu Akdeniz’de sorun istemiyor.

        REKLAM

        Son dönemde Türkiye’nin benimsediği dış politika çizgisi de yeniden diyalog ve iyi ilişkileri hedefleyen bir çizgi. Bunu İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ile başlayan süreçte de görüyoruz. (Ancak ben de Kaşıkçı davası kararını son derece aceleci ve yanlış buluyorum.)

        Atina’da dikkatimi çeken bir nokta da şuydu: Her ne kadar Tayyip Erdoğan Yunan siyasetinde ve özellikle medyasında çok eleştirilen bir figür olsa da Erdoğan’a vurmak adeta günlük bir aktivite haline dönüşse de “Biz Erdoğan’ı tanıyoruz, şimdi değişen hava ile birlikte yapıcı bir şekilde ilişkileri götürebiliriz” düşüncesi var.

        SABAH AKŞAM TÜRKİYE KONUŞULUYOR

        Bu arada orada da Türkiye’deki seçimler büyük bir merak konusu. İktidar da muhalefet de medya da "Erdoğan’ın karşısındaki aday kim olacak" diye soruyor. Son günlerde Mansur Yavaş üzerinden yapılan tartışmalar dikkatle takip ediliyor, Yavaş’ı merak ediyorlar, İmamoğlu ve Yavaş karşılaştırması yapıyorlar. Dikkatimi çekti, Türkiye'de Kemal Kılıçdaroğlu kendi adaylığı yönünde güçlü sinyaller verip İmamoğlu ve Yavaş'ın adaylığına dair olumsuz açıklamalar yapsa da Kemal Bey'in adaylığı ihtimali üzerinde pek durulmuyor nedense Atina'da.

        Ancak Erdoğan’ın önümüzdeki seçimde de çok güçlü bir aday olmayı sürdürdüğü yönünde bir kanaat var. Bir iktidar değişimi olasılığını pek de yüksek görmüyorlar.

        Yunanistan'da herkesin tüylerini diken diken eden Mavi Vatan doktrinini ise Erdoğan'dan ziyade Hulusi Akar ile özdeşleştiriyorlar.

        Hatırlatayım, Türkiye ve Yunanistan 2023’te art arda seçimlere gidecekler. Şayet bir erken seçim olmazsa Yunanistan temmuzda sandık kuracak. Yunan iktidar kanadı erken seçim için bir gerekçe olmadığını ve sandığın planlandığı gibi 2023 temmuzunda kurulacağını söylüyor. Muhalefet ise ekonomik krizin derinleştiğini, Miçotakis Hükümeti’ne desteğin azaldığını ve bu nedenle iktidarın daha da zayıflamadan erken seçime gidebileceğini ileri sürüyor.

        Yaptığım görüşmelerden edindiğim bir başka izlenim de şu: Hem Yunanistan hem de Türkiye’deki seçim atmosferi yeniden olumlu bir havaya evrilen Türkiye-Yunanistan ilişkilerini etkileyebilir. İki tarafın kamuoyunda da Türk-Yunan gerginliğine çok duyarlı milliyetçi bir hava hakim. Bu hava seçim ortamında bir argüman olarak iki taraf için de elverişli olabilir. Buna karşılıklı dikkat etmek gerekir…

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        İdare etmediğimiz bir hayat

        İdare etmediğimiz bir hayat
        0:00 / 0:00

        Bizim bıdıklar hafta sonu arkadaşlarında kalmaya gittiler. Daha önce de birkaç kez gitmişlerdi ama sadece bir geceliğine. Akşamı geçirip sabah dönmüşlerdi. Şimdi ilk kez koskoca bir hafta sonu yoklar…

        Perşembe akşamı eve geldiğimde bacaklarıma sarılıp önce doğum günüm için yazdıkları şiirleri verdiler sonra da arkadaşlarından gelen davet için izin istediler.

        İnsan inanamıyor… Bu minicikler ne zaman böyle büyüdüler? Kendilerini ifade etmeyi, sevmeyi, sevgilerini göstermeyi ne zaman bu kadar güzel öğrendiler?

        Ellerinde şiirleri ile sarılıp beni bırakmak istememekle arkadaşlarına gitmenin cazibesi arasında tereddüt ederlerken dönüp hayata bir baktım.

        Aklıma sadece tam da şimdiki gibi kalbimi ya mutluluk ya da üzüntü ile sıkıştıran anlar geldi. Öyle ya da böyle yaşadığımı kafama vuran anlar…

        Demek ki dedim, ‘idare ettiğimiz zamanlar’ aslında yaşamıyoruz. Zihnin hiçbir yerine takılmadan yok olup giden zamanların içine dalıyoruz.

        Onlardan milyonlarca olsa ne yazar… Boşa akan musluk gibi, boşa akan zaman…

        İdare etmediğimiz bir hayatı seçmek gerek. Olumlu da olsa olumsuz da olsa her anını kalbimizde hissederek yaşadığımız, dönüp baktığımızda her saniyesini hatırladığımız bir hayatı.

        Diğer Yazılar