Eskişehir'deki katliamın arka planı
ESKİŞEHİR Osmangazi Üniversitesi’nde bir öğretim görevlisinin aynı fakülteden 4 öğretim görevlisini katletmesi korkunç bir trajedi. Kurbanların aileleri ve yakınları için dayanması çok zor bir acı bu. Hepsine sabır ve metanet diliyorum. Bu katliama zemin hazırlayan ortamın üzerinde dikkatle durmalıyız. Üniversitelerde 15 Temmuz’un ardından neler yaşandığına bakmalıyız. Bu felaket adım adım geldi...
Uzun bir süredir birçok üniversiteden benzer şikâyetler duyuyorum. FETÖ ile mücadele başlığı akademik hayatın kimyasını değiştirmiş görünüyor. Bu başlık altında neler doğru, neler yanlış yapılıyor, yanlışlar nereden kaynaklanıyor, bu kriz özgür düşüncenin merkezi olması gereken üniversiteleri nasıl etkiledi gibi sorular muhakkak cevaplanmalı.
Eskişehir’deki korkunç saldırının ardından birçok akademisyenle konuştum. İçlerinde rektörler de var, rektör yardımcıları da. Gördüğüm kadarıyla hepsi tedirginlik içindeler. Güvenliklerinden endişe ettikleri için isimlerinin verilmesini istemiyorlar. Ancak bana her şeyi anlattılar. Üniversitelerde bugün itibarıyla manzara şöyle:
Volkan Bayar, fakülteyi basıp 4 akademisyeni öldürdü.
Yasir Armağan
Mikail Yalçın
Fatih Özmutlu
Serdar Çağlak
********
Sahte ihbarcıların kalkanı ne?
15 TEMMUZ korkunç darbe girişimi şüphesiz çok büyük bir travmaydı. O günün ardından her kurumda olduğu gibi üniversitelerde de FETÖ ile mücadele bir numaralı gündem maddesi oldu. Ancak bu hadise öyle benzersiz ki mücadele yönteminin de daha önce bir örneği yok. O nedenle birçok şey el yordamıyla yapıldı, yapılıyor. Bu da gri alanlar üretti, bu gri alanlar istismarı mümkün kılabiliyor.
Bakın, 15 Temmuz’un hemen ertesinde rektörler YÖK’e çağrılmışlardı. O toplantıda üniversitelerde FETÖ ile mücadelenin nasıl yapılacağının ana hatları anlatıldı. YÖK, MİT’ten ve emniyetten aldığı belgeleri ilgili rektörlere verdi.
Öğrendiğime göre o toplantıda “Üniversitedeki FETÖ’cülere ulaşmak için 3 kritere bakın” dendi. 1) ByLock, 2) Bank Asya kayıtları (daha sonra bu 17-25 Aralık’tan sonra hesabı devam edip ciddi biçimde mevduatı artanlar olarak güncellendi), 3) Sosyal çevre bilgisi. Bunlardan herhangi birinin olumlu olması ihraç için yeterli dendi. Ve ardından üniversitelerde komisyonlar oluşturuldu. (Bunların uygulanabilmesi için KHK da çıktı.)
‘SOSYAL ÇEVRE BİLGİSİ’
KRİTERİ İşte kilit nokta bu 3. madde: “Sosyal çevre bilgisi.” Zira bunun sınırları çizilmedi. “Bir kişi çevresinde nasıl biliniyor? Çocukları hangi dershane ve okullara gitmiş, kimlerle arkadaş” gibi başlıklar üzerinden çevre bilgisi dosyaları oluşturuldu ve ihbarcılığın temelleri de böyle atılmaya başlandı.
Tabii şunu hatırlatmam gerek: FETÖ, benzeri olmayan, çok sinsi bir örgüt. Birçok üst düzey örgüt yöneticisinden ne ByLock ne de Bank Asya bağlantısı çıktı. Dolayısıyla ilişki ağına ve müktesebatına bakmak, birçok kilit isme ulaşmada tek kriter oldu. O nedenle üniversitelerde de böyle bir kriter koymak doğru ama bunun sınırlarını daraltmak ve belirlemek gerekirdi. Mesela en az 3 kaynaktan bir ihbarı doğrulatma ya da başka somut verilerle bağlantılandırma gibi. Halbuki onun yerine her ihbar ihraç sebebi gibi algılanmaya başlandı. Bu da işi kişisel kavgaların silahına çevirdi.
*******
Komisyon üyeleri ve tehditler
ŞUNU da unutmamak lazım: Rektörler, rektör yardımcıları ve akademisyenlerden oluşan komisyonlar çok ciddi bir sorumluluk altına girdiler. Bir nevi yargıç konumuna sokuldular. Birçok kişiyi ihraç ettiler ve etmeye devam ediyorlar. İhraç edilenlerin bir kısmı yargı süreçlerine maruz kalmadılar ve sokakta dolaşıyorlar. Bazıları da yargılandı, hatta tutuklandı ve sonra beraat etti, çıktılar. Bunların içinden ihraçlarından sorumlu tuttukları için komisyon üyelerini açık açık tehdit eden kişiler var. Bunu birçok üniversiteden duyuyorum. Komisyon üyeleri kendilerini tehlike altında hissediyorlar ve bu insanların polis koruması yok. Devletin böyle bir sorumluluk yüklediği insanlara koruma vermesi gerekmez mi?
Geçtim onların korumasını, böylesine olağanüstü bir dönemden geçen üniversitelerde kapıda ciddi bir arama bile yok! Eskişehir’deki faciayı önlemek için hem kapıda bir güvenlik önlemi hem de gerektiğinde müdahale edebilecek güvenlik elemanı şart ama bunların hiçbiri üniversitelerde yok.
*******
İhraç edilenler ihbarcı oldu
ESKİŞEHİR’deki katliamı yapan seri katilin, kendisinin FETÖ bağlantılı olmasına rağmen yüzlerce kişiyi FETÖ’cülükle itham edip ihraç ettirdiği iddia ediliyor. Maalesef bana birçok kaynaktan gelen aynı doğrultuda iddialar var.
FETÖ’den ihraç edilenler ya da bir pozisyona başvurup kabul edilmeyenler kendileri hakkında tasarrufta bulunanları YÖK’e ya da başka ilgili kurumlara FETÖ’cü diye ihbar ediyorlar. Duyduğum çok acayip bir hikâyeyi anlatayım: Ege’de bir yüksekokula eleman alımı yapılacak. Başvuran ve kriterlere uyan bir isimle ilgili başvurduğu üniversiteye MİT tarafından “Askeri bilgileri satmaktan ordudan atılmıştır” bilgisi veriliyor. Doğal olarak bu eleman alınmıyor. O gün bu gündür bu kişi, kararı veren öğretim görevlileriyle ilgili belli aralıklarla FETÖ’cü ihbarı yapıyormuş.
Peki ama hakkında “Askeri bilgileri satmak nedeniyle ordudan ihraç” kararı olan biri neden yargılanmaz, neden tutuklanmaz? Bu bir garabet değil mi? Bunun gibi kimbilir neler oluyor, kimler yalan ihbar kurbanı olup kimler apaçık FETÖ’cü oldukları halde elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor?