Yürüyüş konvoyunda neler gördüm?
Perşembe akşamüzeri Habertürk TV’nin özel Kemal Kılıçdaroğlu söyleşisi için yola çıktım. Sevgili Ece Üner’in moderatörlüğünde, Hürriyet’ten Deniz Zeyrek ile birlikte sorular soracaktık Kılıçdaroğlu’na. Konvoyda ilk kez röportaj yapacaktı CHP Genel Başkanı. Önemliydi. Birçok şeyi merak ediyordum. Nasıl bir düzenek kuruluyor, yol hikâyeleri neler, Kemal Bey’in rutini ne, oradaki hava nasıl?
Kamp alanını görüp katılımcılarla konuşmak için saat 19.00 gibi konvoyun bulunduğu yere vardık. Şu tesadüfe bakın ki tam da Hendek’te yapacaktık programı. Hendek benim yarı memleketim sayılır. Babamın askerlik yaptığı, çocukluğum boyunca her yaz uğradığımız, daha sonra da küçük bir ev yaptığımız köy buradadır...
Anayolun üzerinde geniş bir meydana kurulmuştu kamp. Yan tarafta da canlı yayın alanı hazırlanmıştı. Yayından önce bir tura çıktım...
ŞARJ İSTASYONUNDAN ADALET ÇEŞMESİNE
Yürüyüş oldukça iyi organize edilmiş. İnsanlar gruplar halinde karavana yemeklerini yiyorlardı. Çorba, et, pilav, baklava... Belediyeler getiriyor yemekleri, baklavayı ise civardan ikram olarak göndermişler. Tam ortaya büyük bir ekran kurulmuş, Halk TV açıktı.
İlerde portatif tuvaletleri gördüm. Bu yürüyüşte başından beri en çok aklıma takılan konu tuvalet sorunu. Yürürken ne yapıyorlar, bu düzenek her mola yerinde kuruluyor mu? Kemal Bey’in takdimcisi Barış Bozkurt’un anlattığına göre yolda ihtiyaç için güzergâhtaki benzinci ve diğer tesisler kullanılıyormuş, akşamları ise tuvaletleri kuruyorlar. Duş konusu daha sıkıntılı. Varmış ama sayıca daha az ve o hengâmede pek de kolay değil duş almak.
Daha önce yürüyüşe katılan gazetecilerin bahsettiği adalet çeşmesini de gördüm. Her gecelemede kurulan, yan yana musluklardan oluşan, altında bir oluk olan su kaynağı. Çeşmenin hemen yanına ise çok akıllıca bir şey koymuşlardı: Şarj paneli. Herkes kuyruğa girmiş telefonlarını burada şarj ediyordu.
SELVİ HANIM HİÇ KARAVANDA KALDI MI?
Eşi Selvi Hanım da yürümeye başlamıştı. Acaba şimdiye kadar kamp yerlerinde geceledi mi? “Hayır, buradaki düzen ona uygun değil, yürüyüşe katılıyor ama eve dönüyor” dedi Kılıçdaroğlu.
KILIÇDAROĞLU İLE AKŞAM YEMEĞİ
Yayından önce, anamuhalefet liderinin başarılı iletişim koordinatörü Okan Konuralp, Kemal Bey’in bizi sohbet için otobüsüne davet ettiğini söyledi. Karşılıklı koltukların arasına küçük bir masa koymuşlar, yemekleri burada yiyip toplantıları burada yapıyorlarmış. Ayaklarında ayakkabı yoktu, “Bütün gün ayaklar yoruluyor, mecburen çıkarıyoruz, kusura bakmayın” diyerek başladı söze. Hemen yanında Gürsel Tekin de vardı.
Karavanada ne varsa bize de onu getirdiler; mercimek çorba, arkasından tas kebabı ve pilav. Yemekte yoldan izlenimler anlattı CHP Genel Başkanı. Keyfi yerindeydi, yürüyüşün yankılarından hoşnuttu. Açıkçası pek yorgun da görünmüyordu. Otobüsün içini daha önce görüntüleyen olmamış ama ricamı kırmadı ve ortaya bu fotoğraf çıktı...
KAÇ AYAKKABI ESKİTTİ?
Yemekte konu beslenmeye de geldi. “Doktorunuz liste veriyor mu?” diye sordum. Veriyormuş, bol bol karbonhidrat alması gerekiyormuş, “Pilav ve makarna yiyorum, yanına da et” dedi. Çok su içiyormuş, bir de doktor arada sırada kola içmesini tavsiye etmiş. Bunu duyunca şaşırdım, meğer kolanın içinde vücudun terle attığı birtakım mineraller varmış, bir de mineralleri tamamlamak için suda eriyen takviye alıyormuş.
Tabii yürüyüşün öznelerinden biri de ayakkabılar. “15 günde kaç çift değiştirdiniz?” dedim, “Valla bilmiyorum ama 3-4 günde bir değiştiriyorlar, çünkü bu kadar yürüyünce taban çöküyormuş” diye yanıtladı. Bu durumda Kemal Bey 4 ya da 5. çift ayakkabıda olmalı...
YAYINDAN İZLENİMLER
Yürüyüşte olumlu, yapıcı bir havayı muhafaza etme konusundaki kararlılık çok net hissediliyor. Herhangi bir gerilim ya da sertlik istenmiyor bu organizasyonda. Zaten gerekli uyarılar yapılıyor, aksi davranana hemen müdahale ediliyormuş.
Öte yandan ben bu yapıcı ve ılımlı havanın Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylemlerine sirayet etmediğini programda bir kez daha gördüm. Çok sert, çok suçlayıcı ve kutuplaştırıcı bir dili var anamuhalefet liderinin. 15 Temmuz vahşeti konusunda FETÖ’nün yaftalaması olan “kontrollü darbe” söyleminde hâlâ ısrar ediyor, oysa bu söylem Gülen’in ekmeğine yağ sürmekten başka işe yaramıyor.
Cumhurbaşkanı ile ilgili çok ağır ve ötekileştirici ithamlarda bulunuyor, onu Hitler ile bile kıyaslamaya kalkıyor. 15 Temmuz’dan sonraki uygulamaları eleştirirken toptan, yapılan her şeyin yanlış olduğu noktasına sürükleniyor. Programda da söyledim, burada da tekrar yazıyorum; ben bu söylemin, siyaseti bu kadar siyah-beyazlaştırmanın Türkiye’nin hayrına olmadığını düşünüyorum. Üstelik bu sertlik en çok CHP’ye zarar veriyor, AK Parti’yi de daha keskin uygulamalara itiyor. Halbuki Kemal Kılıçdaroğlu yapı itibarıyla mutedil ve yumuşak bir insan, kendi doğasına uygun bir dille siyaset yapsa karşılığı çok daha iyi olacak...