Sel bir geldi mi tarih falan dinlemez!
OSMANLI Arşivleri'ni bekleyen büyük tehlikeyi iki gün önce yazdım...
Kâğıthane'deki dere yatağının çok yakınında inşaatı devam eden Millî Arşiv Sitesi önümüzdeki ay TOKİ'ye teslim edilecek, en başta Sultanahmet'teki depolar olmak üzere İstanbul'da birkaç değişik yerde muhafaza edilen Osmanlı Arşivi'ni Kâğıthane'ye taşıyacaklar ve 29 Mayıs'ta Başbakan tarafından resmî açılış yapılacak...
Ama bu yeni site bir tehdit ile karşı karşıya: Sel tehlikesi ile... Zira inşaat öncesinde arazi hakkında Devlet Su İşleri'nden alınan raporda açık açık "Burası taşkın alanıdır" deniyor, yani sel bölgesi olduğu söyleniyor ve yapılacak inşaatın zeminden en az 5.5 metre yukarıda kalması gerektiği ifade ediliyor.
Bu uyarıya rağmen depolar yerin üç kat altına ve toprağın dokuz metre derinine inilerek yapılıyor, yani DSİ'nin gösterdiği sınır 14.5 metre aşılıyor... Zemine kazıklar çakılması yahut kuyular kazılması gibi tedbirlerle gelmesi muhtemel olan selin durdurulmasına çalışılıyor ama su bu... Gelecek oldu mu istediğiniz kadar ıslah teşebbüsü yapmış olun gelir, önüne çıkar herşeyi alıp götürür, üstelik inşaat alanının da sel baskını bakımından tarih boyunca zaten sabıkası vardır!
AVRUPA'DAN İKİ ÖRNEK
Her zaman iftihar vesilesi olarak kullandığımız imparatorluk geçmişimizin milyonlarca belgeyi barındıran arşivi, şimdi işte böyle bir tehdit altında...
Gelişmiş memleketlerde, millî arşivler konusunda titizlikle riayet edilen bir kural vardır: Arşiv nerede kurulmuş ise orada bırakılır, memleketin geçmişinin ispat vasıtası olan belgeler kapı kapı dolaştırılıp taşınmaz, yer sıkıntısı yaşandığı takdirde arşivin ilk teşkil edildiği yerin etrafına yeni binalar inşa edilir ve evraka dokunulmaz!
Örnek mi istiyorsunuz? Dünyanın en büyük belge hazinelerinden olan ve özellikle de 18. asır sonrası evrakı bakımından Osmanlı Arşivleri ile yarışacak derecede zengin kabul edilen İngiliz Devlet Arşivi'ne bakın. İngiliz Arşivi'nin, yani "National Archives"ın merkezi bir asırdan fazla bir zamandan buyana Londra civarındaki Surrey'dedir. Yer sıkıntısı başlayınca başka yerlerde başka binalar da kullanılmıştır ama arşiv alınıp bir yere götürülmemiş ve sadece yeni binalardan istifade edilmiştir. Diğer kuruluşların arşivleri de ilk yerleştirildikleri yerlerde muhafaza edilirler ve mekân olarak değil ama idarî bakımdan tek çatı altında toplanmışlardır.
Aynı şey, Fransız arşivleri için de sözkonusudur. Klasik dönem arşivi tâââ Napolyon zamanından, 1808'den buyana Paris'te, Hôtel de Soubise'tedir. Son dönem evrakı Fontaineblau'da muhafaza edilir; Dışişleri Bakanlığı'nın belgeleri de asırlardan buyana zaten Seine nehri sahilindeki Quai d'Orsay'da, bakanlık binasındadır ve araştırmacılara orada hizmet verilir.
Yani, arşiv konusunda gerek tasnif, gerekse de hizmet bakımından bizden çok daha ileride olan bu memleketlerin hiçbirinde bir Allah'ın kulu çıkıp da "Yeni bir arşiv sitesi inşa edip şu evrakı oraya taşıyalım" gibisinden bir tuhaflık düşünmemiştir...
DEFTERDARLIK BİNASI
İstanbul'da hâlâ ilk yerinde muhafaza edilip faaliyet gösteren birkaç müesseseden biri de Osmanlı Arşivleri'dir ve 1846'da Sultan Abdülmecid'in fermanı ile kuruluşundan buyana hep aynı yerde, Sultanahmet'te kendisine tahsis edilen mekândadır. Evrak sayısının artması ile o bölgedeki başka binalar depo haline getirilmiş ama merkez hep aynı yer olmuştur.
Bu bina artık küçük mü geliyor? Vilâyetin hemen yanıbaşında bulunan ve şimdi boş olan eski Defterdarlık binasını Arşiv'e tahsis edersiniz, sıkıntı hallolur... Ne geçmişimizi sellere teslim etme riskine girilir, ne de ANAP'ın koalisyon ortaklığı döneminden kalma İkitelli'deki barakalardaki komedinin hâlâ oynanmasına gerek kalır.
İşin bir de tantana ve güç gösterisi tarafı var... Memleketinde bizim tarihimizi okuyup İstanbul'a arşivlerde ilk defa araştırma yapmaya gelmiş bir yabancıyı düşünün... Adamcağıza "İşte yüzlerce senelik evrak hazinemizi muhafaza ettiğimiz yer" diye Kâğıthane'deki zebellâh gibi binaları göstermek mi daha etkilidir, yoksa imparatorluğun merkezi olan Bâbıâlî'deki mekânda çalışmasını sağlamak mı?
Sel baskını tehdidinin yanısıra meselenin bir de bu tarafını düşünsek...
- İşte, Samsun yolculuğunun ardındaki isme ait çok önemli bazı ses kayıtları...6 gün önce
- Çok cahiliz, çoook!2 hafta önce
- Ermenistan ile dostluk hoş ama boş bir hayaldir!2 hafta önce
- 125 sene öncesinin TOGG'u...1 ay önce
- İşte, gerçek İngiliz Hasta1 ay önce
- Üç devletlûdan üç kitap1 ay önce
- Nurtopu gibi bir merkez sağ parti doğuyor: CHP1 ay önce
- Bu kadına "yazar" demek gerçek yazarlara hakarettir!2 ay önce
- Köfte, diyet ve çiğlik2 ay önce
- Geveledikleri ucuz hakaretleri kendi adlarıyla yayınlamaya cesaret edemeyen ödlekler, Neyzen Tevfik'e musallat oldular!2 ay önce