Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TURGUT Özal'ın ailesi, senelerdir rahmetli cumhurbaşkanının eceli ile ölmediğini ve işin içerisinde bir suikastin bulunduğunu söylüyordu. İddialar gittikçe artınca, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı mezarın açılmasına ve cenazenin kalıntıları üzerinde otopsi yapılmasına karar verdi.

        Hatırlarsınız: Özal'ın yakınları seneler boyunca "Definden önce rahmetlinin saçından bir tutam kesmiştik, bu tutamı şimdi yurtdışında muhafaza ediyoruz. Zehirlenip zehirlenmediği konusunda günün birinde araştırma yapılacak olursa saçları verebiliriz" diyorlardı. Ama savcılığın soruşturma kararı vermesine rağmen sözkonusu bir tutam saç her nedense ortaya çıkmadı.

        MUMYALANDI MI?

        Neticede, rahmetli Özal mezarında rahat bırakılmayacak. Cenaze çıkartılıp adli tıbba götürülecek ve örnekler alınıp analız edilecek...

        Sırası gelmişken bundan seneler önce yapılmış bir açıklamayı hatırlatayım: GATA'nın eski komutanlarından olan Prof Dr. Tümgeneral Ömer Şarlak 2000’lerin başında bir demeç vermiş ve Turgut Özal'ın naaşını "kokmaması için mumyaladıklarını" söylemişti...

        1993'teki tahnid iyi bir şekilde yapıldı ise, cenazeden rahatça ve dünya kadar örnek alınabilir demektir!

        HAZIR ELİMİZ DEĞMİŞKEN...

        Günlerden buyana devam eden mezar açma hazırlığı bana parlak bir fikir verdi: Özal'ın kabrinin ardından ölümleri şüpheli olan ve nasıl can verdikleri asırlardan buyana tartışılan tarihimizdeki diğer bazı önemli kişilerin, mesela bazı padişahların ve en başta da Fatih Sultan Mehmet’in, Yıldırım Bayezid'in ve Fatih'in oğlu İkinci Bayezid'in de hazır elimiz değmişken mezarlarını açsak ve cenazelerini adli tıbba nakletsek!

        İşte ölümlerinin üzerindeki esrar bulutları halâ kaldırılamamış olan bu hükümdarlarımız:

        YILDIRIM BAYEZİD: 1402 yazındaki Ankara Savaşı’nda Timur'a esir düşmesinden birkaç ay sonra, Akşehir'de birdenbire ölüverdi, ölüm sebebi olarak anjinden astıma, kalp krizinden sıtmaya ve iltihaba kadar çeşit çeşit ihtimal ortaya atıldı ama en yaygın söylenti, esarete dayanamayıp yüzüğündeki zehiri içtiği yolundaydı. Dolayısıyla Yıldırım Bayezid'in Bursa’daki mezarı açılıp cenazesinin bugüne gelebilen parçaları üzerinde çalışma yapılırsa,

        kemiklerinde zehir zerreleri bulunup bulunmadığı ortaya çıkacak ve hayatının normal şekilde mî başka bir yolla mı sona erdiği kesin şekilde anlaşılacaktır.

        FATİH SULTAN MEHMED: 1481 ilkbaharında 300 bin askerle beraber doğu taraflarında sefere çıkmak üzere Üsküdar'a geçti ama Gebze civarındaki "Hünkâr Çayırı"na vardığı sırada birdenbire yatağa düştü. O da babası İkinci Murad gibi "nikris"e yani "gut" hastalığına müptelâydı ama bu defaki hastalığı bambaşkaydı... Saray hekimleri hükümdarı kurtaramadılar. Fatih. 1481’in 3 Mayıs'ında hayata veda etti ve yerini oğlu İkinci Bayezid aldı. Cenazesi İstanbul'a getirildi, burada eski Türk gelenekleri uyarınca mumyalandı, kendi yaptırttığı camiin bahçesine defnedildi ama ardında asırlar boyu devam edecek olan bir "zehirlenme" söylentisi bıraktı. Katil adayları arasında Papa'dan tutun, İstanbul sarayındaki Rum dönmelere kadar onlarca isim vardı.

        İKİNCİ BAYEZİD: Onun ölümü de kuşkularla doluydu. Kendisini tahtından eden oğlu Yavuz Selim tarafından 24 Nisan 1512'de tahtı bırakmaya mecbur edildi ve bir ay kadar İstanbul'da mahkûm gibi ama büyük saygı gösterilerek yaşadı. Sonra, daha rahat bir hayat sürebilmek için, oğlundan izin alarak Dimetoka’daki sarayına gitmek üzere yola çıktı ve 26 Mayıs günü Çckmece'de aniden canverdi. Osmanlı tarihçileri "Zaten ihtiyarlamıştı, yola dayanamadı" dedilerse de, devrik hükümdarı oğlu Yavuz'un zehirlettiği söylentileri çıktı ve söylentiler asırlar boyunca devam etti. İstanbul'da kendi ismini taşıyan camiinin avlusundaki türbede yatan İkinci Bayezid'e yapılacak bir otopsi işte bütün bu şüpheleri dağıtacak, oğlu Yavuz Selim ya aklanacak, yahut babasına hiç de hoş olmayan bir iş ettiği anlaşılacak!

        Fatih'in cenazesini bir köşede unutup güzelce kokutmuştuk

        FATİH Sultan Mehmed, hayata 3 Mayıs 1481’de Maltepe civarındaki Hünkar Çayırında veda etti ve cenazesi Topkapı Sarayı'na gizlice nakledildi.

        Vefat haberi duyulunca İstanbul'da tam bir anarşi yaşandı. Askerler şehri yağma etti, bazı devlet adamlarını sokak ortasında parçaladılar, devletin büyükleri ise tahta kimin geçeceği konusunda birbirleriyle mücadeleye girişti.

        Şehirde bütün bunlar olup biter ve paşalar iktidar için birbirlerinin gözünü oyarlarken cenazenin tahnidi unutuldu, hatta naaşın başında mum yakılması âdeti bile kimsenin hatırına gelmedi ve cesed koktu! Devlet, cesedle alâkadar olunması gerektiğini saray görevlilerinin etrafı saran ağır kokuya dayanamaz hale gelip şikâyete başlamaları üzerine hatırlayabildi ve tahnid "Baltacılar Kethüdası” yani saray muhafızlarından olan Kasım tarafından yapıldı.

        Kargaşa Fatih'in Amasya'da valilik eden büyük oğlu Bayezid'in 21 Mayıs günü İstanbul'a gelip vaziyete hâkim olmasına kadar devam etti. Bayezid cenazeyi gelişinin hemen ertesi günü büyük bir merasimle babasının yaptırmış olduğu camiye defnettirdi. Baltacılar Kethüdası Kasım'ı da terfi ettirerek sarayın "kapıcı" kadrosuna aldırdı.

        KETHÜDANIN RAPORU

        Kasım, cenazenin kokmasını daha sonra İkinci Bayezid'e bir raporla duyuracak ve bundan yıllarca önce büyük tarihçi İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın bulup yayınladığı raporunda "Devletlû sultanım, babanın ruhu için bu yazdıklarımı sonuna kadar oku. Hünkârın vefatından sonra, üzerinde üç gün üç gece mum yanmadı. Vardım, Kapıcılar Kethüdasına söyledim, o da İshak Paşa'ya söyledi, paşa emredince mum yaktım. Ama koku yüzünden cenazenin yanına kimseler yaklaşamadı. Ben, usta ile gidip cenazenin içini boşalttım. Bu anlattıklarımı kethüdamız da bilir" diyecekti.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar