Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar dün çok önemli bir açıklama yaptı ve Karadeniz’de son günlerde bulunan mayınların kasıtlı olarak bırakılıp bırakılmadığı konusunda şüpheleri olduğunu söyledi. Ak Parti’nin MKYK toplantısında konuşan Akar, “Mayınlar, NATO’ya ait mayın tarama gemilerinin Karadeniz’e girmeleri için bir plân dahilinde bırakılmış olabilirler” dedi.

        Hulusi Paşa’nın sözlerinin tam Türkçesi “Birilerinin provokasyon yapıp Montreaux’yü zorlama ve başımıza çorap örme ihtimali mevcut” demektir ve bu yüzden son derece önemlidir.

        Karadeniz’in ve Boğaz’ın girişinin mayınlanması ne Ukrayna’nın, ne de Rusya’nın işine gelir, hele bizim hiç! Ukrayna ile Rusya birbirleri ile savaşa tutuşmuş olsalar bile deniz yolu ile yaptıkları uluslararası ticareti devam ettirmeye mecbur ve Boğazlar’ın açık kalmasına da muhtaçtırlar!

        Dolayısı ile Boğazlar’ın mayın tehdidi yüzünden kapatılması ihtimali bize de, Rusya’ya da, Ukrayna’ya da fayda sağlamaz ama böyle bir ihtimalin hayata geçmesi Rusya’ya ağır bir ticarî darbe mânâsına geldiği için Amerika, İngiltere ve NATO zil takıp oynar, ardından da bize “Suların güvenli hâle gelmesi için mayın tarama gemilerimizin Karadeniz’e geçmesine izin verin” gibisinden talepler gelir.

        REKLAM

        Ukrayna sahillerinde şu anda 400’den fazla mayın olduğu tahmin ediliyor, Rus tarafı on kadar mayının kaçtığını söylüyor ama mayınlar Kefken açıklarına kadar gelebiliyor ise, ortada hakikaten bir tuhaflık var demektir!

        Geçtiğimiz haftalarda bulunan mayınları hatırlayalım: Üç mayını bizim SAS, yani Sualtı Savunma timi, birini de Romenler imha etti. Ama bizim bulduğumuz ilk mayın pek bir tuhaftı, pırıl pırıldı, üzerindeki yağlar bile duruyordu, yani yeni imal edilmiş ve hemen servise konmuş gibi idi!

        Mayının bu özelliği bile Hulusi Paşa’nın söylediği gibi, birilerinin birşeyler yapmaya uğraştığının kanıtı gibidir...

        Deniz mayınları konusunda Lâhey’de 1907’de imzalanan ve 1910 Ocak’ında yürürlüğe giren sözleşmenin temel maddeleri bugün de geçerlidir. Sözleşme devletlere mayınladıkları bölgeleri ayrıntı vermeseler de bildirimde bulunma zorunluluğu getirir ve mayınların hangi sebeple olursa olsun zincirlerinden kurtulup sürüklenmeleri hâlinde bir saat içerisinde etkisiz kalmalarını sağlayacak şekilde imal edilmelerini şartını koyar...

        Ama, son günlerde ardarda bulunan mayınlar, bu şartlara hâlâ uyulmadığını apaçık gösteriyor. Zaten mayın döşemekten maksat ortalığı karıştırmak ise deniz mayınlarının sözleşmede öngörülen şekilde imal edilmelerine de hiç lüzum yok! Boğazlar’ın deniz trafiğine ve deniz ticaretine kapanmasını isteyenler mayını ya kendileri bırakırlar yahut o bölgede mayın gemileri yok ise taşaron kullanır, yani sözkonusu sulara sahildaş olan ülkelerden birine koydururlar ve sonrası malûm: Buuuum!

        Türkiye, Ukrayna ile Rusya arasındaki savaştaki tarafsızlığını ve ciddiyetini mayın konusunda da gösteriyor. Mayın filomuz Romenler’e ve Bulgarlar’e göre hayli güçlü, onların bir-iki mayın gemisine karşılık adedi onu geçen gemilerimiz ile mükemmel eğitimli SAS timlerimiz var ve Romanya’ya mayın tarama konusunda gerektiğinde yardımcı olabileceğimizi söyledik...

        Hatırımızda bulunması maksadıyla küçük bir bilgi: Uluslararası suların mayınlanması neticesinde yaşanmış en bilinen hadise, 1946’daki Korfu Boğazı olayı idi. İyon Denizi’nde Yunanistan’a ait Korfu Adası ile Arnavutluk arasındaki boğazda bir İngiliz savaş gemisinin Arnavutluk tarafından bir başka ülkeye döşetilen mayınlardan birine çarpması ile başlayan kriz tam 46 sene devam etmiş ve Arnavutluk’un 1992’de İngiltere’ye iki milyon dolar savaş tazminatı ödemesi ile son bulmuştu!

        Karadeniz’de ve Boğazlar’ın girişinde bugün mayın tehlikesinin yanısıra bir başka tehdit daha mevcut: Ticarî gemilerin sigorta primleri arttıkça artıyor! Uluslararası sigorta şirketleri, Karadeniz’e çıkacak gemileri sigortalamak için fahiş meblâğlar talep etmeye başladılar ve bu taleplerin abartılması Karadeniz’den yapılan ticareti çökertme boyutuna kadar gelebilir ve bu takdirde en fazla zararı da biz görürüz.

        Hulusi Paşa’nın dünkü açıklamalarının üzerinde işte bu yüzden ciddî şekilde durmamız gerekiyor. Zira, şimdiye kadar yaşadığımız bütün ekonomik krizler bu ihtimallerden herhangi birinin gerçekleşmesi halinde olacakların yanında “tatlı hayat” gibi kalır...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar