Fatih'in karşısındaki genç, Cem Sultan değildir!
Türkiye’de herhangi bir kurumun yurt dışında satılan ve bizimle alâkalı olan önemli bir eseri satın alıp memlekete getirmesi güzel bir iştir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi de böyle yaptı, Londra’da mezata konan ve Fatih Sultan Mehmed ile kim olduğu bilinmeyen bir genci birarada gösteren tabloyu satın aldı.
Fatih tablosunu Belediye’nin veya başka bir resmî kurumun alması arasında fark yoktur; zira eser ait olduğu yere, yani Türkiye’ye gelecektir. Ödenen meblâğ da mühim değildir, ödeme Fatih Sultan Mehmed’in hatırasına yapılmıştır ve işin ardında siyasî maksat bile bulunsa, İstanbul’u fetheden büyük hükümdarın beş asırlık görüntüsü bundan böyle fethettiği şehirde kalacaktır.
Ama, aldığımız böylesine önemli bir objenin “ne olduğunu” ve “ne olmadığını” iyice bilmemiz şarttır!
“Bilmemiz şarttır” dememin sebebi basında ve sosyal medyada tablo hakkında iki günden buyana alâkasız iddiaların ve “bilgi” diye hayalî ifadelerin dolaşıp durması…
Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu tabloyı satın aldıklarının haberini gerçi “…Fatih Sultan Mehmd Han’ın günümüze kadar gelebilmiş üç orijinal portresinden biri olan, İtalyan ressam Gentile Bellini’nin atölyesinden 15. yüzyılda çıktığı tahmin edilen…” şeklinde temkinli bir dille verdi. Ama bu açıklamanın ardından iş döndü, dolaştı, bambaşka bir şekle büründü, satın alınan eserden “İtalyan ressam Bellini’nın Fatih Sultan Mehmed ile oğlu Cem Sultan’ı birarada gösteren tablosu” diye bahsedilir oldu ve hâtâlar böyle devam ettiği takdirde şehir efsanesi hâline gelip hafızalara bu şekilde yerleşecek ve işin esasını anlatabilmek artık mümkün olmayacak!
Şimdi, Londa’daki müzayededen satın alınan tablo konusunda elde mevcut olan “doğru” bilgileri nakledeyim:
* Tablonun kimin eseri olduğu meçhuldür, Gentile Bellini’nin atölyesinde yapılıp yapılmadığı konusunda bile bilgi yoktur, kurulan bağlantılar sadece söylentilerden ibarettir. Kaldı ki, Bellini gibi tablolarının birçoğu asırlar önce bir yangında yokolan ve şu anda elde az sayıda eseri bulunan Rönesans döneminin önemli ressamına aidiyeti kesin şekilde bilinen bir tabloya birkaç yüz bin pound değer biçilmesi mümkün değildir; Bellini’ye ait bir eser milyonlarca, hattâ yüzmilyonlarca pounda satılır.
* Büyükşehir Belediyesi’nin aldığı tabloyu 1737 ile 1817 arasında yaşayan İsviçreli gravür ustası Christian von Mechel 1807’de satın almış, şarkiyatçı Rudolph Tschudi’nin eseri 1930’larda von Mechel’in kolleksiyonunda görüp tanıtmasından sonra da sanat tarihi kitaplarına girmişti…
Gravürcünün soyundan gelenler iki asır boyunca muhafaza ettikleri tabloyu 300 bin pound başlangıç fiyatı ile Sotheby’s müzayede şirketinin Londra’da 8 Haziran 2015’e düzenlediği mezata koydular ve eser o gün vergiler dahil 965 bin pounda satıldı. Tablonun yeni sahibi aradan beş sene geçtikten sonra eseri elden çıkartmak ihtiyacı hissetmiş yahut daha yüksek meblâğlarla satabileceğini düşünmüş olacak ki aynı tabloyu beş sene sonra yine Londra’da ama Christie vasıtasıyla açık arttırmaya çıkardı ve bu defa yine vergiler dahil 935 bin 250 pounda İstanbul Büyükşehir Belediyesi aldı. Yani, eser ilk satıştan 30 bin pound daha düşük fiyata müşteri bulmuş oldu!
* Tabloda FatihSultan Mehmed ile beraber resmedilen gencin kimliği bilinmemektedir, bu konuda yapılan yorumlar, hattâ gencin Fatih’in en sevdiği oğlu Cem Sultan olduğu yolundaki açıklamaların temeli yoktur.
Fatih’in üç oğlu vardır; oğullarından Mustafa, Bellini’nin 1479’da İstanbul’a gelmesinden önce vefat etmiştir. Hükümdarın o sırada 32 yaşında olan büyük oğlu Bayezid babasının yanında değil, Amasya’dadır; üçüncü oğlu olan Cem de o tarihte Konya’dadır.
Ressamı meçhul eserde Fatih’in karşısında görülen gencin Cem Sultan olmamasının imkânsızlığının sebepleri sadece Bellini’nin İstanbul’a gelişi sırasında Cem’in Osmanlı payitahtında bulunmaması değil, hükümdar babanın oğlu ile beraber resmedilmesinin Şark’ın geleneklerine ve protokollerine ters düşmesidir!
Avrupa resminde hükümdarların çoluk-çocuk birarada gösterilmesi âdeti bizde yoktur, üstelik bir padişahın oğlu bile olsa bir başkası ile aynı boyda resmedilmesi örfe ve edebe mugayirdir! Cem Sultan, Bellini’nin İstanbul’da bulunduğu günlerde payitahta gelmiş ve Bellini ile tesadüfen de karşılaşsa bile, bu şekilde, yani babası ile ve onunla aynı boyda beraberce resmedilmesine imkân yoktur! Zaten, tablo hakkında daha önce yapılan çalışmalarda da kimliği meçhul gence tabloda Fatih ile aynı seviyede yer verilmesinin eserin sarayın dışında, hayalî şekilde yapıldığını gösterdiği vurgulanmıştır.
Üstelik, tablodaki gencin kim olduğu hakkında bugüne kadar değişik yorumlar yapılmış ama kesin bir hükme varılamamıştır. Meselâ, Fatih Sultan Mehmed hakkındaki en meşhur biyografi ile Bellini’yi anlatan çok önemli bir makale kaleme almış olan Franz Babinger gencin Bosna hükümdarının İstanbul’da rehin bulunan oğlu olabileceğini yazar ve tablonun Bellini’nin eseri gibi gösterilmesi iddiasını temelsiz gördüğünü söyler.
SATAN BİLE “CEM SULTAN” DEMİYOR!
Üstelik, ortalıkta iki günden buyana dolaşan Cem Sultan iddiaları tabloyu mezata koyan Christie müzayede şirketinin eserin tanıtımı için yayınladığı katologda bile geçmiyor. Christie tablonun saray dışında yapılmış olabileceğini, gencin giydiği ve kol kısmı görünen elbisede kullanılan altın işlemeli lüks kadifenin 15. asır sonlarında İtalya’da dokunduğunu hatırlatıyor, sonra tablodaki genç hakkında bambaşka bir görüş ile sürüyor, “Bu kişi bir Avrupalı, muhtemelen de Osmanlı sarayı ile bağlantısı bulunan ve İstanbul ile alâkasını bu şekilde yâdetmek isteyen Venedikli bir tüccar veya diplomat olmalıdır” diyor.
Hani şimdilerde devlet büyüklerinin yanına yaklaşıp selfi çekebilmek için takla üstüne takla atan bazı işadamları var ya, işte onlar gibi biri…
Unutulmaması gereken bir husus daha var: Osmanlı İmparatorluğu’nun o devrin süper gücü olmaya başladığı 15. asırdan itibaren Batı’da Osmanlı tarz giyim-kuşam modası başlamış; Avrupalı bazı asilzadeler, diplomatlar ve zenginler Türk giysileri giymişler ve zamanın meşhur ressamlarına kendilerini bu giysiler içerisinde gösteren tablolar yaptırmışlardır.
EN SON DÖRT SENE ÖNCE ALDIK!
Türkiye’nin yurtdışında yapılan müzayedelere katılıp tarihimizle alâkalı eserleri satın alması yeni değildir, resmî kurumlar senelerden bu yana gerektiğinde dışarıdaki mezatlardan eser satın alıp memlekete getirirler.
Bir-iki örnek vereyim: Kültür Bakanlığı, 1980’lerin sonunda Fatih Sultan Mehmed’in oğlu İkinci Bayezid döneminde yaşayan, hat tarihimizin en önemli isimlerinin başında gelen ve Sultan Bayezid’in de hat hocası olan Şeyh Hamdullah’ın yazdığı bir Kur’an-ı Kerim’i astronomik ama lâyık olduğu fiyatı ödeyerek almış ve Türkiye’ye getirilen Kur’an, Topkapı Sarayı’na konmuştu.
Devlet bu şekildeki bir müzayedeye bildiğim kadarıyla dört sene önce girdi. 2016’nın 20 Nisan’ında, yine Londra’da, Sotheby’de yapılan mezatta 200 bin pound başlangıç fiyatıyla arttırmaya çıkan ve bir padişahın tahta çıkış merasimini gösteren tek eser olan “Genç Osman’ın Cülûs Tablosu” o zamanki Kültür Bakanı Mahir Ünal’ın talimatı ile 430 bin pounda alındı, vergisi ile beraber 540 bin pounda malolan eser Türkiye’ye getirildi ve şimdi Topkapı Sarayı’ndaki “Padişah Portreleri” salonunda teşhir ediliyor.
RESMÎ KURULUŞ, ARACILAR KULLANIR!
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin müzayedeye katılma süreci hakkında çıkan haberlerde, arttırmaya Belediye’nin bizzat iştirak ettiği söyleniyordu…
Böyle mi oldu, başka bir yol mu bulundu bilmiyorum ama bu gibi mezatlarda uygulanması âdet olan taktiği anlatayım:
Bir devletin yahut resmÎ bir kuruluşun başka bir memlekette yapılan mezata kimliğini belli ederek katılması yanlıştır, hele devletin kendi adına önceden pey vermesi daha büyük hatâdır, zira bu iş arttırmaya çıkan objenin fiyatını anormal şekilde yükseltir. Karşısında müşteri olarak bir devleti gören alıcı kazanacağı parayı, mezat şirketi de komisyonunu yükseltebilmek maksadıyla vurdukça vurur, yani fiyatı çıkarttıkça çıkartırlar.
Devletler bu yüzden mezatlara güvendikleri ama kim olduğunu antika çevrelerinin pek bilmedikleri kişileri sokar ve fiyatın şişirilmemesi için arttırmayı o kişiye yaptırırlar.
“Genç Osman’ın Cülûs Tablosu”nun Sotheby’deki satışı sırasında da böyle olmuş, tablonun alınmasına karar verilmesinden sonra İstanbul’daki bir işadamının Londra’da yaşayan bir tanıdığından mezata katılması rica edilmiş, asıl alıcının kimliği bilinmediği için fiyat gereğinden fazla artmamış ve satış Türkiye’nin üzerinde kalmıştı.
Aynı metod, müzayedeye konan objeye mezatın yapıldığı memleketin resmî bir kurumu talip olduğu zaman da uygulanır ve özellikle Fransa’da yürürlükte olan bu uygulamaya “déclaration d’etat” denir.
Devletin görevlisi mezat salonuna gelir, arttırmaya katılmak için gereken katılım numarasını bile almaz, objenin satış sırasının gelmesini bekler, arttırma nihayete erip kürsüdeki münadi “Şu numaralı müşteriye saaaaat-tıııım!” deyiip çekicini vurduğu anda ayağa kalkar ve “déclaration d’etat” devletin objeyi en yüksek fiyattan satın aldığını duyurur.
Fatih Sultan Mehmed tablosunun satışında Büyükşehir Belediyesi’nin nasıl bir yöntem takip ettiğini bilmiyorum, sadece en makul uygulamanın ne şekilde olması gerektiğini burada yazmakla yetiniyorum…
Sözün kısası; İstanbul Büyükşehir Belediyesi mâlûm tabloyu Londra’daki mezatta satın almakla iyi bir iş yapmıştır. Bu tablonun Belediye’ye bağlı Atatürk Kitaplığı’nda muhafaza edilen ve mevcudiyetini az kişinin bildiği “Fatih Madalyonu” ile beraber teşhiri daha da hoş olur ama tabloda hükümdarın karşısında görünen gencin Cem Sultan olmadığının ve kimliği tablonun mevcudiyetinin öğrenildiği 80 küsur seneden bu yana merak edilen bu kişinin muhtemelen bundan böyle de meçhul kalacağının unutulmaması gerekir.