Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Anayasa Mahkemesi, Ayasofya’nın ibadete açılması konusunda bir derneğin yaptığı başvuruyu “kişi bakımından yetkisizlik” gerekçesi ile kabul edilemez buldu ve incelemeksizin reddetti.

        Haber isim falan verilmeden, yani başvuruyu kimin yaptığından bahsedilmeden, sadece “bir dernek” şeklinde yazılmıştı…

        Böyle “bir bilmemne” şeklindeki ifadeler, basınımıza son zamanlarda ârız olan tuhaflıklardandır. Böylesine önemli bir konuyu Anayasa Mahkemesine götürenlerin isimleri haberde verilmez; beş yıldızlı otelin veya restoranın önünde çatışma çıkar, mekân haberde “bir otel” veya “bir restoran” olur… Yahut meşhurlardan biri hastahanede vefat eder fakat o yerden de “bir hastahane” diye bahsedilir, hattâ televizyonlardaki haber görüntülerinde otelin, restoranın yahut hastahanenin ismi kapatılır!

        Dolayısıyla, Ayasofya kararının da “Bir mahkeme, camilerden birinin ibadete açılması konusunda bir derneğin yaptığı başvuru hakkında bir karar verdi” diye tam bir muammaya çevrilmediğine aslında şükretmemiz gerekir…

        Ayasofya meselesine gelmeden önce, haberlerde ismi gizlenen “bir dernek”in hangi dernek olduğunu yazayım:

        Camiin ibadete tekrar açılması meselesini Anayasa Mahkemesi’ne kadar götüren kuruluş, “Sürekli Vakıflar Tarihî Eserlere ve Çevreye Hizmet” isimli bir dernek… Bu konuda 2000’lerin başında Başbakanlık’a müracaat etmişler ama herhangi bir cevap alamayınca Ayasofya’yı ibadete kapatıp müze yapan 1934’teki Bakanlar Kurulu Kararı’nın iptali için Danıştay’da dâvâ açmışlar. Talepleri reddedilmiş, tashih-i karar istemişler, müracaat Danıştay’ın Dâvâ Daireleri Kurulu’nda da reddedilince son çare olarak “din ve vicdan hürriyetinin ihlâl edildiği” iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuşlar…

        Seneledir devam eden bu hukukî mücadelenin son neticesi dün belli oldu ve başvuruyu Anayasa Mahkemesi de reddetti…

        Senelerden buyana, her bahsi geçtiğinde açıkaçık söylerim: Ben, Ayasofya’nın ibadete açılmasına taraftarım!

        Sebep mi? Ayasofya fethin en mühim sembollerinden biridir, üstelik “kılıç hakkı”dır, yani bizde fetih sırasında yürürlükte bulunan İslâm Hukuku’nun fethedilen şehrin fatihlerine camiye çevirme hakkı verdiği en büyük ibadethanedir ve beşyüz seneye yakın cami olarak kullanılmıştır!

        Bundan 84 sene öncesinin siyasî ve milletlerarası şartları neticesinde ibadete kapatılıp müze haline getirilen böyle kadîm bir ibadethanenin hâlâ müze olarak kalmasını gönlüm işte bu yüzden istemiyor…

        Sırası gelmişten hep sorulan ve bu yazıyı okuyanların sorabilecekleri “İstanbul’da şu kadar bin cami var, bunların sanki tamamı doluyor, meselâ Ayasofya’nın iki adım ötesindeki Sultanahmed Camii’nde bile namaz kılmak isteyenler yer bulamıyorlar mı ki Ayasofya’nın da ibadete açılması isteniyor?” sualine peşinen cevap vereyim:

        Ayasofya, İstanbul’un önem bakımından ilk sıradaki camiidir; zira demin de söyledim, fethin sembolü ve daha da önemlisi “kılıç hakkı”dır! Sultanahmed yahut başka bir cami istediği kadar tarihî ve güzel olsun, bu yüzden Ayasofya ile mukayese edilemez!

        Ayasofya’nın ibadete tekrar açılmasının ne kadar müşkül olduğunun, üstelik gündeme ciddî şekilde gelmesinin bile bize karşı asırlar boyunca asla muhabbet hissetmemiş olanları, en başta da Yunanistan’ı nasıl ayağa kaldıracağının ve ne büyük dertlerle uğraşmak zorunda kalacağımızın tabii ki farkındayım ama söyledim ya: Beş asır boyunca cami olarak kullanılam böylesine önemli bir mekânın ibadete kapalı olmasını gönül bir türlü istemiyor!

        Anayasa Mahkemesi’nin kararı işte bu güçlük yüzünden aslında hiç de şaşırtıcı olmadı. Ama mahkeme bu kararın tam aksini verse, meselâ başlangıç kabilinden de olsa Ayasofya’nın tamamında değil ama bir bölümünde açıkça namaz kılınabileceğine hükmetse idi tarihe “Mahkemenin şimdiye kadar verdiği en önemli karar” olarak geçerdi…

        Atatürk’ün sadece Ayasofya Kararnamesi’nde bulunan ve başka bir belgede rastlanmayan imzası (üstte) ile bilinen imzası (altta).

        -

        BU İMZA NEDEN FARKLI?

        Sırası gelmişken, Ayasofya Camii’ni 24 Kasım 1934’te müze hâline getiren Bakanlar Kurulu Kararı’nda bana garip gelen ve daha önce de anlattığım tuhaflıkları tekrar yazayım:

        Reisicumhur Kemal Atatürk’ün, sözkonusu kararnamenin altındaki imzası “hakiki” değil, “sahte” gibi durmaktadır:

        Konuya daha önce Prof. Yusuf Halaçoğlu da dikkat çekmişti: Hükümet üyelerinin bugün Cumhuriyet Arşivi’nde, 49-79-6 numarada muhafaza edilen iki sayfalık kararnamenin son sayfasındaki imzaları gerçektir; yani bakanlar imzalarını bizzat atmışlardır. Ama bu imzaların hemen üzerinde yeralan “K. Atatürk” imzasında apaçık bir tuhaflık vardır, zira Atatürk’ün böyle bir imzasını başka hiçbir belgede göremezsiniz! Kararnamedeki bu imza sanki bir başkası tarafından atılmış gibidir!

        Üstelik, iki sayfalık kararnamenin metninde de bir gariplik mevcuttur; sayfaların üzerindeki antetler de farklıdır! İlk sayfa “T. C. Başvekâlet Kararlar Müdürlüğü” antetli resmî kâğıda daktilo ile yazılmış ve 2/1589 numarası konmuştur ama antet ikinci sayfada değişmekte, “T. C. Başvekâlet Muamelât Müdürlüğü” olmaktadır.

        Böylesine önemli bir kararnamede arz-ı endâm eden bu tuhaflıkların sebebi acaba ne olabilir?

        Ayasofya’nın memlekette o devirde sinek bile uçsa haberdar olan Atatürk’ten habersiz, yani sahte bir kararname ile müzeye çevrildiği gibisinden akıl ve mantık harici bir iddiada bulunacak değilim. O günlerin manşetlerindeki “Ayasofya Camii müze olacak, oluyor, olduuuu!” gibisinden ifadeler bile böyle bir iddianın nasıl bir saçmalık olduğunu hemen gösterebilecek mahiyettedir.

        Atatürk’ün cumhurbaşkanlığının son senelerindeki Bakanlar Kurulu Kararnameleri’nden bazılarını bizzat imzalamadığı, imza yerine kaşesinin basıldığı bilinmekte ve kullanılan kaşeler Ankara’da muhafaza edilmektedir ama Ayasofya Kararnamesi’nin altındaki imzanın kaşesi, yani fizikî şekildeki mührü de elde değildir; üstelik söylediğim gibi bu imzaya yahut kaşeye başka bir evrakta da rastlayamazsınız…

        İmza muammasını bir de antet karmaşası takip edince, insan elinde olmadan Anayasa Mahkemesi’nin devamına karar verdiği kararnamedeki alışılmadık farklılıkların artık ciddî şekilde ele alınıp imzanın kriminal laboratuvarda incelenmesi, hattâ üzerinde Cumhurbaşkanı’nın ıslak imzasının yerine mührünün bulunduğu diğer kararnamelerin de hukuken geçerli olup olmadıklarının tartışılması gerektiğini düşünüyor…

        Ayasofya Kararnamesi’nin ilk sayfası.

        -

        Kararnamenin anteti farklı ikinci sayfası.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar