Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hani delinin biri kuyuya bir taş atar da on akıllı çıkaramazmış ya, Sevilay Yılman da işte böyle bir iş etti; “Yeni havaalanının isminin ‘Abdülhamid Han’ olacak” diye bir tweet attı, sonra hata ettiğini yazdı ama olan oldu, ortalık birbirine girdi.

        Yazarların memleketin önemli ama henüz resmiyet kazanmamış meselelerinde ahkâm kesmelerinden, kanaatlerini “Bu işin bu şekilde yapılması gerekir!” diye peşinen empoze etmeye çalışmalarından oldum olası hoşlanmamışımdır.

        Hele, sarfedilen sütunlar dolusu sözün “Bunun böyle olması gerektiğini düşünüyorum!” gibisinden kıytırık bir cümle ile son bulması yok mu?

        “İşin doğrusu aha işte, budur!” diye dürüst ve kesin konuşmak varken yazıyı “Efendim, şöyle düşünüyorum”, “Kanatime göre bu şekilde olması lâzımdır” yahut “Yapılması gerekenin bu olduğu zannındayım” gibisinden lâstik gibi ifadelerle bitirmek bilgisine ve kanaatine güvenemeyenlere mahsustur!

        Köşe yazılarında böyle ahkâm kesilmesinden bahsetmemin Sevilay ile alâkası yok; Sevilay yeni havaalanının ismi hakkındaki tweetinde böyle bir iş etmedi, sadece işittiğini nakletti… Ahkâm kesme meselesini hatırlatmamın sebebi hiç hoşlanmadığım bu işi şimdi bizzat yapacak ve yeni havaalanının adı hakkında “Verilmesi gereken isim budur” diyecek olmam…

        İşte benim kanaatim:

        Yeni havaalanına eskisinin isminin verilmesi, yani onun da “Atatürk” olması gerekir! Eski hava meydanı artık kullanılmayacak, onun yerini çok daha büyüğü ve moderni alacaktır ve hava ulaşımı ile beraber eskisinin isminin de yenisine nakledilmesi çok doğru bir hareket olacaktır.

        Sözü dolandırmadan söyleyeyim: Resmî dairelerdeki fotoğrafların, heykellerin, büstlerin ve paraların üzerindeki resimlerin yetmiş seneden buyana Atatürk ile sınırlı tutulması bir “tarihî şahsiyet kıtlığı”na sebep olmuş haldedir ve devlet dairelerine Avrupa’da ve Amerika’da olduğu gibi kurucu liderin resmi ile beraber zamanın devlet başkanının fotoğrafı da asılmalıdır!

        Ama, mesele İstanbul gibi dünyanın en büyük metropollerinden birinin havaalanı olunca iş değişir. Yeni meydana “Atatürk” gibi kapsayıcı bir ismin verilmesi bir yerde şarttır; zira Atatürk bugün sevenlerinin yanısıra muhaliflerinin gözünde de memleketin ilk sıradaki ortak ismi ve ortak değeridir! Üstelik, havaalanının isminin eskisi gibi “Atatürk” olması , yani “kurucu lider” hakkında bir fikir değişikliğinin mevcut bulunmadığının görülmesi, toplumda son senelerde artan gerginlikleri de azaltacaktır.

        Ufak bir azınlıktan ibaret olan ve sadece Atatürk’e değil, artık Mehmed Âkif’e bile hiç sıkılmadan lâf edip hakaret dolu küstahlıklarını sosyal medyadan etrafa pervasızca saçan radikal grupları ciddiye almamıza ise, lüzum bile yok…

        “EVLİYA ÇELEBİ” OLABİLİR Mİ?

        Son günlerde yaşanan “Atatürk mü, Abdülhamid Han mı?” tartışması sırasında başka isim teklifleri de yapılıyor; meselâ “Gazi”, “Gazi Mustafa Kemal”, yahut sadece “Mustafa Kemal” adları da hatırlatılıyor.…

        Bu teklifler, yeni havaalanına “Atatürk” isminin verilmemesi ihtimaline karşı “Atatürk demeyebilirler, o halde Gazi falan olsun” düşüncesi ile yapılmış ürkek çıkışlardır! İstanbul’un yeni ve devâsâ havaalanına bu isimlerden birinin değil verilmesi, teklifi de gereksizdir; zira bunların tamamı bile “Atatürk” sözünün etkisini ve çağrışmını yapmaktan fersat fersah uzaktır!

        Üstelik, yeni havaalanı için telâffuz edilen isimler sadece “Atatürk” ve “Abdülhamid Han” ile sınırlı kalmıyor… Bazı özel görüşmelerde ortaya başka isimler atılıyor; meselâ “Evliya Çelebi” de telâffuz ediliyor…

        “Evliya Çelebi”, bence İstanbul’un havaalanlarından biri için mükemmel bir isimdir ama “Atatürk Havaalanı”nun ardından, ileride yapılacak bir başka meydana verilmesi şartı ile…

        Sultan Abdülhamid’i seversiniz, yahut sevmezsiniz veya hakkında pek birşey bilmemenize rağmen bir kesimin başlattığı modaya uyup “Bu isim de nereden çıktı?” diyebilirsiniz ama Abdülhamid’in hatâları ve sevapları ile bu memleketin hükümdarı, üstelik son devrin çok önemli bir ismi olduğunu kabul etmek zorundasınızdır.

        Gerçi hükümdarın tarihteki rolünü ve önemini bilip hatırasına saygılı davranmak ile isminin Türkiye’nin en büyük havaalanına verilmesi arasında önemli farklar vardır, üstelik bugünkü tartışmalar da aslında doğmamış çocuğa don biçmekten ibarettir!

        ÖKÜZÜN ALTINDA BUZAĞI ARAMAK

        Geçen gün Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın, devlete ait makam otomobillerinde tasarrufa gidilmesi talimatından bahsettim, araba saltanatı ile mücadelenin tarihimizde önemli bir yeri olduğunu yazdım ve Sultan Abdülmecid ile Kemal Derviş’in büyük büyük büyük dedesi Sadrazam Halil Hâmid Paşa’nın tasarruf çabalarını anlattım…

        Halil Hamid Paşa’dan bahsederken “…Birinci Abdülhamid’in 1782’de sadrazamlığa getirdiği Halil Hâmid Paşa da vazifesine tasarruf tedbirleri almakla başlamıştı. İsrafı önlemeye çalışmış, tamamen bozulmuş olan sistemi düzeltebilmek için askerî ve teknik alanlarda uzun dönemli yatırımlar plânlamış, başta pahalı kumaşlar olmak üzere lüks mal ithalini yasaklamış ve araba sayısını azaltmıştı. Ama almaya çalıştığı tedbirleri devam ettiremedi, zira sadece iki sene sadrazamlık ettikten sonra kellesinden oldu!” diyordum…

        Halil Hamid Paşa’nın idamı sosyal medyada bir anda konu oldu, yazım hakkında “Murat Bardakçı’dan tasarruf tedbirleri alan Berat Albayrak’a: Sadrazamın kellesi gitti” gibisinden yorumlar yapıldı; yani Berat Albayrak’ın resmî otomobillerin sayısını azaltmaya çalışması üzerine makamından olacağını söylediğim iddia edildi!

        “Öküzün altında buzağı aramak” ve “bilmemneresinden uydurmak” diye işte buna denir!

        Ben “…almaya çalıştığı tedbirleri devam ettiremedi, zira sadece iki sene sadrazamlık ettikten sonra kellesinden oldu!” diyorum; birileri, özellikle de TV’lerimizdeki abuk subuk programlar sayesinde son senelerde gittikçe fazlalaşan komplo teorisi meraklısı zevat bu ifadeyi “…Almaya çalıştığı tedbirleri devam ettiremedi, zira böyle bir işe kalkıştığı için iki sene sonra kellesinden oldu!” diye anlıyor, sosal medyadan bu şekilde duyuruyor ve öküzün altında buzağı arama meraklıları da ânında inanıveriyorlar!

        Eşi-emsâli az bulunan böyle uçuk teoriler üstâdı ceheleye kısaca anlatayım:

        Beyler! Halil Hamid Paşa’nın idamı ile aldığı tasarruf tedbirlerinin ve yapmaya çalıştığı mâlî reformun hiçbir alâkası yoktur! Paşa, bambaşka bir sebeple idam edilmiştir: Darbe girişimine kalkışmaktan! Zamanın hükümdarı Birinci Abdülhamid’i devirip yerine hükümdarın yeğeni olan veliahd Selim Efendi’yi, yani sonraki senelerin Üçüncü Selim’ini padişah yapmaya çalıştığı ortaya çıkınca Birinci Abdülhamid tarafından azledilmiş ve kellesi kesilmiştir!

        Seneler boyunca karaladıkları tamtakır yazıların ve ettikleri bomboş sözlerin neticesinde bir kesimin böyle okuduğunu anlamaz komplo meraklısı hâline gelmesine sebep olanların inanın yatacak yerleri yoktur!

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar