Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Erol Sayan, Türk Müziği’nin bugün yaşayan en önemli bestekârıdır. Aşkı ve hüznü mükemmel şekilde terennüm eden şarkıları yarım asır boyunca dillerde dolaşmıştır, hattâ bu şarkıların birçok kişi için önemli hatıraları vardır. İşte, Erol Sayan’ın en meşhur eserlerinden olan “Geçsin günler haftalar” sözleri ile başlayan “Hatıra” isimli meşhur eserinin bir ruh celsesine dayanan bestelenme macerası...

        Bugün referandum var; siyasetten bahsetmek, ucundan-kenarından da olsa siyasete temas etmek yasak, dolayısı ile bambaşka konularda kalem oynatmam gerekiyor...

        “Ne yazayım?” diye derin derin düşünürken geçen hafta gittiğim bir konseri hatırladım: Cemal Reşid Rey Konser Salonu’nda verilen, Türk Müziği’nin hayattaki en seçkin bestekârı olan ve şarkılarının bir değil, en az birkaçını mutlaka bildiğiniz Erol Sayan’ın eserlerinin icra edildiği konseri...

        Konserde kimin hangi eseri okuduğundan yahut icraların nasıl olduğundan falan bahsedecek değilim; üstad Erol Bey’in çok bilinen ama nasıl bestelendiği konusundan pek haberdar olmadığımız şarkısının ortaya çıkma hadisesini anlatacağım...

        Üstad bestekâr Erol Sayan ve tanburu.

        RUH ÇAĞIRAN BÜROKRATLAR

        Bugün ellili yaşlarda olan birçok kişinin hayatında, Erol Sayan’ın şarkılarının mutlaka bir yeri vardır. Neş’eli anlarında o şarkılardan biri ile daha da neş’elenmiş, hüzne kapıldıklarında üstadın içli bir şarkısını terennüm etmiş yahut sevdiklerine aşklarını yine onun eserleri ile ilân etmişlerdir.

        “Kalbe dolan o ilk bakış unutulmaz, unutulmaz”ın, “Bana bir aşk masalından şarkılar söyle”nin, “Kadehinde zehir olsa ben içerim, bana getir”in, “Yine yakmış yâr mektubun ucunu”nun, “Dertli ne ağlayıp gezersin burda”nın, “Yoksun diye bahçemde çiçekler açmıyor bak”ın ve daha bir hayli meşhur şarkının bestekârı olan Erol Sayan’ın en bilinen eserlerinin başında “Hatıra”sı gelir; yani “Geçsin günler haftalar / Aylar mevsimler yıllar” sözleri ile başlayan şarkısı...

        İşte, bir zamanlar Türkiye’nin dört bir tarafını saran ve marş gibi okunan “Geçsin günler haftalar”ın bilinmeyen bestelenme öyküsü:

        Yedek subaylığını tamamladıktan sonra Ankara’ya yerleşen Erol Sayan henüz radyoya girmemiştir, Ziraat Bankası’nda çalışmakta ve musiki ile amatörce uğraşmaktadır ama yapmaya başladığı besteleri ile ismini duyurmaya başlamıştır.

        Bir başka merakı da, o senelerin Ankara’sında hayli moda olan, akşamları evlerde sık sık tertip edilen, hattâ Türkiye’nin önde gelen yüksek bürokratlarının da iştirak ettikleri ruh celselerine katılmaktır...

        Klâsik müziğimizin son büyük bestekârlarından Refik Fersan.

        ŞARKIYI UZATTI

        Erol Sayan, 1960’ta Enis Behiç Koryürek’in “Hatıra”sını da bestelemiştir: “Geçsin günler haftalar / Aylar mevsimler yıllar / Zaman sanki bir rüzgâr ve bir su gibi aksın / Sen gözlerimde bir renk, kulaklarımda bir ses ve içimde bir nefes olarak kalacaksın”...

        Ama bu yeni eserini okunması için piyasaya çıkartamamış ve radyoya da göndermemiştir, zira güfte kısa olduğu için şarkı gereken süreyi, yani en az üç dakikayı tamamlayamamaktadır.

        Bir akşam yine evlerden birinde üst düzeydeki devlet büyüklerinin de iştirak ettikleri bir ruh celsesi yapılmaktadır. Ruhlarla temasa geçtiğine inanılan medyum “trans”a geçmiş, yani derin bir uykuya dalmıştır. “Öteki âlemden bir ruhun teşrif etmesi” istenir, medyum biraz sonra değişik bir ses tonu ile “Ben, Enis Behiç!” der; celseye katılanlar “ruh”a sorular sorarlar ve medyum cevaplar verir! Erol Sayan da, Enis Behiç’in uzun seneler önce yazdığı “Hatıra isimli şiirinin sonuna bir ilâve yapması” ricasında bulunur...

        Enis Behiç Koryürek.

        Ve, medyum bazı mısralar okumaya başlar: “Ömrüm sensiz geçse de aşkın gönlümde kalsın / Gülen gözlerin binbir teselli ile baksın / Sen gözlerimde bir renk, kulaklarımda bir ses ve içimde bir nefes olarak kalacaksın”...

        Güftenin eksik olan kısmı gelmiş ve “Hatıra” artık icra edilebilmesi için gereken süreye ulaşmıştır...

        CELSELERDE NELER NELER OLDU...

        İşte, o geceden kısa bir müddet sonra Türkiye’de marş gibi çalınıp okunan ve memleketin en fazla dinlenen eserinin, “Geçsin günler, haftalar”ın pek bilinmeyen bestelenme öyküsü...

        Ankara’da senelerce devam eden ve Yunus Emre’nin, Orhan Veli’nin ve diğer önemli isimlerin “ruhlarının davet edildiği” o celselerde daha başka neler yaşandığını bir bilseniz...

        Ama bütün bunları benim yazmam pek doğru olmaz, zira bu iş o celselerin bazılarında “operatör” olarak bulunan, yani celseyi idare eden üstad Erol Bey’e düşüyor...

        Enis Behiç’in ruhlara yazdırdığı bir başka şiiri de Refik Fersan bestelemişti

        Enis Behiç Koryürek, 1891’de İstanbul’da doğdu...

        Mülkiye Mektebi’ni bitirdikten sonra Dışişleri’ne girdi, çeşitli Avrupa başkentlerinde diplomat olarak bulundu, İstiklâl Savaşı senelerinde Millî Mücadele’ye hizmet veren İstanbul’daki gizli “MM” teşkilâtına katıldı, zaferden sonra bir müddet okullarda Fransızca ve edebiyat hocalığı yaptı, sonra bürokrasinin yüksek makamlarında görev aldı ve hayata 18 Ekim 1949’da Ankara’da veda etti.

        Enis Behiç’in Çedikçi Süleyman Efendi’nin “ruhu” ile temas ederek yazdığı eser: “Vâridât-ı Süleyman”.

        ‘BEŞ HECECİLER’DEN

        Şair olarak gençlik senelerinde aruz ile yazdığı ve o zamanın en önemli edebiyat dergisi olan Servet-i Fünun’da yayınladığı şiirleri ile tanınan Enis Behiç, 1912’den itibaren Ziya Gökalp’in teşviki ile “Milli Edebiyat” akımına katıldı ve hece veznine yöneldi. 1927’de ilk şiir kitabı “Miras”ı yayınlamasının ardından Faruk Nafiz Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Halit Fahri Ozansoy ve Orhan Seyfi Orhon ile beraber “Beş Hececiler” grubunun mensubu kabul edildi. Sade ve anlaşılır bir Türkçe ile yazdığı şiirleri artık memleketin her tarafından okunuyordu...

        Enis Behiç, sonraki senelerde Türkiye’de ruh çağırma ve ispritizma işlerinin öncüsü olan Dr. Bedri Ruhselman ile tanışması üzerine bu işe merak saldı: Ruh celselerine musiki âlimi Hüseyin Sadettin Arel ile beraber “medyum” olarak katılıyor, orada bulunan dostları da Enis Behiç’in ruhlardan aldığı “tebliğler”i kaydediyorlardı. “Öteki âlemden” geldiği söylenen bu tebliğlerin arasında, Enis Behiç ile temasa geçen ve 1734’te Trabzon’da vefat ettiğini söyleyen ama kaynaklarda hayatı hakkında hiçbir bilginin bulunmadığı Çedikçi Süleyman Çelebi adında bir Mevlevî’nin yazdırdığı şiirler de vardı. Enis Behiç artık her celsede Çedikçi Süleyman Çelebi ile temas ediyor, Süleyman Çelebi’nin “ruhunun” yazdırdığı şiirlerin adedi arttıkça artıyordu.

        Çedikçi Süleyman Efendi’nin “ruhunun” Enis Behiç’e yazdırdığı ve Refik Fersan’ın bestelediği Mahur makamındaki eserin girişi.

        İKİ ÖNEMLİ BESTEKÂR

        Şair, bu şiirleri 1949’da “Vâridât-ı Süleyman” isimli kitapta biraraya getirdi. Kitabın kapağında Enis Behiç ile beraber Çedikçi Süleyman Çelebi’nin de ismi bulunuyor ve ismin hemen altında parantez içerisinde “Ruhundan İlhamlar” ifadesi yeralıyordu. Yine kapakta yeralan “Allah bes ve der heme an zül-cemâl bes!”, yani “Allah ve onun cemâli her zaman kâfidir” ifadesi de, o devrin en meşhur hattatlarından olan Hâmid tarafından yazılmıştı. Vâridât-ı Süleyman “çok yüksek seviyedeki celse” yahut “toplantı” demek olan otuz sekiz adet “Bezm-i Alî”den meydana geliyordu. Her “bezm”de Çedikçi Süleyman Çelebi’nin tasavvufî bahislerde ve öğüt şeklinde yazdırdığı şiirler vardı.

        Kitap, o senelerin entellektüel çevrelerinde büyük alâka uyandırdı. Bir kesim “Vâridât-ı Süleyman”ın Çedikçi Süleyman Çelebi’ye değil, tamamen Enis Behiç’e ait oldu- ğunu iddia etti ama ekseriyette olan bir başka kesim eserin “ilâhî ilhamla yazdırılmış bir şâheser” olduğuna inandı. Hattâ, o devrin meşhur tasavvufçularından Ömer Fevzi Mardin de “Vâridât-ı Süleyman” hakkında 800 küsur sayfalık bir şerh yayınladı.

        Avrupa’da 1930’lu senelerde yapılan bir ruh celsesi.

        Çedikçi Süleyman Çelebi tarafından yazdırıldığı söylenen şiirler Türk Müziği’nin çok önemli bir bestecisinin, 1893 ile 1965 arasında yaşayan Refik Fersan’ın da alâkasını çekti ve kendisi de Mevlevî olan Refik Fersan “Vâridât-ı Süleyman”daki şiirlerden birini, “Haml-i Meryem’le Mesih’in doğuşuna kıl iman” mısraı ile başlayanını Mahur makamından besteledi ama eser bildiğim kadarı ile bugüne kadar icra edilmedi.

        Aynı devrin çok önemli bir başka bestekârı Suphi Ziya Özbekkan da “Vâridât-ı Süleyman”ın ilk sayfasında yeralan “Allah bes ve der heme an zül-cemâl bes!” ifadesini Rast makamından dinî musiki formlarından “gülbank” hâline getirecekti...

        Enis Behiç’in “Geçsin günler haftalar”ı hâlâ icra ediliyor ama sözünü ettiğim diğer iki eseri ne zaman ve nerede dinleyebileceğiz, kimbilir...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar