Musa Bey ile Gulizar!
Elimde uzaktan kumanda aleti televizyon kanallar arasında zıplayıp dururken, bir ara TRT Kurdi’de elini kulağına götürmüş bir dengbéji, içinde Sultan Abdülhamit adı geçen bir kilamaasılmış halde görünce durdum, kulak verdim sesine:
“Gulê go, Hecî Musa Bego ez Gulê me, gula dîn im
Ez ê kinc û palê xwe li xwe bînim
Rêka qere Stenbolê bihelînim
Textê Sultan Abdulhemîd bigrim û bihejînim
Eger îşê min pirsî ji xwe pirsî
Eger nepirsî ez ê telgrafê bidim duzdeh dewletên ecnebiya
Ez ê gişka pêbihesînim”
“Ben Gulêyim deli Gulê
Kalkıp eteğimi belime dolayacağım
Virane İstanbul’un yolunu tutacağım
Sultan Abdülhamit’in tahtını tutup sallayacağım
Bana sahip çıktı çıktı
Bana sahip çıkmazsa eğer
On iki ecnebi devlete telgraf çekip
Herkesi her şeyden haberdar edeceğim”
Dengbéjin sesi gittikçe kaybolurken, o sırada okumakta olduğum François Georgeon’un “Sultan Abdülhamit” (İletişim Yayınları) kitabında altını çizdiğim o satırlara gitti aklım.
Dengbéjin uzun kilamının tümünü buraya almak mümkün değil, hadiseyi teferruatlı anlatıyor. Kürt dengbéj, Ermeni kızı Gülizar’ın ağzından anlatıyordu bundan 130 sene önce olmuş olayı, hem de bütün ayrıntılarıyla.
Benim o sırada okuduğum kitabın 357. sayfasında ise 1889 yılının “ilkbaharında, Muş’ta güçlü bir Kürt aşiretinin reisi Musa Bey’in Ermeni köylerine karşı şiddet olaylarına giriştiğini, kaçırıp zorla alıkoyduğu bir Ermeni genç kızı daha sonra zorla Müslüman yaptığı” yazılıyordu. Başta çok sıradan gözüken bu hadise giderek büyümüş, uzun bir süre Avrupa basının en önemli gündem maddesini oluşturmuş, oradan da Avam Kamarası’nda tartışma konusu olmuş, sonunda beklenmedik bir neticeyle aynı yılın sonbaharında İstanbul’da bir kamu davasının açılmasına yol açmıştı.
O sırada TRT Kurdi’de elini kulağına götürmüş, yanık sesiyle Ermeni kızı Gulizar ile Kürt Musa Bey’in kilamını söyleyen dengbéj çok önemli bir tarihi hadiseyi aktardığını biliyor muydu bilmiyorum, ama yazıyla uğraşmaya başladığım günden beri, yazısı yasaklanmış bir toplumun toplumsal hafızasını diri tutan dengbéj kelamının ne kadar önemli bir boşluğunu doldurduğunu bilen birisi olarak hadiseyi şimdi daha çok merak etmeye başladım ve hemen araştırmaya giriştim.
*
Yakın dönem Kürt tarihi üzerine uzman iki sevgili dostum var; tarihçi Mahmut Akyürekli ile sevgili kardeşim Sinan Hakan... İkisinin de çok önemli çalışmaları var. “Musa Bey hadisesi” demeden önüme bir yığın bilgi yığdılar. Her şeyden önce Mahmut Akyürekli, akademisyen Musa Şaşmaz’ın hacimli kitabı “Kürt Musa Bey Olayı”nı gönderdi; Sinan kardeşim de notlar şeklinde çok kıymetli bilgiler... İnterneti şöyle bir karıştırdım, yüzlerce makale çıktı karşıma. Hemen hemen herkes yazmış, hem Ermeni hem Kürt tarihçiler, edebiyatçılar, araştırmacılar... Kimi istersen...
Tabi herkes kendi ideolojisinin penceresinden bakmış bu önemli hadiseye...
Bir tarafı yüceltip öbür tarafı suçlu ilan etmeden farklı bir gözle bakılabilir mi neredeyse 130 yıl önce olmuş olaya bilmiyorum ama en azından bu yazıda bunu yapmaya çalışacağım ben.
*
Tarihe “93 Harbi” olarak geçen savaşın üzerinden on yıl geçmiş. Rus çizmesi altında uzun süre ezilmiş olan Doğu Anadolu bölgesi bir nebze bile olsa yaralarını sarmış, açlık azalmış, Hıristiyan nüfus nispeten biraz daha varlıklı hale gelmiş, Müslümanlar ise kıskanç bir gözle bakıyor onlara. Ermenilerde ise genel bir hoşnutsuzluk havası hakim.
Savaştan sonra Balkanlarda Bulgaristan özerkliğine kavuşmuş, Ermeniler de Doğu’da benzer bir statü istediler uzun süre, olmadı; onun yerine bölgeyi bir Ermeni Valinin yönetmesini, Ermenilerin askere alınmasını ve bürokraside görev almalarını istediler, olmadı; talepleri sonuçlanana kadar bölgede Rus askerlerinin kalmasını istediler, o da olmadı. En önemlisi bölgeyi işgal eden Rus ordusunun önemli subayları Ermeni’ydi.
Abdülhamit başta bu talepleri kabule hazırdı ama asıl amacı bu taleplerin Rusların Osmanlı üzerindeki egemenliğini perçinleyeceğini, bu durumun da İngilizlerin kabul etmeyeceğini bildiğinden onları karşı karşıya getirmenin aracı olarak kullanmak istedi.
Özellikle Rus askerlerinin bölgede kalmasına İngilizler karşı çıktı. Abdülhamit de Ermenilere yönelik ıslahatları ağırdan aldı. Bütün bölge için, Kürtleri de dahil ederek bir “ıslahat planı” üzerine çalıştıklarını söyledi.
Batılı egemen devletler Abdülhamit’in bu planına çok kızdı. Onlara göre Kürtler yerleşik bir halk değildi, göçer ve eşkıya bir milletti; Ermenilerle bir tutulmaları kesinlikle kabul edilemezdi. Onlara yönelik bir ıslahat yapılacaksa da “ilkel” durumlarına uygun bir şeyler yapılmalı, ıslahat “gün görmüş” Ermenilere mahsus olmalıydı!
Ermeniler de bu süre içinde sürekli Batılı devletlere, bölgede Kürtlerin ve Çerkezlerin kendilerine baskı yaptıklarını şikayet edip durdular.
Abdülhamit ise çoktan Hıristiyanlardan umudunu kesmiş, elden çıkan Balkanlara ağıt yakmak yerine, Müslüman tebayı kendine bağlayacak yeni bir siyasetin temellerini atmış, İslam coğrafyasında başta Şam ve Hicaz olmak üzere vilayetlerin gelişmesine öncelik vererek imparatorluğa yeni bir yön tayin etmişti.
1916 felaketine giden süreç de böylece başladı zaten.
*
İşte Kürt Musa Bey ile Ermeni kızı Gulizar olayı bu arka plan üzerinde patlak verdi.
*
Musa Bey, Muş sancağının tanınmış beylerinden Mirza Bey’in oğludur. Mirza Bey, Mutki ve Ahlat kazalarında kaymakamlık yapmış, Dersaadet’in sevdiği bir şahsiyettir, Ermenilerle de arası çok iyidir. Eşlerinden birisi Bedirhan Bey’in kızıdır.
Babası ölünce beyliği Musa Bey devralır. Unvanı Mutkili Musa Bey, halk arasında ise Musa BegêXwêtî olarak bilinir. Xwêt Mutki’de bir bölgenin adıdır. Musa Bey Dêrxas’ta (Hasköy) yaşayan Gulo adında, (dengbéj kilamlarında Gulizar diye geçer) bir Ermeni’nin kızını kardeşi Cezayir’e ister. Kızı vermezler, bunun üzerine kızı kaçırtır. Ermeni kaynaklarında Musa Bey’in Gulizar’ı kendisi için kaçırdığını, ancak dört karsı olduğu için nikahlayamadığını, o yüzden kardeşi Cezayir’e nikahladığını ve din değiştirmeye zorlandığını söylerler. Kürt dengbéj türküsünde şunlar da var:
“Musa Bego, ax ez Gulo me, ez gune me,
Ez Guloka bav fille me
Welleh ez ne layiqê dînê te me
Ez layiqê xaça ser milê bavê xwe me”
Musa Bey, ben Guloyum yazık bana
Ermeni kızı Guloyum
Vallah dinine layık değilim senin
Layığım babamın omzunda taşıdığı haça
Din değiştirmeye zorlandığı, “Gulizar” olan adının “Leyla” yapıldığı akla uygun, mutlaka yapılmıştır ancak Musa Bey’in kendisi için kaçırdığı kızı kardeşiyle evlendirdiği ise akla ziyan bir iddiadır. Dengbéj kilamında da kendisi için kaçırdığı kızı, kardeşiyle nikahladığına dair bir şey yok ama din değiştirmeye zorlandığı uzun uzun anlatılır.
Hem orta yerde namus diye bir şey var ve Kürtler de namus meselesini her şeyin üzerinde tutarlar.
*
Bölgede Amerikalı, İngiliz misyonerler cirit atıyor o sırada, Ortadoğu’da Hıristiyan bir devletin imkanlarını arıyorlar. Bu hadise onlar için iyi bir malzeme teşkil eder. Bir anda İngiliz ve Fransız gazeteleri hadisenin üzerine atlarlar.
Nisan 1889’da İngiliz “The Times” gazetesinde bir Ermeni kızın babasının gözleri önünde diri diri yakıldığı haberi çıkar. 6 Mayıs 1889’da ise “The Daily News”de, “Kürt Musa Bey’in bir Ermeni köyünde katliam yaptıktan sonra bir çocuğun üzerine gaz dökerek yaktığını” duyurur. 14 Mayıs 1889’da ise “The Echo” gazetesinde yine Kürtlerin Ermenileri katlettiği, güzel kadınlarına tecavüz ettiği haberi çıkar. Bu haberler yankı bulur ve İngiliz Parlamentosu “Ermeni bir kızın bir Kürt beyi tarafından kaynatılarak öldürüldüğü şayiasıyla” çalkalanır.
*
Bölgede Ermenilerle Kürtler bir arada yaşıyordu. Henüz düzenin bozulmadığı yıllar... 93 Harbi’nden sonra Balkanlarda nasıl yeni Hıristiyan devletler ortaya çıktıysa, Doğu’da da Ermenilere aynı söz verilmiş. Ama bu iş burada o kadar kolay değil. Kürtlerin kıyafetlerine bürünen birçok Ermeni militan Rusların desteğiyle sınırları geçerek bölgede huzursuzluk yaratıyor. Sultan Abdülhamit bu durumdan hiç hoşnut değil. Ermeni davası Fransa ve İngiltere’de gündemin birinci maddesi...
İşin aslı Ermeniler de yekpare değil. Abdülhamit de bunu iyi görüyor. Sultana göre üç tür Ermeni var. Küçük bir azınlık Ermenistan’ın bağımsızlığını istiyor, biraz daha kalabalık bir gurup Rusya’ya bağlanma özlemi içinde, en büyük çoğunluk ise Osmanlı hükümetine hala sadıktır.
Sadrazam Kamil Paşa, Hacı Musa Bey’i İstanbul’a getirip yargılamak yerine, onu ve ailesini Doğu Anadolu’da ücra bir yere sürgün ederek meseleyi kapatmayı geçiriyor aklında ancak Sultan Abdülhamit bu fikirde değil; Sultan davayı İstanbul mahkemelerine taşıyarak azami gürültü koparmayı düşünüyor.
Bu vesileyle yukarıda zikrettiğimiz üçe ayrılmış olan Ermenilerin görüş ayrılıkları da su yüzüne çıkmış olacak.
Sultan’ın tam da düşündüğü olur. Bu olay vesilesiyle Ermeni cemaati içindeki bölünmeler su yüzüne çıkar.
Musa Bey hakkında on ayrı dava açılır. Hacı Musa Bey ve birkaç Ermeni tanık mahkeme için Muş’tan İstanbul’a çağrılır. Musa Bey kalkar gider, babasının kayınçosu Pera Mutasarrıfı Bedirhan Bey’in oğlu Bahri Paşa’nın evine misafir olur.
Dava, Georgeon’un deyimiyle, tam bir “adli komediye” dönüşür. Muş’tan gelmiş davacı Ermeni köylüler iyi Türkçe bilmiyor. Mahkemede kullanılan ağdalı Osmanlıca bela olur başlarına, dertlerini iyi anlatamazlar. Muşta olmuş olaya, İstanbul’daki bazı Ermeniler tanık olarak katılır. Birisinin söylediğini öteki yalanlar, her şey karman çorman olur. İşin içine mağdur bir kızın hakkını savunmak yerine, bir milletin davasını savunma gibi siyasi mülahazalar girer, at izi it izine karışır.
Mahkeme neticede Hacı Musa Bey’i beraat eder. Ne İstanbul basını, ne Ermeni, ne de Batı kamuoyu bu karardan memnun değildir. Abdülhamit baskıları az buçuk hafifletmek için Musa Bey’i Medine’ye sürgüne gönderir.
Musa Bey bir süre orada kaldıktan sonra Şam’a gönderilir. Bitlis ve Muş’a ancak 1914 yılında cihat ilan edilince geri döner.
*
Kürt dengbéjlerin yanında yer alarak hikayesini kılamlara döktükleri Ermeni Gulizar ise mahkeme kararıyla ailesine geri döner. 1892 yılında; 1908 darbesinden sonra Muş milletvekili olan Keğam Der Garabedyan adında bir Ermeni aydını ile evlenir. Çift uzun yıllar Muş, Diyarbakır ve İstanbul gibi değişik vilayetlerde hayatlarını sürdürürler. Bir kızları olur, Paris’te okur. Gulizar, 1934-1935 yılları arasında Paris’te kızını ziyaret eder, yazdığı anılarını bu sırada kızına teslim eder. Muş Milletvekili Keğam Der Garabedyan 1918 yılında, Gülizar da 1947 yılında vefat eder. Keğam Der Garabedyan ile Gülizar şu anda Şişli Ermeni Mezarlığı’na aynı mezarda yatıyorlar.
*
Musa Bey’e gelince...
Birinci Dünya Savaşı başlayınca Musa Bey Şam’dan memleketi Muş-Bitlis’e geri döner. Savaşta, Bedüzzaman Said-i Kurdi, Hizanlı Şeyh Selahattin, Şeyh Hazret ve Küfrevi şeyhleri gibi o da Kürt milis kuvvetleri komutanı olur. Rus işgaline karşı savaşır. Muhtemelen 1916 felaketinde de önemli bir rol oynar. Bu dönemde Kazım Karabekir Paşa ile 1917’de bölgeye gelen Mustafa Kemal’le tanışır, Mustafa Kemal onu çok sever, ahbap olurlar. Erzurum ve Sivas Kongrelerinin Temsil Heyetlerinde Kürt delegesi olarak yer alır. Konuyla ilgili önemli bir çalışma yürüten Sinan Hakan’a göre Ankara hükümeti kurulduktan sonra da bölgede nüfuzu devam eder, TBMM hükümeti zaman zaman kendisine maddi yardımlarda bulunur.
Hacı Musa Bey, Şeyh Sait hadisesinde tutuklanır, suçlu bulunur ancak idam edilmez, Aydın’a sürülür. Bir süre sonra Kör Hüseyin Paşa ile birlikte buradan kaçıp Suriye’ye gider, orada önde gelen Kürt şahsiyetlerin kurduğu Hoybûn örgütüne katılır. 1928 yılında Kamışlı’da vefat eder, burada toprağa verilir.
*
Hacı Musa Bey, Mirza Bey’in oğludur. İzzet Bey, Musa Bey’in oğludur. Hacı Muammer, İzzet Bey’in oğludur. Salih, Hacı Muammer’in oğludur.
Salih 15 yaşındayken Necip Fazıl’la tanışır, üstat onun varlık ve fikir dünyasına yeni bir pencere açar.
Necip Fazıl vefat edince onun düşünce sisteminin üzerine yeni bir fikir geliştirir.
Onun hikayesi 28 Şubat’ın özel hikayesidir. Tutuklanır, ağır işkence görür, uyduruk bir yargılamayla ölüme mahkum edilir, idam cezası kalkınca cezası müebbete çevrilir.
Mahkemeye her tarafı yara bere içinde çıkartılır. O dönemde Fatih Çekirge ile Yılmaz Özdil’in çıkardığı “Star” gazetesinde işkence sonucu yüzü gözü cılk yaralar içinde büyük bir fotoğrafı basılır, üzerine de “Tıraş olurken yüzünü kesti” manşeti atılır.
16 yıl hapis yatar. Tek başına kaldığı bir hücrede 58 cilt kitap yazar.
Yeniden yargılanır, 24 Temmuz 2104’te hapisten çıkar. Ancak beynine çoktan bir ur girmişti.
16 Mayıs 2018’de hakkın rahmetine kavuşur.
İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi’nin kurucusu yakışıklı, karizmatik Salih Mirzabeyoğlu, Hacı Musa Bey’in üçüncü kuşak torunuydu.
***
Bir Kürt dengbéji ile bir Ermeni kadının sesinden Musa Bey ile Gulizar hadisesi