'Devlet sorunu...'
TERÖR acısının kavurucu rüzgârı önceki gece de bir başka ilçede hortladı.
Aynen daha önceki günlerde olduğu gibi yine yaktı.
Şunu kabul edelim ki, eğer böyle devam edilirse, dün gibi yarın, ertesi gün, bir sonraki gün de karşımıza çıkacak.
Oysa Yargıtay Başkanı Ali Alkan'ın da dün Adli Yıl açılışında söylediği gibi çözüm yöntemi belli.
"Teröre karşı ortak dil; kamu gücünün toleranslı kullanımı; hukukun üstünlüğü..."
Benzerini TBMM Başkanı Cemil Çiçek de söyledi...
Dedi ki:
Terör, devlet sorunudur,
Kıbrıs gibi milli bir meseledir,
Tek bir organın, gücün, tek partinin, tek kişinin, vatandaşın meselesi değildir.
Mevsimlik bir sorun olarak görülmemelidir.
Sihirli bir formülü yoktur; ortak terminoloji üretilmeye ihtiyaç vardır.
Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.
Terör uluslararası bir sorundur; dış desteğinin de kesilmesi gerekir.
Türkiye terörle mücadele ederken, dış dünyada başarı elde etmiş ülkelerin tecrübesinden de yararlanmalıdır.
Terör statik değil, dinamik bir tehlikedir; statik tedbirlerle soruna çözüm bulunmaz.
Devletin terör konusunda kurulmuş kurumlarının, dinamik mücadele yöntemleri üzerine yoğunlaşması gerekir.
Güvenlik bürokrasisinin önerdiği tedbirler hükümetlere hâkim olmuştur.
İngiltere, özellikle de İspanya'nın deneyiminden yararlanmalıyız.
Amasız, fakatsız, terörü reddedecek kimse varsa birlikte hareket etmelidir...
Dediler ki:
"Sen niye bunları söylüyorsun..."
Diyorum ki:
Bu sorunun çözümü Yargıtay ve TBMM başkanlarının söylediği yöntemle olur.
Çözüm ancak başarılabileceğine inanmakla elde edilir.
Terörle mücadelede çözüm yönteminin sihirli değneği yoktur.
Çözümün herkesin üzerinde mutabık kalacağı optimum modeli bulunmamaktadır.
Ortak dilin oluşturulması, öncelikle de terörün aynı dille lanetlenmesi gerekir.
Etnik temelli soruna karşı üretilen milliyetçi çözüm, sorunu derinleştirir.
Etnik terörün çözümü, o etnisiteye ait sorunların ortadan kaldırılması, kültürel hakların verilmesiyle sağlanabilir.
"Verdik işte daha ne istiyorsun, başkaları bir şey istiyor mu ki... " anlayışı sorunun daha da derinleşmesini getirir.
Azınlık bölücülüğünün yarattığı terör, çoğunluk ırkçılığıyla çözülmez.
"Terörü bitirirlerse hakkını veririm" sözü soruna destek olur.
Etnik yapının nitelikli çoğunluğunun terörden korunması gerekir.
Milliyetçi duygulardan önce, sorunu kaldıracak modellerin tatmini gerekir.
Güven, silahla sağlanmaz.
Katılımcı demokrasi, en aykırı, en radikal şeyleri söyleyebilenlere fırsat tanımakla gerçekleşir.
ETA'ya kesin karşı olan, Batasuna ile yolu bile kesişmeyen Katalan bölgesinin etnik milliyetçi partisi PNV, "Teröre ve silaha karşıyım, ama İspanya bölünmeli, yeni devlet kurulmalı" dediğinde, "Bunları söylemek demokratik hakkındır" yanıtı verilebildiği için soruna daha çabuk çözüm üretilmiştir.
Veya "Getir bir bakayım, çözümün uygun mu değil mi ben karar vereyim" denmediği için İngiltere'de hükümetler IRA'ya karşı başarı sağlamıştır.
Sonuç devlet sorunudur, çözüm ortaktır; hoşgörü ise çözümün ilk adımıdır.