Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İZMİR’deki görüntü Türkiye’nin 18 ili, 81 ilçesi ve 502 köyünde her an gerçekleşebilir.

        Çünkü hepsi 5 ve üzerindeki depreme neden olacak fay hattının tam üzerinde yaşıyor…

        Böyle bir fayın üzerinde yaşam sürdükleri hem kendileri, hem devlet, hem de depremle ilgili tüm sivil toplum kuruluşları tarafından 20 yıldır bilindiği halde…

        Hakkını vermek gerekir, bazılarının taşınmaları gerçekleşmiş…

        Ancak Bolu, Balıkesir, Sakarya, Manisa, Kütahya’da çok daha net örneklerinde görüldüğü gibi, taşınan yerler yeni yerleşim alanına açılmış.

        11 YILDA 164 DEĞİŞİKLİK

        Boşaltılması gereken bölgelerde yaşam daha yüksek binalara göç etmiş.

        İzmir’de yaşananın bir benzeri orada da gerçekleşmiş.

        Oysa 1999 sonrası çıkan mevzuata göre hepsinin boşaltılıp, ağırlıklı olarak da yeşil alana dönüştürülmesi, en azından üzerindeki binaların 9 şiddetine dayanacak hale getirilmesi gerekirdi.

        Ardı sıra çıkan imar afları ve 11 yılda tam 164 kez değişime uğrayan İmar Yasası ile bu düzenlemelerin hepsi bir kenara atılmış…

        Son düzenleme yani 165’incisi de Torba Kanun içinde Komisyon’dan çıktı, yakında TBMM Genel Kurulu gündeminde olacak…

        Oysa benzer bir yasa, örneğin Almanya’da 1945’den bu yana sadece 2 kez değişime uğramış; o da günün şartlarına revize edilme gereği hissettiğinden...

        REKLAM

        BİR YILDA 4 DEPREM

        Doğa, toprak, kırılan fay aynı olduğu halde, bir yasa neden bu denli değişime uğrar sorusunun yanıtı da açık…

        Kentsel dönüşüm yerine parsel bazlı rantsal dönüşüm…

        Yoksa bir ülke sadece bir yıl içinde yaşadığı 3 depremde 123 vatandaşını kaybedebilir miydi?

        İzmir dördüncüsü yaşanan depremde ve dün 90’ı aşan can kaybına daha ne kadar ekleneceğini de bilmiyoruz.

        Bu denli can kaybına rağmen aynı hatayı yapanlar için imardan elde ettiği kazanç bir yıl içinde şu an 213’ü aşan insanın canından çok daha mı kıymetli.

        Haydi, düzenlediniz diyelim, doğanın da o düzenlemeye uyar mı sanıyorsunuz; olmadığını anlamak için daha kaç deprem yaşanması gerekir.

        FAY YASASI GEREKİR

        Fay hatları üzerinde bina yapımı konusunda çok daha sıktı denetim olması gerekirken dikkat ediyorum düzenlemelerin hepsi gevşemeye yönelik ve teşvik edici hükümler içeriyor.

        Bunun için acilen bir Fay Yasası çıkarılması gerekiyor.

        Nitekim bu yönde bir düzenleme uzun yıllardır deprem ve fay hatları üzerinde çalışan jeoloji yüksek mühendisi CHP Milletvekili Müzeyyen Şevkin tarafından geçen yıl TBMM’ye verildi.

        Ancak reddedildi.

        Şevkin’i dün İzmir’de afet binalarının önünde bulup konuştum…

        “İmar planlarına bizim de önerdiğimiz gibi sakıncalı alanlar işlenmiş olsa bunlar yaşanmaz” diye söze girdi.

        Bunun için bir Fay Yasası’nın acilen çıkarılması gerektiğini belirtip ekledi:

        “O da yetmez, yetki karmaşası da giderilmeli. 1959 tarihli Afet Yasası orası burası yenilenip başka bir hale getirildi. Bunun yeniden yazılması lazım. Belediyeler Bünyesinde acilen Afet Daire Başkanlıkları oluşturulması ve yetkilendirilmeli…”

        REKLAM

        SEKİZ YILDIR SORUMLUSU YOK

        Bayraklı Belediye’sinin yaptığı gibi İzmir’de yıkılan 3 binanın da bulunduğu 208 bina hakkında oturulamaz raporu verilmiş.

        Ancak aradan geçen 8 yılda kimse bir şey yapmamış…

        Belediye yıkım yetkisinin kendisinde olmadığını belirtip kenara çekilmiş; topu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na atmış…

        Peki, bu işlerliğin nasıl olması gerekirdi?

        Konuyla ilgili çok sayıda uzmanla konuştum; Bakanlık ve büyükşehir belediyelerinin konuyla ilgili birimlerinin başındaki isimlere danıştım.

        Aslında birinin söylediğinin diğerinden farkı yok.

        COVİD-19’DAN KORUNUR GİBİ

        Koronavirüs ile mücadele için nasıl ki maske, mesafe ve temizlik gerekiyorsa, bunun için gereken üç şey de belli:

        “Fay hattı üzerine bina yapmamak, bina yapımdaki malzeme kalitesini mevzuata uygun tutmak ve temelini dayanıklı şekilde inşa etmek…”

        Bir de bunun denetiminde kim sorumlu ise ona yetkiyi tam vermek.

        Her bir deprem sonrası yaşandığı gibi kimin sorumlu olduğu belli değil.

        Yapı Denetim şirketlerinin binaların sağlamlık kontrolünü müteahhit aracılığıyla değil, DASK aracılığıyla yaptırmak.

        Oysa bugün müteahhit bir yapı denetim şirketine gidiyor, parasını yatırıp kontrolünü yaptırıyor.

        Bunun sorumluluğunu Yapı Denetim firmalarının aldığından söz ediliyor ama sürekli denetiminin yapılmasından da uzaklaşılıyor; oysa sigorta kurumu aracılığıyla yapılmış olsa, her yıl denetimi zorunlu olur, kimse de su borusu geçirmek için kolon kesemez…

        HERKES BİRBİRİNE ATMIŞ

        Yine Bayraklı Belediyesi’nin oturulamaz raporundan yola çıkarsak, Belediye bu raporu yıkılan üç apartmandakilere vermiş.

        İddia o ki bir kopyasını da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yollamış, ancak Bakan Kurum kendilerine gelmediğini söylüyor.

        REKLAM

        Peki, binalarının sağlam olmadığını, yıkılacak durumda olduğunu bilen sakinleri ne yapmış?

        Hep birlikte isyan edip, binalarının çürük olduğunu ispatlayan yöneticiyi yönetimden atmış, 8 yıl boyunca da bana bir şey olmaz deyip oturmuş.

        Sonunda olunca da şimdi hepsi birden dizini dövüyor.

        ÜÇ PARMAĞI KENDİNİ GÖSTERİYOR

        Oysa bina yıkılacaksa buna karar vermesi gereken tek merci olmalı…

        Böyle olmayınca İlçe Belediyesi Meclisi’nden karar çıkarmakta zorlanıyor, çünkü ona ayıracak bir bütçesi yok.

        Kentsel dönüşümle uğraşan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gelen bütün bildirimlere yetişmekte zorlanıyor; yetişse de onun da bütçeyi düşünme gibi bir zorunluluğu var.

        Dolayısıyla herkes birbirinin üzerine atıp çekilince bina yıkılıyor.

        Bir yıl içinde Bingöl, Van, Elazığ ve üzerine de İzmir depremini yaşayan ülkede herkes ötekini işaret ederken, diğer üç parmağının kendini gösterdiğini görmüyor…

        Vatandaşın da 18 il, 81 ilçe, 502 köyün kurulu olduğu fay üzerindeki yaşamı kayıp gidiyor.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        "Tek iyi olan arama kurtarma"

        "Tek iyi olan arama kurtarma"
        0:00 / 0:00

        DEPREM toplum üzerinde nasıl bir travma oluşturur?

        Yani insanlar ekranda depremi izlerken, empati mi yapar, yoksa “Bana bir şey olmaz” diyerek, “inkar iyimserliğine” mi kapılır?

        Gölcük ve Dinar depremleri sonrası toplum travması üzerine çalışmalarıyla bilinen TOBB ETÜ’den Klinik Psikolog Prof. Dr. Nuray Karancı’ya sordum sıraladı:

        1- Tek iyi olan arama kurtarma ekipleri, onlar da çok sakin konuşuyor umut veriyor. Unutmayın ki koronavirüs ortamında onlar maskeleriyle, sağlıklarını da riske atıp hayat kurtarıyor. Takdir edilecek çabadalar. Devam etmeliler.

        2- Bazı medya kuruluşları merak uyandıran, travma yaratan söylemlere giriyor; bundan uzak durulmalı.

        3- Herkes bir kahramanlık evresine girme yarışında; sürekli vaatler veriliyor. Devlet yetkilileri çok açıklamada bulunuyor. Bunun yerine sadece AFAD Başkanı ile Aile Bakanı konuşsa çok daha faydalı olur. Tarım Bakanı’nın deprem için konuşmasında fayda yok.

        4- Deprem kaygısı koronavirüs kaygısının önüne geçti. Bundan uzak durmalıyız, koronavirüs öldürmeye devam ediyor. Bunu unutturmamalıyız.

        5- İnsanlara güçlü olduklarını hissettiren açıklamalar yapmalıyız, onlara bunu hissedecekleri mesajları vermeli, yardımları götürmeliyiz. İnsanları inkar ve iyimserlik yanlılığından çıkarmalıyız…

        Prof. Dr. Nuray Karancı’yı dinleyince günlerdir sahada çalışan arkadaşlarımın çabaları gözümün önüne geldi.

        Sabah Elif bebeğin kurtarıldığı haberini içinde yaşayarak aktaran arkadaşım Arzu Kara’nın anlatımı içtendi; insaniydi.

        Bütün detaylarını, eksiksiz şekilde getirdi ekranda kısa sürede önümüze sergiledi, bize umudu yeniden yükledi.

        Sahada olan arkadaşlarımızın gün boyu yayınları bilgilendirmeye, nedenlerini bütün çıplaklığı ile ortaya sergilemeye dönüktü.

        Abartısız, yansız, telaşsız, tarafsız; neyse onu verdiler.

        Onlarla birlikte aynı çatı altında çalıştığım için kıvanç duyuyorum, hepsinin ellerine yüreklerine sağlık...

        MHP: Fransa'dakilerin bizimle alakaları yok…

        MHP: Fransa'dakilerin bizimle alakaları yok…
        0:00 / 0:00

        FRANSA İçişleri Bakanı dün bir açıklamada bulunarak ülkedeki Ülkü Ocakları’nın faaliyetlerini durdurduğunu açıkladı.

        Açıklamayı görünce, MHP yöneticilerini arayıp tepkilerini merak ettim.

        Partinin önde gelen etkin ve yetkin ismi, “Bizimle alakası yok” diye söze girdi.

        Fransa’daki yapıyı bilen, MHP’nin yurtdışı örgütlenmesiyle ilgilenen bir milletvekilinin konuyla ilgili araştırma yaptığını da belirtip ekledi:

        “Bizim için yurt dışında Türk Federasyonu önemlidir. Ülkü Ocakları diye bir yapımız yurt dışında yok. Bunların kim olduğunu bilmiyoruz, araştırıyoruz.”

        Aktardıklarına göre eğer bir başka parti bu meşeliyi kaşımaz ise bugün bu konuda tepki koyma yönüne de gidilmeyecek…

        Diğer Yazılar