Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Uzun menzilli füzeler yakındakileri etkiledi...

        ABD ve İngiltere’nin, uzun menzilli füzelerini kullanmasına izin verdiği Ukrayna saldırıları jeopolitik olarak kimi güçlü kılıyor?

        Eğer savaş günün sonunda kazanının kim olduğunun açıklanmasıyla son bulacaksa bunun kazananı kim olacak?

        Veya bugün kazanacak gibi görünen tarafta kim yer alıyor…

        Süreci hızla gözden geçirirsek…

        ABD ve İngiltere uzun süre direndikten sonra Ukrayna’nın savaşta olduğu Rusya’ya karşı uzun menzil füzelerini kullanma iznini verdi.

        Kiev de gecikmedi, 190 mil menzile kadar ulaşan füzelerden 6’sını kullandı…

        Moskova’nın iddiasına göre 5’i havada iken Rus Ordusu tarafından düşürüldü, biri de askeri bir tesise isabet etti…

        Gelelim baştaki soruya…

        ABD’nin yeni seçilen Başkanı Trump’ın Rusya ile Ukrayna arasında barış inşası için uğraş vereceğini açıkladığı bir anda gelen bu saldırılar kime ne kazandırdı?

        Son bir ay içinde özellikle Avrupa ve Kafkasya bölgesindeki gelişmelere bakıldığında aslında yanıtı ortada…

        ABD füzelerinin kullanılmasına izin vermesinin gerekçesini Rusya’nın Kuzey Kore askerlerini Ukrayna’da kullanmaya başlamasını gösterdi…

        Bunun uzun süredir asker ve mühimmat bulma konusunda sıkıntı yaşayan Kiev’in elini rahatlatacağını düşünüyor…

        Nitekim ABD medyasına Beyaz Saray’ın topal ördek yönetiminden dün yansıtılan bakış da bu yönde…

        Moskova’nın buna karşı hamlesi ise az olmadı; Putin’in Eylül ayında revize ettiklerini açıkladığı Rusya’nın yeni Nükleer Doktrinini Salı günü yayınladı…

        Doktrindeki değişikliğin en önemli tarafı, daha önce devletin varlığını tehdit halinde kullanılmasına izin verilirken, eşiğin aşağı çekilmiş olması…

        Rusya’ya karşı herhangi bir şekilde saldırılması durumunda, nükleer silahların, Rusya'ya doğrudan saldırı başlatmayan ancak nükleer olmayan bir ülkenin saldırısını destekleyen nükleer silahlı bir ülkeye karşı kullanılabileceği kararını içeriyor.

        Bu saldırılara yanıtının, agresif ve bir o kadar da sert olacağının göstergesi…

        Kremlin Sözcüsü Peskov da “Nükleer caydırıcılık, potansiyel bir düşmanın Rusya Federasyonu ve/veya müttefiklerine yönelik bir saldırı durumunda, misillemenin kaçınılmaz olduğunu anlamasını sağlamayı amaçlamaktadır” dedi.

        ABD ve İngiltere başta olmak üzere batılı ülkeler yeni gelişme karşısında Kiev’deki büyükelçiliklerini geçici olarak kapattı…

        JEPOLİTİK OLARAK KAZANAN TARAFTA

        Ancak Putin nükleer silah kullanma yolunu tercih eder mi?

        Soruyu bu şekilde sormamın nedeni, uzun menzilli füzelerin ateşlenmesi sonrası Moskova’nın elde ettiği jeopolitik konum…

        Çünkü sadece AB değil, bölgedeki bütün ülkeler içine girilen durumdan hiç hoşnut değil ve Rusya ile yeni bir iletişimin yolunu arıyor…

        Alman Şansölyesi Olaf Scholz’ın geçen hafta Putin ile görüşmesi de Moskova’nın jeopolitik kazanımının bir başka göstergesi…

        Çünkü AB de görüyor ki Ukrayna’ya verilen modern tank sistemleri ve silahlar, şimdi de füzeler dahil milyarlarca dolarlık askeri destek sonuç getirmedi…

        Moskova’nın işgal ettiği topraklardan bir adım geri kıpırdatmadı…

        Şimdi buna bir de Kuzey Kore askerleri eklenmiş durumda…

        GÜRCİSTAN SEÇİMİ ÖNEMLİ GÖSTERGE

        Gelelim işin bir diğer tarafına; bölgedeki yansımalarına…

        Rusya’nın elinden iki önemli toprak parçasını koparması nedeniyle Moskova ile kanlı bıçaklı olan ve 2008’de de karşılıklı savaşa girmiş bulunan Gürcistan bunun en önemli göstergesi.

        Batılı medya birkaç gündür 10 Ekim’de Gürcistan’da yapılan seçim sonuçlarından çıkan hükümetin Moskova ile ilişkilerinin iyi olduğuna dikkat çekerek “Savaştan korkan Gürcistan, Rusya’nın koluna geri dönmeyi seçiyor” manşetleri atıyor…

        Haksız da değiller, BM’nin yeni döneminin başlangıcında batılı medyaya Gürcistan ile yeni bir barış sürecini başlatabileceklerini açıklayan Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov büyük olasılık bu seçim sonucunu öngörüyordu.

        Rusya yanlısı Gürcü Rüyası Partisi, Moskova'yı kızdırmanın Gürcistan’ı ikinci bir Ukrayna’ya dönüştürme riski taşıdığı mesajını seçim döneminde sürekli işledi ve oyların %54 gibi ezici bir çoğunluğunu alarak seçimi kazandı…

        Son günlerdeki gelişmeler de Tiflis’teki hükümetin seçim öncesi öngörülü hareket ettiğine yoruluyor ve iktidarın zaferini pekiştiriyor…

        Bir zamanlar AB’ye katılma konusunda büyük bir heves içinde olan Gürcistan’da zaten temeli olan milliyetçi akımların daha da güçlü hale gelmesine de yol açıyor…

        “Bu Gürcistan’ın meselesi değil, biz kendimize bakalım” yaklaşımını güçlü kılıyor ve Tiflis’i paradoks içinde bırakıyor; topraklarının dörtte birinin elinden gitmesine neden olan Moskova ile yakınlaşmasına önayak oluyor.

        AB ile mesafe de gittikçe açılıyor…

        ZENGİNLERİN İKTİDARINA DOĞRU

        İlginç olan Gürcistan’da da iktidara getiren güç sanılmasın ki işçi sınıfı oldu, tam tersine ABD’deki gibi zenginlerin gücüydü…

        Öncelikle Gürcü Hayali Partisi’nin (Georgian Dream) kurucusu Bidzina Ivanishvili servetini Sovyetlerin dağılmasıyla 1990 sonrası Rusya’da kazandı…

        Mangenez fabrikasında çalışan Gürcü bir işçinin evladı olarak 1956’da dünyaya gelen Ivanishvili, Demiryolu Mühendisi olarak mezun olduktan sonra,1982’de gittiği Moskova Devlet Üniversitesi’nde ekonomi doktorasını yaptı ve özelleştirmeler ile zirveye tırmanmaya başladı.

        Tiflis’in en yüksek tepelerinde bulunan ve ünlü Japon Mimar Shin Takamatsu tarafından tasarlanan, 50 milyon dolarlık evinde yaşamını sürdüren dolar milyarderi Ivanishvili, 2002’de Gürcistan’da seçimle işbaşına gelenler tarafından kara listeye alındı.

        Bunun üzerine Fransa’ya kaçıp, orada vatandaşlık alan Ivanishvili, bu nedenle ülkesinde vatandaşlığından da çıkarıldı.

        Bunun üzerine 2012’de Gürcü Rüyası- Demokratik Gürcistan Partisi’ni kurdu ve mücadeleye girişti bu sırada Fransız vatandaşlığından da ayrılıp, Gürcistan vatandaşlığına döndü.

        Girdiği ilk seçimi kazandı ve Başbakan seçildi…

        Ancak iktidarı bir yıl sürdü ve 2013’de koltuğunu bıraktı, o günden bu yana da siyasi mücadelesini sürdürüyordu.

        Dünyanın en zenginleri listesinde Forbes Dergisi’nin sıralamasına da giren Ivanishvili, bu seçim döneminde de batıyı yerden yere vurdu.

        En önemli söylemi de “Bütün bu kararlar, NATO ve AB üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olan ve Gürcistan ile Ukrayna'yı yalnızca top yemi olarak gören Küresel Savaş Partisi tarafından veriliyor” oldu…

        Yıkılmış Ukrayna kentleri ile sağlam Gürcistan kasabalarının görüntüleri seçim döneminin en önemli propaganda malzemesi oldu.

        “Savaşa hayır; Gürcistan’ın Hayali barış içinde kalkınmak…” sloganları ile seçimi kazandı…

        Trump kadar mal varlığı olmasa da seçimle işbaşına gelen bir diğer milyarder olarak adını sandığa kazıdı…

        HAFIZALARDA 2008 VAR

        Bu aslında 2008’de Rus uçakları tarafından yerle bir edilen ve Abhazya’nın ardından Güney Osetya’nın da kopmasıyla sonuçlanan savaşın halkın hafızasındaki canlılığını koruduğunun da göstergesiydi…

        AB’ye karşı çıkmadı ama “Gireceksek onurlu şekilde kendi kimliğimizle gireriz. Atalarımızın onurunu korumak istiyoruz” söylemiyle sınırını çizdi.

        Milliyetçiliğin yüksek olduğu Gürcistan’da taraftar topladı…

        Bu sadece Gürcistan için değil, bölgedeki diğer ülkeler için de geçerli.

        Bunun temel nedeni de aslında kendi başına da Ukrayna benzeri durumun geleceği ve yıllar süren savaşın içine sürükleneceği kaygısı…

        Bu kaygı da toplumları ve yöneticilerini ister istemez bölgesel güce yakınlaştırmakla kalmıyor, geçmişte neler yapabildiğini gördüğü için de bağımlı kılıyor…

        Tıpkı Gürcistan’da olduğu gibi…

        Aşırı milliyetçi söylemlerle kitleleri bu yolda tutmak da zor olmuyor; çünkü o da korkuyor…

        Şaşmamak lazım, her tereddüt çağında yaşanan bir kez daha gerçekleşiyor…

        Doğu veya batı diye bakmıyor; en yakın tehdit kimse onunla iyi geçinmemin yolunu arıyor, demokrasi hayallerini öteliyor…