Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Genetik koddan mıdır bilinmez, dört konudan bir kez söz edildi mi ardı da gelir.

İlk söz eden iktidar partisi mensuplarıysa bir noktadan sonra kaçınılmaz olur.

Olmayacağı varsa hayat bulur.

Sözünü ettiğim, af, seçim, zam ve erken tezkere...

Darbe girişimi nedeniyle tutuklamaların arttığı bir sırada iktidar partisi tarafından önceki akşam dile getirilen ve dün de gün boyu, “Yok aslında öyle demek istememiştik” diye düzeltmek için çaba sarf edilen cezaevlerinin yükünü azaltmak maksadıyla düzenleme yapılacağına ilişkin sözler de bunun son örneği...

Bundan sonra hızar gibi çalışacak; kamuoyu oluşma süreci işleyecek, olmasını isteyenler ile istemeyenlerin çatışmasının ardından hükümet mecburen düzenlemeyi yapacak.

Şurası da bir gerçek ki darbe girişimi olmasaydı da hükümet bu yönde bir düzenlemeyi hayata geçirecekti.

Buna ilişkin çabalar, Adalet Bakanlığı’nın TBMM’ye yakın zamanda cezaevlerinin durumu hakkında gönderdiği raporlarda da mevcuttu.

Çünkü 361 ceza ve tutukevi geçen şubat ayından bu yana doldu, 180 bin olan kapasitesi de 4 bin civarında aşıldı.

SORUNLU ALAN

Bundan dolayı hükümet, “denetimli serbestlikte” yapacağı düzenlemeyle cezaevlerini belirli oranda boşaltmayı hedefliyor.

Çünkü Türkiye dünyada en çok tutuklu ve hükümlüsü olan 9’uncu, Avrupa kıtasında ise Rusya’nın ardından 2’nci ülke konumunda.

Nedeni de tutuklu ve hükümlü nüfusun katmerli artmasının nedeninin hırsızlık, kapkaç ve kamu davası gibi ekonomik temelli olması.

Böyle olunca 2006 yılında 70 bin 277 olan tutuklu ve hükümlü sayısı, 10 yıl içinde 1.5 kat (% 150) artış gösterip 180 bine ulaşmış bulunuyor.

Yani Adalet Bakanlığı’nın 4 yıl içinde 165 yeni cezaevi inşa etmesiyle sorun bitmiyor; tam tersi başka çözümler bulunmasına engel olduğu için yeni binalar üretiyor.

Örneğin, cezaevlerinin geçmişten çok daha fazla sayıda dolmasının nedeni infaz sistemindeki değişiklik; 1990’lı yıllarda 10 yıllık cezanın 4 yılını yatıp şartlı salıverilirken, bugün aynı cezayı alan 7 yıl yatıyor.

Bu da tutuklu ve hükümlü nüfusu artırdığı için hükümeti sorunu gidermek için yöntem arayışına itiyor

Sıklıkla başvurduğu yöntem de genelde denetimli serbestlik sürelerini düzenlemek oluyor...

Nasıl ki geçmişte 1 yıla kadar hapis cezası alanlar hükmün ertelenmesi veya denetimli serbestlikle hapse girmeden cezasını çekerken, bu süre son düzenlemeyle 2 yıla çıkarıldıysa, benzer şekilde sürenin 3 veya 4 yıla çekilmesi yönünde bir tartışma var.

Ancak darbe girişimi nedeniyle tutuklamaların yaşandığı sırada, onlara umut vaat ediyor gibi algının yaratılması hükümeti rahatsız etti.

Adalet Bakanlığı da dün net bir şekilde denetimli serbestlik veya af benzeri bir uygulamanın olmayacağını açıkladı.

KRİMİNALİZASYON...

Ancak ortada da bir gerçek var.

Cezaevleri üzerine çalışan Sivil Toplum Derneği’nin araştırmasına göre toplumdaki her 100 kişiden 11’i hakkında bir şekilde soruşturma açılmış.

Bu da bir kriminalizasyona, yani sistematik şekilde toplumun suçlulaştırılmasına yol açıyor. Suçlarda artış yokken, hapis yatan insan sayısında artış olması da bunu gösteriyor.

Yani, suçu oluşturan nedenle birlikte, suçlulaştıran nedenler ortadan kaldırılmadığı sürece, cezaevleri boş kalmıyor.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar