Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Estonya Başbakanı Siim Kalas, ülkesine gelen devlet büyüklerine göstermekten kıvanç duyduğu anlardan birini daha yaşıyordu.

Nisan 2002’de Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e, “sanal bakanlar kurulu salonu”nu gezdirirken neşeliydi.

Eğer güvenliği iyi alınmazsa dijital ortamın her şeyi sanallaştıracağına dönük kaygılarımı dile getirdiğimde, “Zırhlarımız çok güçlü” karşılığını vermişti.

Çok geçmedi, Estonya dijital saldırı karşısında çöktü, elindeki tüm veriler sanallaştı; ayağa kalkması da yıllarını aldı.

Benzer kaygıyı Türkiye’nin “elektronik devlet” uygulamasına geçtiği dönemde de yaşadım.

Eğer önlem alınmazsa bunun ileride çok daha büyük sorunları karşımıza çıkaracağından söz ettim.

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’ndaki toplantıda, “Devlet, her zamanki gibi iletişimi tespit etmenin, her zaman yaptığı gibi dinlemenin, kayda almanın peşinde; ama koruyan bir tek yasası da yönetmeliği de yok” dedim.

Telekulak krizlerini her üç yılda bir yaşayan ülkenin ileride kişisel verilerine rahatça ulaşılacağından söz ettim.

Bırakın tedbir almayı, paket getiren postacı da vatandaşlık numarasını almadan paketi teslim etmez hale geldi.

Bugün annesinin kızlık soyadı dijital ortama girmiş kişi sayısı, nüfusun yarısı.

TEDBİRSİZ 35 YIL

Oysa Türkiye, 1981’de altına imza koyduğu uluslararası anlaşmayla yurttaşlarının kişisel verilerini koruyacağına söz verdi.

AB’nin “İmzanın gereğini yap, kişisel verilerin korunmasına ilişkin uygulama kanununu çıkar” çağrısına aldırmadı.

AB baskıyı artırınca 2008’de Kişisel Verilerin Korunması Kanun Tasarısı’nı hazırladı; ancak Meclis’te ele almadan rafa kaldırdı.

Yetmedi, Elektronik Haberleşme Kanunu ile cep telefonu alımlarında vatandaşlık numarası ile nüfus cüzdanı kopyasının muhafazasını zorunlu kılındı.

Seçmen yaşına gelmiş kişilerin oturduğu evden, ana baba adına kadar tüm kişisel verilerinin siyasi partilerle paylaşım zorunluluğu da üzerine eklendi.

Sonuçta “Kimleaks” patladı.

İşin ilginç yanı 2013 Devlet Denetleme Kurulu Raporu bugün yaşananları öngörmüş, devlet büyüklerini uyarmakta kalmayıp uyarısını herkese de açık hale getirmişti.

O ‘SERPİL’Dİ...

Medya mahallesine serpildiğimizde henüz 20’sine ulaşmamış yaştaydık.

Bir süre sonra o davasının peşinde serpildi; bizim mahalleyi terk etti.

Ne zaman kaygılansak, “Oğlum durun bir dakika ya...” diye düşüncemize aydınlığı, içimize umudu serpen de yine “o” idi.

Göz pınarımız serpelediğinde derttaş, mutluluğumuzda neşesini serpe serpe gösteren kardeş; kötülüklerin etrafımıza serpildiğini hissettiği anda da üstümüze gerilen bacı, yoldaştı...

Elif, Aslı, Can’ın serpilişine de birlikte tanıklık ettik.

1 ay önceydi Faruk aradı, hastanede serpilip kaldığını bildirdi.

İçime umutlar serperek gittiğimde, “yoğun bakıma” aldıklarını söyledi...

Vücudum cam kırıkları gibi dört bir yanıma serpildi...

Sabahın erken saatinde Faruk’un “Hastaneden çağırıyorlar” mesajıyla içime bu kez serpilen kaygılı bir acıydı.

Arkadaşım, kardeşim Serpil Bildirici, dün Faruk’un cümlesindeki gibi “bahar dallarını göremeden” bir gün hepimizin ulaşacağı yeni hayatına serpildi.

O “Serpil”di, biz ise bugün ardından gözyaşlarımızı serperek uğurlayanı olacağız...

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar