Nevruz Parkı
“Tarihinin en düşük katılımlı Nevruz kutlamasıydı...”
Diyarbakır’da dün kiminle konuşsam cümleye böyle başladı.
Hendekler nedeniyle çatışmaların önceki gün tamamlanıp sokağa çıkma yasağının kaldırıldığı Bağlar’daki Nevruz Parkı’nda çekilen görüntüler de sözle örtüşüyordu.
Çözüm sürecinde Öcalan’ın mesajının okunduğu aynı alandaki Nevruz kutlamasını bir tarafa bırakıyorum.
Yasak getirildiği dönemlerde bile daha büyük katılım vardı.
DİTAM Başkanı Mehmet Kaya ile dün Nevruz alanından konuşurken önemli bir tespitte bulundu:
“Eğer burada 10-15 bin kişi olsa devlet, 200 bine ulaşsa örgüt beklentisini karşılamış olacaktı. Halk ikisine de prim vermedi...”
Bir detaya daha dikkat çekti:
“Geçmiş Nevruzlarda insanlar piknik yapardı; alandaki gösteri toplumsallaşırdı. Bugün piknik yapana rastlamadım...”
HDP’nin, hiçbir gerekçe aramadan Nevruz Parkı’ndaki gerçeği, toplumsal tabanından gelen tepkiyi görmesi gerekiyor.
BAĞLAR, SUR DEĞİL
GÜNSİAD Başkanı Şah İsmail Bedirhanoğlu’nun da altını çizdiği gibi Sur’da yaşadığı deneyimin doğru olmadığını 25 bin insandan 23 bini göç ederek göstermişti.
Nevruz kutlamasının yapıldığı Bağlar’ın Sur olmadığını, orada 370 bin nüfusun yaşadığını görmedi.
Daha da önemlisi Sur gibi, siyasal bileşenlerine destek verenlerin yanı sıra, karşıt görüşteki insanların da Bağlar’daki varlığını fark etmedi.
Bunun ayrı bir çatışmayı körüklediğini görmezden geldi.
Yaşananlar gösteriyor ki Diyarbakırlı siyaseti daha realist ve iyi okuyor; gereğini de yerine getiriyor.
Oysa HDP, siyasal bileşenlerinin 1991’den bu yana gerçekleştirmek için çaba gösterdiği Türkiyelileşme projesine hayat vermiş, halktan da karşılığını almıştı.
PKK’nın Kuzey Suriye; Rojava odaklı politikasıyla Türkiye merkezli olanı tepti.
Bugün dönmek istediği, çağrı yaptığı zemini tekrar bulması zor.
Sadece zemini de değil, Rojava’da bulduğunu sandığı da ancak himayesine alanların sağladığıyla sınırlı kalacak.
AŞIRI GÜCE ENGELDİ
Uyguladığı hendek politikasıyla, sadece masum insanları canından, evinden, mahallesinden etmedi.
Türkiye’nin batı kesimindeki desteğini eritti; çatışma ortamıyla demokratikleşmenin önünü tıkadı.
Halbuki, Türkiyelileşmenin getirdiği demokratikleşme, devletin aşırı güç kullanmasının da önüne geçiyordu.
Terörün sivilleri vurduğu bugün aşırı güç kullanımından kim söz edebilir?
İster Silopi’ye Cizre’ye, ister Sur’a Bağlar’a, ister Nusaybin’e İdil’e gidin; herkesin yakınması hendek politikasının yanlışlığı sonucu devletin aşırı güç kullandığı tespitinin ötesinde değil.
Hendek ve barikat politikasını dün olduğu gibi bugün de desteklemiyor.
Mardin çarşısında da Diyarbakır Dağ Kapı önünde de Şanlıurfa Balıklıgöl kenarında da açıktan aynı tepkiyi koyuyor.
Şiddete muhatap yurttaş devletin yanına gidiyor sanılmasın; tersine örgütle birlikte, bu noktaya neden geldiğini sorguladığı devlete de tepki gösteriyor.
Boşlukta kalmış, güvensiz, kaygı dolu kitleyi ise İslam ile ilgisi olmayan radikal dinciler devşiriyor...
O da gelip İstanbul’da kendini patlatıyor...