Rus kuşatması...
İstanbul’un Slavca’daki karşılığı olan Çargrad Kuşatması’ndan (860) bu yana Ruslar bu coğrafyadaki hâkimiyetini birçok kez kuşatmayla elde etti.
Bunun en yakın örnekleri Ukrayna’da Kırım, Gürcistan’da Abhazya ve Osetya.
Her birinin etrafını özellikle Kırım’da yaptığı gibi önce kuşattı, kısa süre sonra da hâkimiyetini kurdu.
Ancak son dönem kuşatma çabasını eski Sovyet coğrafyasında bırakmadı, ciddi sorun teşkil edecek başka bir noktaya ulaştırdı.
Aslında, arkadaşım Prof. Dr. Mitat Çelikpala daha geniş bir perspektiften yaklaşıp söyleyene kadar ben de fark etmemiştim.
Çelikpala, “Ruslar hâkim olduğu her birine savunma sistemleri yerleştirdi, kendisine daha uzun menzilli koruma kazandırdı...” diye söze girdi.
Kırım, Osetya, Ermenistan ve Suriye ile Doğu Akdeniz’e işaret etti; Rusların hepsine de S300 ve S400 yerleştirip Karadeniz’i tamamen kontrolü altına aldığını vurguladı.
KUŞATILAN NATO
Benzer bir durumun Suriye’de olduğuna da dikkat çekti.
Lazkiye ve Akdeniz’deki gemilerinde de S300-S400 savunma sistemlerinin bulunduğunu, son olarak da Kamışlı Havaalanı’na yerleşerek Akdeniz’den Irak’a kadar olan sahayı kontrolü altına aldığını hatırlattı.
İran ile Suriye’de ortaklaşarak, Irak’ta da Bağdat yönetimiyle ilişkisini en üst seviyeye çıkararak Türkiye’nin çevresini tamamen kuşattığına dikkat çekti.
Türk jetlerinin Suriye sınırında eskisi gibi rahat uçmadıklarını da anımsattı.
Prof. Dr. Çelikpala’nın bu yaklaşımı aslında çok önemli.
Çünkü çerçevelenen tek başına Türkiye değil; ikinci büyük ordusuyla desteğini verdiği NATO da çevrelenmiş bulunuyor.
Oysa NATO, özellikle de ABD çok değil, 2007-2008 krizi döneminde Rusların bu tehdidinin önüne geçebilmek, Karadeniz’de hâkimiyetini kırmak için çaba gösteriyor, Türkiye de Montrö’den kaynaklanan sınırlamanın üstündeki sayıda ABD gemisinin yukarı çıkmasını engellemek için boğazlarını kontrolde tutuyordu.
KİMİNLE ATEŞKES?
Bugün ise tersi söz konusu.
Daha da ilerisi, Suriye’de ateşkesin şartlarını da Viyana ve Cenevre görüşmelerinden sonuç alınamadığı için ABD ve Rusya birlikte belirlemeye çalışıyor.
Asıl büyük soru ise ABD ve Rusya’nın 27 Şubat’ta başlatma kararı aldığı ateşkesin nasıl ve kimler arasında olacağı; kime ateş edilirse bozulacağı?
Çünkü, IŞİD ateşkes kapsamı dışında ortak düşman olarak görülüyor.
ABD ise El Nusra’yı bölgede IŞİD yanındaki örgüt kapsamında değerlendiriyor; ateşkes kapsamına almıyor.
Oysa Türkiye’nin destek verdiği bazı tugayların içinde El Nusra da yer alıyor.
ABD ve Rusya’nın ateşkes kapsamı içinde değerlendirdiği PYD’yi ve silahlı gücü YPG’yi ise Türkiye terör örgütü kabul edip bombalıyor.
Bu durumda ateşkesi kim nasıl koruyacak ve kime karşı bir ateşkes, kiminle yapılacak?
Soruları sıraladıkça ortaya çıkıyor ki meselenin bugünden yarına çözümü çok kolay değil.
Ancak şurası da kesin ki bölgenin kaybedeni, Türkiye sınırının Silopi’den Hatay’a kadar uzanan sınırının hemen öte yanında asırlardır yerleşik Türkmenler oldu.
Hem Kamışlı-Kobani hattında kayboldu, hem de adını verdiği Türkmendağı’ndan kovuldu.
- Orta Doğu'nun sinir uçları…11 saat önce
- Trajik zihin…2 gün önce
- Dünyanın konsültasyon raporu...5 gün önce
- Fetvasını arayan İran…1 hafta önce
- Gençleşemiyoruz...1 hafta önce
- Mr. Fico…2 hafta önce
- Elektrikli otomobil savaşı...2 hafta önce
- Anneler günü…2 hafta önce
- Güç savurması…3 hafta önce
- Nüfus kalmayınca3 hafta önce