Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cenevre’de, BM’nin arabuluculuğuyla yarın başlayacak Suriye barış görüşmesine PYD’nin davetini Türkiye neden engelledi?

        Çünkü Ankara’nın, PYD konusundaki tutumu bu oranda sert değildi.

        PYD lideri Salih Müslüm ile Ankara ve İstanbul’da hükümet ve devlet görevlilerinin yaptığı görüşmeler tazeliğini koruyordu.

        Görünen o ki, bundan böyle ilişkiler bu düzeyde seyretmeyecek.

        Öncelikle PYD’nin görüşmelere katılmasına getirilen kısıtlamadan başlarsak.

        Ankara, PYD’nin Suriye’deki Kürtlerin tümünü temsil eden olarak görülmesini istemiyor, bunun ileride içindeki sıkıntıları da artıran bir yapıya döneceğini görüyor.

        Ayrıca Suriye’nin kuzeyini konjonktürün getirdiği şartları kullanıp ele geçirmiş olmasının, “PYD’yi Suriye’deki Kürtlerin hepsinin temsilcisi haline getirmediği” görüşünü de her aşamada vurguluyor.

        PYD ile PKK’nın ilişkisini de yönetim kadrolarındaki isimleri sıralayarak gösteriyor.

        Ayrıca Kürtlerin ağırlıklı bölümünün PYD kontrolündeki Rojava’da değil, Halep, İdlib ve Lazkiye’de olduğunu, bunların entelektüel düzeylerinin de çok daha yüksek seviyede bulunduğunu anımsatıyor; eğer temsil edilecekse onların arasından seçilmesi gerektiğinin altını çiziyor.

        Daha önceki toplantılarda PYD yokken masaya yerleştirilmeye çalışılmasına da tepki gösteriyor.

        SDM, PYD DEĞİL

        BM’nin, ağırlıklı bölümünü PYD’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Meclisi’nden Eşbaşkan Heysem Menna’ya kişisel davet göndermiş olmasını önemsemiyor; şu bakışı ortaya koyuyor:

        “PKK ile yakın görüşü savunan Türkiye’de de çok kesim var. Ama onlara doğrudan PKK’lı demek nasıl olası değilse, burada da aynı durum söz konusu. Menna, doğrudan PYD demek değil, önemli olan PYD adının o masada temsil edilmemiş olması...”

        Suriye’de mücadele veren muhaliflerin de PYD’yi rejimin yanında yer alan bir yapı olarak gördüğüne dikkat çekerek, “Rejim yardımıyla alan hâkimiyeti kazanmış, ABD yardımıyla da güçlenmeye başlamış bir yapıyı kimse benimsemiyor, eğer yer alacaksa gitsin rejimin yanında yer alsın” görüşünü dile getiriyor.

        TEHDİT OLDU

        Eskinin yıkılıp yenisi çıkamadığı veya yeni oyuncular henüz yerleşme fırsatı bulamadığı için her şeyin süratle çürüdüğü Ortadoğu’da, dengelerin bundan sonra çok daha farklı işleyeceğini söyleyebilirim.

        Özelikle de Ankara’da devlet görevlilerinin bugüne kadar PKK’nın Türkiye’ye dönük tehditlerinin kaynağı olmaya başladığı her aşamada kayda geçirdiği Rojava bölgesi ve PYD için...

        ABD’nin desteğini arkasına aldığı için Ankara bu bölgedeki hareketliliğe müdahalede bulunmuyor, ancak topraklarına doğrudan bir tehdit olursa sınırı geçmeden topçu atışlarıyla mütekabiliyet gösteriyordu.

        Bahar aylarıyla birlikte işlerin farklı yürüyeceğini söyleyebilirim.

        Çünkü Ankara da Cenevre toplantısından hemen bir sonucun çıkmasını beklemiyor.

        Ayrıca bölgede alan hâkimiyetini genişletenin masada yer almaya başladığını da görüyor.

        Cizre, Silopi, Nusaybin’de son dönem yaşanan çatışmalardan yola çıkarak PYD’ye ve Rojava’ya kendisine dönük saldırının birinci derece kaynağı olarak bakıyor.

        Ona göre de pozisyon alıyor.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar