Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

DİYARBAKIR

1 ay önce çay almak için uğramıştım.

Arkadaşım Kürşad Oğuz, “Harbi delikanlı olanından istiyorum” deyince, kaçak çayın iyisinin bulunabileceği başka yer de yoktu zaten.

Neredeyse 40 yıldır Diyarbakır’a her gelişimde alışveriş yapmasam bile iki çarşının da önünden geçtiğim için bizim mahallenin bakkalı gibi olmuştu.

Gazi Caddesi tarafında Melik Ahmet Caddesi’nin iki yanını tutan Sur’un iki ticaret merkezinden söz ediyorum: Yanık Çarşı ve Japon Pasajı...

Biz gazeteci milleti için, biri çayın, kahvenin, tütünün; diğeri elektroniğin vazgeçilmez iki mekânı...

Diyarbakır’a gelip de uğramamak olmaz diye dün yine gittim.

Yasaklı olduğu için Gazi Caddesi yerine Sur içinin ara sokaklarına daldım...

Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi’nin önündeki dar sokaktan silah, bomba sesleri arasında yürüdüm.

Bahçesinde yazın güzel müzik dinlediğim DİKTUMKDER’in önünden kıvrılıp Ulu Camii’ye ulaştım.

Arkadan gelenin, arayı on adım açması halinde önündekini kaybedeceği kömür rengi dar, kıvrımlı sokaklarından geçtim.

Kaygılı gözlü insanlarla “Merhaba”laştım.

ACI HABER

Açık kalabilmiş bir küçük kahvede soluklanıp muhabbete dalmıştım ki, deprem etkisi yaratan patlama oldu.

Bir an kıpırdandım, baktım 100-150 metre ilerimizdeki patlamadan etkilenen yok, ayağa kalkmaktan vazgeçtim.

Barutun kokusu sokağın başında makineli tüfeğin gürültüsüyle buluşunca, Diyarbakır Büro Şefimiz Veysi İpek ne olduğunu anlamak için dışarı çıktı.

Arkadaşlarım Mahmut Bozarslan ve Süleyman Çiftçioğlu ise sanki kurşun hemşeriye adres sorarmış gibi “Burası bizim mahalle” deyip muhabbeti sürdürdü.

Çayımızı içip çıktığımızda ise ortalık karışmış, çatışmanın şiddeti artmıştı.

Çok değil, 10 dakika sonra da acı haber ulaştı:

“PKK bomba patlatmış, 1 şehit, biri sivil 6 yaralı var...

YANIK ÇARŞI

Seri atış aralığı ve mermi gürültüsünden tüfek markası tahmininin yapıldığı kapı eşiği muhabbetlerine tanıklık ederek dar sokaklarından tek açık dükkânı kalmamış Bakırcılar Çarşısı’na ulaştım.

Bir sokak öbür tarafa geçmek için köşeyi dönmek istediğimde de polis barikatı vardı.

Çok geçmedi, yanı başımızdan bir tabancanın şarjörü boşaldı, yaşları 10 ile 16 arasında değişen onlarca genç insan sağa sola kaçıştı...

Ne olduğu da Melik Ahmet Caddesi’nden gelen göz yaşartıcısı bombanın kokusundan anlaşılıyordu.

Yaşıtları evlerinde bilgisayarda Street Fighter oynayan ergenlik çağına ulaşmamış çocuklar, güçlerinin yettiği büyüklükte taş, çöp tenekesi, meyve kasası ne varsa yola yığmış.

Polis de yolu açmak için TOMA ve akreplerle müdahale ediyordu.

Yanık Çarşı daha da yanmış sol yanıbaşımda, Japon Pasajı ise ona benzemek için çaba göstermiş yanıklık içinde karşımda...

Sağ yanımda ise ergenlik çağına ulaşmamış, cepleri taş ve ses bombası dolu onlarca çocuk...

Ahmed Arif’i andım, kırıp boynumu yürüdüm.

Sokakta bir hamile kadın, bir de çeyizini çekçek arabasına yükleyen güzel bir gelin...

Kurşun sesleri içinde Cahit Sıtkı Tarancı’nın evine vardım, hayranı olduğum şehri düşünerek mırıldandım:

“Ne vafasız geçmişten bir hayır var / Ne gelecekler imdada koşar / Çoktandır tekneyi aldı sular / Çoktandır ümitler sende ölüm...”

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar